Hırvatistan ve İspanya maçlarının ardından milli takımımız açısından görünen tablonun iç karartıcı hatta çok can sıkıcı olduğunu hatta görünenin arkasında "gerçekten futbol oynayan bir milli takımımız var mıydı?" sorusunu bile sorabiliriz.
Hırvatistan maçına çıkmadan önce tüm ülkede milli takımımızın daha önce yapmış olduğu gibi yine kendisinden beklenileni yapacağı ve başarılı olacağı duygusu hakimdi. Bu duygunun yaratılmasında futbol medyasının büyük bir etkisinin yanı sıra ülke olarak her alanda hep son dakikacılığımızın yarattığı kafa karışıklığını da unutmayalım.
‘Biz bitti demeden bitmez’ diyerek şişirilen ve oynadığımız bize özgü futbolu bile görmezden gelen ülke insanı için seyri bir hayli tuhaf bir karşılaşma oldu. Maç boyunca Ozan Tufan’la yakaladığımız tek fırsatı değerlendiremedik, buna karşın Hırvatistan milli takımı ikinci yarıda tarihi bir farkı kaçırdı. Maçın devre arasında televizyon kanallarındaki değerlendirmeleri izledim, bir spor kanalında Ozan Tufan’ın güzel kafa vuruşu şeklinde bir değerlendirme yapılıyordu.
Topa vurmadan önce gözlerini kapatan ve böylesine müsait bir pozisyonu harcayan futbolcumuzun, yediğimiz golden önce saçını düzeltmesi sosyal medyada büyük tartışma konusu oldu. Aslına bakılırsa neredeyse bütün takım ne yaptığını bilmez bir halde oradan oraya savrulmanın dışında futbola dair herhangi bir icraatta bulunamadı.
Maçı bizlere aktarmakla görevli olan spikerlerin hamaset yüklü yorumlarını, hakeme yönelik ifadelerini konuşmaya bile gerek yok. Benzer durum maçın kaybı sonrasında yapılan değerlendirmeler için de geçerli; en iyi üçüncülerin de bir üst tura çıkabildiği vurgusunun yapılması, turnuvanın henüz yeni başladığı son dakikaya kadar mücadele etmemiz gerektiği gibi.
Maçın ardından kameraların karşısına geçen milli takımlar sorumlusu Fatih Terim’in açıklamaları kadar vücut dili de dikkat çekiciydi. İlk yarı çata çat bir maç olduğunu ve istediklerini sahaya yansıttıklarını belirten Terim, ikinci yarıda kötü oynadıklarını ve Hırvatistan’ı tebrik ettiklerini belirtiyordu.
Ama asıl vurucu nokta bu seviyelerde böyle oynandığı gerçeğini tüm milletimizin görmesi gerektiği cümlesiydi. Ayrıca biz bitti demeden bitmez diyebilmemiz için önce başlamamız gerektiğini ve bu karşılaşmadan gereken dersleri çıkartacağımızı söyledi. Son yılların en silik milli takımını seyrettik, buna karşın teknik sorumlumuz ve futbolcularımız ilk yarı başa baş bir mücadele ortaya koyduğumuzu düşünüyorlardı.
Ülkemizin herhalde son yıllardaki en büyük tuhaflıklarından birisi de bu olsa gerek: yaşadıklarımızı değerlendirme hususunda öylesine farklı noktalardayız ki, hiçbir konuda uzlaşamıyoruz. Turnuvanın bugüne kadar oynanan karşılaşmaları içerisindeki en ezik futbolunu oynuyoruz, teknik sorumlumuz ekran karşısında ‘bu seviyelerde durum budur, fiziki anlamda yeterince güçlü değiliz, güçlü bir takımla oynadık’ gibi ifadelerle yaşananları sanki başka bir dünyadan yorumluyor gibi bir dil kullanabiliyor.
İspanya karşılaşmasına çıkmadan önce Fatih Terim’in açıklamalarıyla turnuva sonrasında milli takımdan ayrılma sinyalleri verdiğini anladık. Basın toplantısında çevirmene sinirlendiği için toplantıyı terk eden bir koordinatörümüz/liderimiz var.
Ama aynı lider her nedense saha içerisinde futbol demeye bin şahit isteyen bir oyunu oynayan takımın tek sorumlusu. Turnuvanın en çok kazanan üçüncü teknik direktörü buna karşın şu ana kadarki en farklı skoru alan takımın da başında yer alıyor. Hafta arası milli takım kampında ülkemizin çok yakından tanıdığı bir ismin ziyaretini T24 haberlerinden okumuşsunuzdur.
Fatih Terim’in her dönem en yakınındaki isim Mehmet Ağar, milli takım oyuncularıyla bir araya geldi. Milli takımımızın sahada yokları oynamasına karşın reklamlarda bir hayli maharetli olduğunu söylemek zorundayız. Fatih Terim her gece milli formaya 78 milyonun ruhunu kattığını anlattığı reklamla bizlerle buluşuyor, takım kaptanımız Arda Turan’da ‘milli dava’ya vurgu yapan reklam sayesinde oradan oraya koşturuyor.
Acaba bizim dışımızda milli takım oyuncularının ve teknik heyetinin reklamlarda bu kadar çok yer aldığı başka bir ülke var mıdır? Bir diğer soru da bizim kadar kalabalık bir heyetle turnuvada futbol federasyonu kontenjanından konuk edilen başka bir ülke var mıdır? Muhtemelen her ikisi de yoktur buna karşın biz, kendimizi sürekli olarak farklı pozisyonlarda konumlandırmayı ve her seferinde kendimiz üzerinden kahramanlık hikayeleri üretmeyi sürdüreceğiz. Buna karşın ‘gaz’la gitmeye alışık olan ülke futbolu, siyaseti kendisi gibi olmayanlarla karşılaşmalarında başarısız olmayı sürdürecek.
Turnuvada şu ana kadar seyrettiğimiz bütün takımların kendi ölçüleri içerisinde bir futbol mantalitesine sahip olarak oynadıklarını ve bu doğrultuda kendilerini sahaya yansıttıklarını gördük. Milli takımımız ise ne olduğu belli olmayan ve ne yaptığı anlaşılmayan bir şekilde oynamaya çalışmayı sürdürüyor. ‘Biz bitti demeden bitmez’ sloganı tam da bu ülke insanını tarif ediyor, çünkü son dakikacılığı çok seven ‘bakarız, hallederiz’ anlayışını şiar eden insanımız için futbol şapkadan tavşan çıkartmayı başarabildiğimiz ender alanlardan bir tanesi.
İşler yolunda gitmezse bahanelerimiz fazlasıyla mevcut, başta hakemlerin tarafgir tutumları, haçlı mantığı üzerinden gidebiliriz, futbolcularımızın tecrübesizliğinden dem vurabiliriz ama asıl sorun ve sorumlular yine es geçileceklerdir. İlk iki maçı kaybetmemize rağmen oynanacak olan bir son maç daha var ve umutları daha ilk maçtan o maça kaydıran teknik heyetle, medya mensupları açısından hala bir şans daha var.
Milyon Euro’luk transfer pazarlıkları yapan anlı şanlı futbolcularımızın saha içerisinde Hırvat ve İspanyol meslektaşlarıyla karşılaştırıldığında çok ama çok gerilerde kalan bir profesyonellik içinde olduklarını görüyoruz. İşin milliyetçilik kısmını oluşturan primler boyutunu hiç ama hiç konuşmaya bile gerek yok ancak biraz olsun futbolun hakkını verin yeter!
Futbol basit bir oyundur ve basit bir oyun olduğunun farkında olanlar açısından sahaya yansıtılacak olan aynı zamanda kendi kültürel pozisyonlarıdır. Her ülkenin futbolu kendi kültürel geçmişinin yansımalarını taşır, bu açıdan bizim son dakikacılığımız, gaz’ı çok seven ruh halimiz ve çabuk sinirlenmemizin izlerini futbolumuzda fazlasıyla görmekteyiz. Yıllar içerisinde kendimizi Avrupa’nın en iyi liglerinden birisi ve futbolumuzu da yön veren futbolu olarak görme sevdası sayesinde bu günlere kadar geldik. Bu durumun yaratılmasında en büyük etkisi olan sevgili imparatorumuz Fatih Terim! Turnuva sonuçlarına göre en çok tartışılacak olan isim olacaktır.
Gerçi hiç kimsenin yaptıklarından dolayı sorumluluk almadığı ve yaşananların çok hızlı bir şekilde unutulduğu bir ülkede bunlar da geçip gidecektir. Geriye ise hayal kırıklıkları ve hüzünler kalacaktır ki, ulus olarak bizler buna fazlasıyla alışkınız. Umutlarımızı başka baharlara taşır ve olan bitenleri görmezden gelmeyi çok iyi beceririz, şans yanımızda giderse ‘tarih yazarız’, ‘hesap keseriz’. Olmazsa da canımız sağolsun der geçeriz. Bizim için her alanda olduğu gibi burada da asıl önemli olan bu rolü oynamaktır ancak gerçek hayat sadece gaz, rol ve blöften ibaret değildir.