25 Nisan 2020

23 Nisan 2020 saat 21.00

Belki de ilk kez bu ülkede yurttaşlar kendi bayramlarını, devletin yönlendirmesi olmadan ve kendileri sahip çıkmak suretiyle kutladılar

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutladığımız bir 23 Nisan’ı daha geride bıraktık. Ancak bu seferki kutlamaların daha öncekilerden farklı olmasına yol açan iki önemli gelişme söz konusuydu. Bunlardan ilki bu yıl tam yüz yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışı ile başlayan ve ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanına kadar geçecek sürenin şekillenmesinde pay sahibi olan Ulusal Egemenlik adımıydı. İkincisi olağanüstü bir dönemden geçmekte olduğumuzdan dolayı öğrencilerin okullar yerine evlerinde bulunuyor olmaları ile dört günlük sokağa çıkma kısıtlamasının ülkemizin otuz bir şehrinde yaşayan 63.363.096 kişiyi kapsıyor olmasıydı. Bir başka ifadeyle bu yıl her zaman olduğunun aksine törenlerin öğrencilerin katılımları ile yapılabilmeleri ve resmi devlet protokolünün kent içerisindeki organizasyonlarda bulunabilmeleri mümkün değildi.

Birbirini tekrarlayan rakamlar insan hayatı içerisinde farklı şekillerde anlamlandırılabilir. Buna karşın yüzyıl gibi bir zaman dilimi ise sembolleşmiş ve toplumsal bellek içerisinde yer etmiş bir anlayışı beraberinde getirir. Bu yüzden de kişisel tarihimiz içindeki yaş günlerimiz, evlilik yıldönümlerimiz, ölüm yıldönümleri vb. durumlarda çeyrek yüzyıl ya da yarım yüzyılı ifade eden rakamlar çok daha dikkat çekicidir. Benzer şekilde yüzyılı aşmış bir yurttaş son derece sembolik bir hale bürünür. Kendisinin şu kadar padişah, cumhurbaşkanı, başbakan gördüğü haber haline dönüştürülür. Ülkelerin toplumsal tarihleri açısından da son derece tarihler üstelik böylesine sembolik öneme sahip tarihler daha da farklı bir anlayışın dolaşıma girmesine yol açar.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın yüzüncü yılındayız ve bayramımızı evlerimizin balkonlarında, camlarında kutlamak zorunda kaldık. Ancak belki de ilk kez resmi söylemin ötesinde sivil söylemin çok daha manidar ve bir o kadar da içten şekilde bayramına sahip çıkmasını da bu vesile ile yaşamış olduk. İyi ki de böyle oldu ve insanlarımız kendi kişisel ve toplumsal tarihlerinde devletin içerisinde olmadığı bizatihi kendilerinin yapıp etmeleri ile bayramlarını coşkuyla kutladılar. Televizyon ekranlarında yapılan haberleri veyahut caddelerde marş sesleriyle geçen resmi araçlar bile belirleyici olamadı. Günler öncesinden özellikle de evlerinde ilkokul çağında çocukların bulunduğu ailelerin balkonlarında 23 Nisan hazırlığı yaşandı. 4 Nisan tarihinde İstiklal Marşı okunması ve bayraklarla süsleme önerisi ilk kez ortaya atıldı ve sosyal medya üzerinden dolaşıma girdi.

23 Nisan 2020 gecesi saat 20.40 gibi sokakta bir hareketlilik olduğunu ve seslerin arttığını duydum. Balkona çıktığımda sokağımızın karşı köşesindeki apartmanından hoparlörler eşliğinde müzik yayını ve ışık gösterilerini gördüm. Bu arada bütün cadde boyunca apartman balkonlarının ışıklarının açık ve coşku içerisinde söylenilen şarkılara katıldıklarına şahit oldum. Saat yaklaştıkça yayını yapan beyefendi saat tam 21.00’de İstiklal Marşımızı söyleyeceğimizi duyuruyor ve heyecan daha da artıyordu. Saatler 21.00 olduğunda önce İstiklal Marşımız ardından Onuncu Yıl Marşı ve İzmir Marşı sokakları inletti. Cadde boyunca insanlar yayının sürmesi için alkışlarla bir daha şeklinde istekte bulundular. Şehrin farklı yerlerindeki arkadaşlarımın sosyal medya üzerinden benzer görüntüler yaşadıklarına ilişkin paylaşımlarını gördüm. Kişiler kendi deneyimlerini yayınlıyorlar ve yaşanan coşkunun ne kadar heyecan verici olduğunu dile getiriyorlardı. Tekrar ediyorum belki de ilk kez bu ülkede yurttaşlar kendi bayramlarını, devletin yönlendirmesi olmadan ve kendileri sahip çıkmak suretiyle kutladılar.

Bu ülkenin var olmasına vesile olan milli bayramlarının törenlerle kutlanması bundan sonra da sürecek. Ancak bu yılın bize öğrettiği çok önemli bir deneyim oldu 23 Nisan gecesi ve bu deneyimin bundan sonraki milli bayramlarımızda da sürdürülmesi, ülke insanlarının aslında gerçek sahibi oldukları cumhuriyetle bu kez gerçekten bütünleşmelerinde de vesile olacak. Siyasilerin resmi törenlerde görünmeleri veya görünmemeleri değildir asıl önemli olan husus. Belirleyici olan halkın kendi ülkesini var kılan günlerine gerçekten sahip çıkıp, varlığını ortaya koymasıdır. Halk bunu gösterdikçe, göreceksiniz ki birtakım özel günlerin anmalarında tweet atarak o günlerin yaşanmasını sağlayanların adlarını anmaktan imtina edenler bile geri adım atmak zorunda kalacaklardır. Kurucu değerlerin arkasına sığınarak hiçbir şey yapmamak da bu değerlerle sürekli olarak kavga etmek de bu ülkeye bir şey kazandırmadı ve kazandırmayacaktır! Yüzüncü yılında ulusal egemenliğin coşkuyla kutlanması, gelecek adına önemli bir başlangıçtır.

Yazarın Diğer Yazıları

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

"
"