05 Temmuz 2024

Bozkurt işareti, UEFA ve ardından yaşananlar

Belki de en çok önümüzdeki günlerde başlayacak olan 2024 Paris Olimpiyatları'ndaki İsrail devleti sporcularının kendi bayrakları altında yarışma haklarının olmasını tartışmalıyız. Neden bir önceki olimpiyat oyunlarında Rus sporculara aynı hak tanınmazken bu hakkın soykırım yaptığı alenen belli olan İsrail devleti sporcularına tanındığı konusunda da sayın Alman Bakan'ın bir şeyler söylemesi icap eder

Merih Demiral, Almanya'nın ev sahipliğindeki EURO 2024 maçında "bozkurt" işareti yaptı.

Türkiye milli takımının Avusturya milli takımını elemesi sonrasında karşılaşmadaki iki golü atan Melih Demiral'ın saha ortasındaki bozkurt selamı bir anda hem Avrupa'yı hem de Türkiye'yi salladı. Siyasi simgeler konusunda oldum olası "Ne sağcıyım ne solcu futbolcuyum futbolcu" modunu şiar edinmiş ülke kamuoyu açısından yapılan hareket karşısında nasıl bir tavır takınılacağı hususunda ikilemde kalındı. Bir tarafta yapılan hareketi bir siyasi partinin simgesi olarak görenler ve bunu savunanlar yer alırken öte tarafta bu hareketin siyasal bir hareketin simgesi olduğu için reddedenler ve bu davranışı kınayanlar yer aldı. Bir de bu ikisinin arasında kalan ve söz konusu simgenin Türklüğün geçmişinden getirilen bir sembolü temsil ettiğini iddia edenlerin bulunduğunu da bu vesile ile görmüş olduk.

Önce şuradan başlamakta yarar var gibi geliyor: Spor sahaları özellikle de futbol gibi çok daha geniş kitlelerin ilgisini üzerine toplayan alanlarda yapılacak olan davranışların etkisi sadece orası ile sınırlı kalmamaktadır. Her bir kişinin siyasal görüşü, ideolojisi ve kendisine yakın gördüğü yaklaşımları olabilir ancak milli forma adı altında temsil ettiğiniz kimliğin çok daha geniş kapsamlı bir yapıyı yansıttığını ve bu doğrultuda da yapacağınız her bir davranışın çok daha bağlayıcı olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek durumunda olduğunuzu bilmelisiniz. İşte bu noktada Melih Demiral'ın Türklüğü simgelediğini düşündüğü hareket ile ortaya çıkan tartışma bir anda ülke gündeminin önüne geçiverdi.

3 Temmuz itibarı ile enflasyon rakamlarını ve maaş zamlarını konuşmamız gerekirken bambaşka bir konuyu gündeme taşımak durumunda kaldık. Türkiye'de futbolun en az futbol olduğunu defalarca yazmış bir kişi olarak, bu tartışmanın ortaya çıkması sonrasında önümüzdeki çeyrek final maçı ve sonrasında olacaklar da şimdiden belirlendi diyebilirim. UEFA'nın her zaman takınmış olduğu kaypak tavrı burada da sürdürmesi sonrasında yapılanı ve sonrasında yaşananları doğru bir şekilde tahlil etmek yerine duygularla tutum almak durumunda kaldık/kalmaya da devam edeceğiz. Alman Bakan'ın olaya müdahil olmasının ardından Almanya'nın Ankara Büyükelçisi'nin Dışişleri Bakanlığı'na çağrılması ve ardından başta MHP lideri olmak üzere pek çok siyasi parti liderinin ve parti sözcülerinin açıklamalar yapması, durumun nasıl bir minvale büründüğünü anlamamız açısından dikkat çekicidir.

Öte yandan futbol sahalarındaki futbolcular tarafından yapılan birtakım el işaretlerine yönelik yaklaşımlarımızın da yine siyaset üzerinden yürüdüğü gerçeğini de unutmamamız gerektiğini hatırlatmak isterim. Daha önce Emre Belözoğlu tarafından yapılan rabia işareti ile Deniz Naki tarafından yapılan zafer işaretine farklı yaklaşıldığını ve birisinin ceza alırken diğerinin almadığını da eklemeliyim. Merih Demiral'ın yapmış olduğu hareketi siyasal bir partinin işareti olarak görüyorum ve doğru bulmuyorum ancak bu davranış etrafında yaşanan tartışmayı da onaylamıyorum. Futbolcunun maçın bitiminde yapmış olduğu hareket sonrasında hedef tahtasına konulmasını ve onun davranışı üzerinden topyekûn bir kabul veyahut ret kampanyası yaratılması halini kabullenmiyorum.

Gelelim işin diğer kısmına, UEFA'nın bazı işaretleri örneğin Sırp futbolcuların çetnik selamını cezalandırmazken geçtiğimiz iki önceki Avrupa Şampiyonasında İsviçreli Granit Xhaka ve Xherdan Shaqiri'nin iki ellerinin baş parmakları ile oluşturdukları Arnavut çift başlı kartal sevincine para cezası vermesi durumu yeniden yaşanıyor. İçinden geçmekte olduğumuz yeni dünya yapılanması içerisinde özellikle göçmenlerin hareketliliği sonrasında başta Avrupa olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde ırkçılık denilen hastalık yeniden hortluyor. Ve işin ilginç kısmı futbol sahaları bu neofaşizmin en kolaylıkla kendilerine yer bulduğu alanlardan bir tanesi olarak işlev görüyorlar. Fakat öte yandan yine aynı futbol sahaları çok kültürlü, çok dinli, çok etnik kökenli futbolcuların oluşması konusunda müthiş de bir alanın açılmasına yol açıyor. Farklı kültürler bu alanda karşılaşıyor ve birbirlerini tanıma şansı elde ediyorlar. Avrupa Futbol Şampiyonasındaki takımların büyük bir kısmında başta Fransa ve İsviçre olmak üzere bu durumun yansıması olan futbolculardan kurulu milli takımlar sahada mücadele ediyorlar. Alman milli takımının kaptanı Türk asıllı, İsviçre milli takımının teknik direktörü Türk asıllı, Turnuvada Hollanda federasyonu adına düdük çalan Serdar Gözübüyük Türk asıllı hakem, örnekleri çoğaltmak fazlasıyla mümkün.

Merih Demiral'ın hareketini ırkçılık olarak nitelendiren ve kendi ülkelerinin futbol sahalarında bu hareketi görmek istemediğini söyleyen Alman bakanının ve tıpkı onun gibi düşünen binlercesinin samimi olmadıklarını söyleyerek işe başlamak gerekiyor. Hem samimi değiller hem de doğruyu söylemiyorlar. Avrupa'nın göbeğinde bundan tam otuz dört yıl önce yaşanan ve binlerce kişinin hayatını zindana çeviren Bosna'daki katliamları, Srebrinitsa'daki insanlık dışı soykırımı savunan çetnik selamına buyur geç diyen zihniyetin, Melih Demiral'ın yaptığı hareketi ırkçılık olarak değerlendirmesi en hafif tabirle aymazlıktır. Bu hareketi ırkçılık olarak nitelendireceksek o zaman neonazi işaretlerinden başlayarak futbol sahalarında ve gündelik hayatın içerisindeki pek çok davranışı da yeniden gözden geçirmemiz gerekir. Belki de en çok önümüzdeki günlerde başlayacak olan 2024 Paris Olimpiyatları'ndaki İsrail devleti sporcularının kendi bayrakları altında yarışma haklarının olmasını tartışmalıyız örneğin. Neden bir önceki olimpiyat oyunlarında Rus sporculara aynı hak tanınmazken bu hakkın soykırım yaptığı alenen belli olan İsrail devleti sporcularına tanındığı konusunda da sayın Alman Bakan'ın bir şeyler söylemesi icap eder.

Spor sahalarına siyasal simgeleri sokmayacaksak ve bu konuda güçten, iktidardan yana tavır takınmayacaksak eğer bu durumun net bir biçimde ortaya konulması ve herkesi kapsaması gerekir. Aksini ortaya koyduğunuzu zannettiğiniz her noktada yapmış olduğunuz her açıklama, tam karşıtı olarak algılanacak ve vereceğiniz cezanın da herhangi bir kıymeti harbiyesi kalmayacaktır. Hatta tam aksine bu ceza söylemi dahi, bir aradalığı daha da güçlendirecektir. UEFA'nın bu noktadan sonra açıklayacağı her karar daha en başından anlamını yitirmiş bir görünüm sergileyecektir. Çünkü inandırıcılığını yitirmiş bir kurum olarak algılanacaktır. Bu noktada yapılan davranışı onaylayıp onaylamamanın ötesinde bu Avrupa ve modernlik seviciliğinin ötesinde hakkın, adaletin yanında durmanın önemli olduğunu artık anlamak durumundayız. Avrupa denilen heyulanın ne kadar büyük ve ne kadar çarpık olduğunu yıllar önce bizlere Edgar Morin'in ünlü eseri Avrupa'yı Düşünmek isimli çalışmasını okutan, rahmetli hocam Kürşat Bumin sayesinde çok ama çok iyi anlamıştım. Bugün dünyayı oluşturan ve anlamlandıran bütün değerlerin kaynağının çıktığı yer Avrupa'dır ancak yine bugün dünyanın başının belası olan başta Irkçılık olmak üzere pek çok derdin oluşmasına yol açan yer de yine Avrupa'dır. Yeni faşizmin ve sağ dalganın ayak sesleri Avrupa'nın farklı ülkelerinde yapılan seçimlerle giderek daha fazla hissediliyor. Önümüzdeki dönemde bunun etkilerini hep birlikte çok daha net bir biçimde hissedeceğiz. Küreselleşmenin yarattığı etkilerin boyutları her geçen gün biraz daha fazla hayatlarımıza tesir ederken, siyasal alanda giderek daha fazla milliyetçi ve ırkçı politikaların varlığı ile karşı karşıya kalmayı sürdüreceğiz. Futbol işte tam bu noktada son derece özel bir turnusol kâğıdı işlevi görmeyi sürdürecek. Bakalım bunun yansımaları hem Avrupa'da hem de ülkemizde nasıl bir şekilde karşılık bulacak, hep birlikte yaşayarak öğreneceğiz.

Ahmet Talimciler kimdir?

Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 

1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 

2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 

1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.

Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır.

Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. 

Kitapları

-Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)

-Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)

-Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)

-Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)

-Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)

-Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)

-İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)

-Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) 

-Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)

-Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

Yüz birinci yılında Cumhuriyet

Yüz birinci yılda cumhuriyetin en çok halkın çaba ve uğraşlarıyla kazanılacağını ve eğer bunlar gösterilmezse kaybedileceğini aklımızdan hiç ama hiç çıkartmamalıyız. Şikâyet etmekte olduğumuz bütün olumsuzluklar karşısında özellikle de hukuk, özgürlük, hoşgörü ve laiklik konusunda cumhuriyete sıkı sıkı sarılmak durumundayız

Güven bunalımının izini sağlıkta sürmek

Türkiye giderek daha fazla kural ve kaidelerden uzaklaşan bir ülke görünümüne bürünmekte olup kuralsızlık halinin bir gerçeklik olarak hissedilmeye başlandığı bir yere dönüşmektedir. Bu gidişat hepimizi yakından ilgilendirmekte olup toplumsal yapımıza zarar vermektedir

"
"