Bu topraklarda dolandırıcılarla onların ağlarına düşenlerin hikayeleri hiç ama hiç eksik olmamıştır! Boğaz köprüsünü satanlardan tutun da Almanya’ya işçi olarak götürmek için kandırılanlara kadar yüzlerce farklı örneğe sahibiz buna karşın yapılan iş ise hiç değişmiyor. Bir taraftan ağız kalabalığı ile elde var olan-aslında var olmayan-ürünü pazarlamak ve hemen ardından bunu karşı taraftaki vatandaşa uygun bir fiyat üzerinden satmak. Tabii bir de bu yaşananların alıcı tarafı var ki, orada durum biraz daha farklı gerçekleşmekle birlikte temelde yine aynı anlayış egemen olmaya devam ediyor. Kolay kazanmaya yapılan vurguya kanmadan tutun da, kısa yoldan zengin olma hayalleri kurmaya, çalışmadan para kazanmaya kadar uzanan bir dizi farklı gerekçe, söz konusu olan yaklaşımı besliyor.
Toplumsal tarihimizde yapacağımız kısa bir gezinti, bu konuda nasıl aşamalardan geçtiğimizi ve yaşadığımız çok sayıda kötü örneğe karşın, her defasında ikna olmayı sürdürdüğümüzü de gözler önüne seriyor. Hayali ihracatlardan başlayarak banker facialarına kadar uzanan uygulama örnekleri içerisinde özellikle 1980 sonrası yaşadığımız bankerzedelerin durumundan hiç ama hiç ders almadığımız 1990’ların sonunda off shorezedeler ile bir kez daha ortaya çıktı. Bu çizginin farklı versiyonları olmakla birlikte arada saadet zinciri olarak nitelenen Titan, Jet Fadıl, Yimbaş, Deniz Feneri ve son olarak Çiftlikbank olayı ile karşılaştık.
Yıllar geçmesine rağmen yaşananların değişmiyor olması ve farklı isimler ile aynı olayın gerçekleşmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. İnsanlarımızın her defasında böylesine büyük paralar kaptırmayı sürdürmesi ve mağdur olmaları hususunda devletin yasal düzenlemeler yapması önemlidir ancak tek başına yeterli değildir. Çünkü özellikle son dönemde telefon üzerinden gerçekleştirilen dolandırıcılık işlemleri göstermiştir ki, yaşadıklarımız sadece eğitimli olmakla önlenebilecek bir süreçten ibaret değildir.
Bir tarafta hiç kimseye güvenmeme üzerine kurulu olan bir yaklaşımımız yer alıyorken öte tarafta özellikle devlet, güvenlik güçleri vb. üzerinden kolaylıkla ikna edilebilen bir yanımız da bulunuyor. Bir başka deyişle korkutma, yıldırma ve ikna metotları birlikte işlediğinde bu topraklarda hala kolaylıkla etkisini ortaya çıkartabiliyor. İşin bir başka boyutunu ise kolay yoldan para kazanmaya istekli olma meselesi de oluşturuyor. Sorgulama, eleştirme ve tabii ki düşünme ile çok fazla haşır neşir olmama durumu da bütün bu olup bitenlere eklendiği anda karşımıza kısa yoldan gerçekleşen uygulamalar ve ardında binlerce insanın dişinden tırnağından arttırdığı paraların iç edilmesi kalıyor.
Yapılanların yapanların yanlarına kar kalması kültürünü bir türlü tersine çeviremediğimiz ve bunları gerçekleştirenlerden genel olarak hesap soramadığımız için de, farklı biçimlerde fakat aynı şekilde gerçekleşen olaylar zinciri ile her defasında karşı karşıya kalmayı sürdürüyoruz. Ve ne acıdır ki her seferinde var olan durumun arka planını değil kişisel boyutunu konuşmaya devam ediyoruz. Halbuki meselemizin ana gövdesini oluşturanlar, yaşananların kahramanları olarak önümüze çıkan kişiler olan Sülin Osman’dan Jet Fadıl’a, Titan Kenan’dan Raki’ye ve son olarak Mehmet Aydın kadar aslında tüm bu olup bitene müdahil olan hepimiziz. Asıl üzerinde durulması gereken insanlarımızın kolay yoldan para kazanma talebi kadar, gündelik hayatlarını etkileyecek olan kararları nasıl bu kadar kolaylıkla verebiliyor olmaları gerçeğidir.