11 Mart 2017

Bu iki yüzlülük bizi bitiriyor

Bu erkeklik kalıbından ne insanlık ne de adamlık çıkıyor...

Gündelik hayatımız içinde kullandığımız kelimelerden, yaşadıklarımıza vermiş olduğumuz tepkiye kadar tüm olup bitenler bir araya geldiğinde ‘biz’i tarif edecek olan yapıyı ortaya çıkartıyor. Oldum olası erkek millet söylemi üzerinden gitmekte olan ve buna halel getirebileceği düşünülen her türlü olasılığı baştan yok farz eden bir anlayış bizi sarıp sarmalıyor. Hal böyle olunca da erkekliğimize söz söylenmesi hususu çok daha ilginç bir görünüm arz etmeye başlıyor. Bu öylesine büyük bir şekilde kodlanıyor ki, çoğu zaman özellikle akran grupları arasında kendisini var edebilmek amacıyla çok sayıda gencin, maço tavırlarla kendilerini olmadıkları bir şekilde göstermelerine bile yol açabiliyor.

Evde, sokakta, okulda, stadyumda hemen her yerde bu maçoluk ve onun yansıması olan davranış kalıpları ile karşı karşıya kalıyoruz. En çok da sözel boyutu ile kulaklarımızdan hiç silinmeyen küfürler aracılığıyla yaşantılarımıza müdahil olmayı sürdürebiliyorlar. Ortada çok net bir ikiyüzlülük söz konusu ve hemen hiç kimse bu ikiyüzlülüğü faş edebilecek bir yaklaşım içerisinde bulunmuyor.

Olan biteni normal kabul edip hayatlarımızı sanki hiç olmamışçasına sürdürmeyi seçiyoruz. Halbuki tam da bu nedenle hayatlarımız hiç de istediğimiz gibi süremiyor! Böyle olmasında ise maalesef en büyük suçlu yine tüm bu olup bitenler karşısında dilsiz şeytanı oynayan bizleriz.

Cinsiyetçi dilin böylesine yaygın olarak dolaşımda olduğu ve her fırsatta cennetin anaların ayakları altında bulunduğunu söylememize rağmen en kutsal olarak nitelendirdiğimiz varlıklara yönelik yaklaşımlarımız da tam orta yerde adeta taş gibi bir sorun olarak duruyor.

Cinsellikle ilgili meselelerimizi bir türlü halledemiyoruz ve cinsellik üzerinden hayatlarımızı karartmayı sürdürmemize rağmen olan biteni de yok farz ederek vicdanlarımızı rahatlattığımızı zannediyoruz. Oysa ne vicdanlarımızı rahatlatabilecek bir konumdayız ne de erkeklik cenderesi altına soktuğumuz başta kadınlar ve çocuklarımız olmak üzere hepimiz yaralıyız.

Erkekliği başta babasından, amcasından, dayısından ve sokaktaki ağabeylerinden öğrenen genç açısından erkek olmak racon kesmek ve bu uğurda yaşamını sürdürmek biçiminde algılanıyor çoğu zaman. Bu yaklaşım içerisinde kadının yeri ve konumu net bir biçimde kodlanmış bir şekilde kendisine aktarıla geliyor.

O da çoğu kez bu öğrendiklerini aynen sürdürmek suretiyle var olan düzenin bir anlamda aynen sürmesine katkıda bulunmanın ötesine geç(e)miyor. Burada eşcinsellere ayrılan yer de çok net olarak belirlenmiş vaziyette. İlginç olan nokta ise çoğu kez bu erkeklik anlayışının aktiflik ve pasiflik üzerinden eşcinsellerle de birlikte olabilmelerine karşın müthiş bir homofobik yaklaşım içerisinde bulunmalarıdır.

‘Erkekliğime laf ettiği’ için öldürdüm ifadesine trans cinayetleri sonrasında çok sık rastlanmaktadır. Bir taraftan kendi cinsiyeti açısından tehdit olarak gördüğü bu kişileri dövmeye hatta öldürmeye kadar varabilen bir nefret söz konusu iken öte yandan böylesine nefret ettiği kişilerle cinsel birleşme yoluna da gidebilmektedirler.

Homofobikler toplumsal hayatımızdaki ötekilerle kurmuş olduğumuz ilişkilerdeki en sorunlu kitlelerden bir tanesi olarak nitelenebilir. Kendisi gibi olmayanlara karşı olan nefretin sınırlarını sözel şiddetten fiziksel şiddete kadar uzatabilecek davranış kalıpları içerisine de girebilmektedirler. Türkiye’de bu alanda çok ciddi bir sorun olduğu gerçeğini çoğu zaman görmezden gelerek önümüzdeki maçlara bakmaya çalışıyoruz. Ancak hayatın her alanında bu iki yüzlülükle karşı karşıya kalmayı da sürdürüyoruz.

Mevlana’nın türbesi önünde bir hayranı ile fotoğraf çektiren Mabel Matiz, bir başka hayranın uyarısı ile fotoğraf çektirdiği gencin yaptığı paylaşıma çok net ve bir o kadar da anlamlı bir yanıt vermiş ama tabii ki anlayana!

‘Topsun falan ama birkaç şarkın güzel’ ifadesi ile sosyal medya üzerinden fotoğraf paylaşmak, bir taraftan bu ikiyüzlülüğümüzü ortaya koyarken öte yandan da aslında ne kadar zavallı bir durumda olduğumuzu da belgeliyor.

‘Ne Olursan Ol Yine Gel’ söylemi ile tüm insanlığa yol gösteren bir evliyanın türbesi önünde çektirdiği fotoğrafı böylesine paylaşan bir erkek, öte yandan ise bulunulan yerin önemini ve insanlığı ön plana çıkartmak suretiyle yaşananları başka bir boyuta taşıyan insan.

Ne olursan ol yine Gel-Me, Ne olursan ol yine Ger-me söylemleri ile karşılanabilecek bu erkeksi değer yargılarının yarattığı iki yüzlülük sayesinde bir türlü ergenliğimizi sonlandıramıyoruz. Siz bakmayın bu ‘top, tüfek, i..e, nonoş, yumuşak’ söylemleri sadece sokakta erkekliğin ta kendisi olarak dolaşanlar için geçerli değil aynı zihniyet tüm alanlarda siyasetçiler için de geçerli.

‘Sen git nonoşlarla birlikte ol’ ifadesini geçtiğimiz günlerde bir bakanımız ünlü bir gazeteci için kullandı ve medyamızın önemli bir kısmı da bunu ‘tokat gibi’ yanıt şeklinde verdiler. Futbol medyasında sık sık kullanılan bu cinsiyetçi dil, taraftarlar açısından da çok bereketli bir tarlanın art alanını oluşturmaktadır.

Kazanılan karşılaşma sonrasında ‘Resmen Tecavüz ettik’, ‘K….k, G……k, S….k’ gibi ifadelerin sosyal medya hesaplarında sıklıkla kullanıldığını da hatırlatalım. Son bir örnek ise 2005 yılında oynadığımız İsviçre milli maçı öncesinde ‘Futbol Erkek Oyunu Buyrun Er Meydanına’ başlığı atılmıştı. Başlıktan ziyade asıl iğrenç olan husus ise dört İsviçreli futbolcunun kadın kılığına sokulmuş olmasaydı.

“Biz erkekçe oynayıp yiğitçe bir destan yazacağız. Peki ya siz İsviçreli oyuncular diye soruluyor ve onlar da kadın kılığında resmediliyorlardı. Metnin devamında “A milli takımımız bu akşam İsviçre’yi masa başı oyunlarla değil, erkekçe mücadele ederek Kadıköy’ün çimlerine gömecek. Çünkü futbol bir erkek oyunudur. Erkekçe oynayıp, zafere ulaşacağız”. Bu kadar çok erkeklik vurgusu yapılan karşılaşma sonrasında Türkiye futbol tarihinin en büyük cezalarından birisini aldığımızı da unutmayalım.

Bu erkeklik kalıbından ne insanlık ne de adamlık çıkıyor elde kalan tuhaf bir karışım sadece ve bu tuhaf karışımın yarattığı ikiyüzlülük bizi her geçen gün biraz daha fazla bitirmekte.    

Yazarın Diğer Yazıları

Yüz birinci yılında Cumhuriyet

Yüz birinci yılda cumhuriyetin en çok halkın çaba ve uğraşlarıyla kazanılacağını ve eğer bunlar gösterilmezse kaybedileceğini aklımızdan hiç ama hiç çıkartmamalıyız. Şikâyet etmekte olduğumuz bütün olumsuzluklar karşısında özellikle de hukuk, özgürlük, hoşgörü ve laiklik konusunda cumhuriyete sıkı sıkı sarılmak durumundayız

Güven bunalımının izini sağlıkta sürmek

Türkiye giderek daha fazla kural ve kaidelerden uzaklaşan bir ülke görünümüne bürünmekte olup kuralsızlık halinin bir gerçeklik olarak hissedilmeye başlandığı bir yere dönüşmektedir. Bu gidişat hepimizi yakından ilgilendirmekte olup toplumsal yapımıza zarar vermektedir

Güven duygusunu yitiren toplum

Güven duygusunun kaybolduğu ülkelerde, yasal düzenlemelerin yaşananlar karşısındaki etkinliği ve gücü de zayıflamaya başlar ve belli bir süre sonra yasalar tamamen rafa kaldırılır, yerlerine gücün/paranın yarattığı yeni yapılar egemen olur

"
"