26 Eylül 2022

Yılmaz Güney lümpen miydi?

Popülist siyaset yapmayı hedeflemiş kim olsa, Yılmaz Güney’le aynı tartıya çıkmak ister, en azından denemek ister. Hatta, onunla ilgili kullanacağı sözleri özellikle seçerek, hakkında ‘hakaret davası’ açılmasını kolaylaştırmak bile isteyebilir.

Ümit Özdağ, geçtiğimiz hafta katıldığı bir Youtube yayınında Yılmaz Güney hakkında "Tam bir lümpen serseri" ifadesini kullandı. 

Bunun üzerine, Güney Ailesi de (Mirasçıları)  "Kişinin hatırasına hakaret, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçlarını işlendiği şüpheye yer vermeyecek şekilde açıktır" diyerek, savcılığa suç duyurusunda bulundular. 

Ailenin, Özdağ’ı ciddiye alıp böyle bir girişimde bulunmaları, biraz şaşırtıcıydı. 

Çünkü, Yılmaz Güney’e yapılan bu ‘lümpen’ etiketlemesi, yeni bir şey değildir. Şikâyet dilekçesinde kin ve düşmanlığa tahrik edildiği belirtilen halkın, sevdikleri ve saygı duydukları bir sanatçıya karşı yıllardır sürdürülmeye çalışılan bu tür karalamalara alışık olduğu ve çok fazla tınlamadığı, herkes tarafından bilinir. 

 

Yılmaz Güney’le tartıya çıkmak 

Öte yandan, Ümit Özdağ’ın öyle veya böyle, sürekli gündemde olma çabası içinde olduğuna ilişkin yorumları Aile üyeleri de okuyor olmalı. Toplumun belirli kesiminin sinir uçlarına dokunarak politika yapmayı özellikle tercih ettiği de, bir sır değil. 

Bu nedenle, Özdağ’ın Yılmaz Güney’i diline dolamasını anlamak çok zor değildir.

Çünkü, bu tarz-ı siyasetten sonuç aldığı, kamuoyu anket sonuçlarında görülüyor. 

Bu anlamda, popülist siyaset yapmayı hedeflemiş kim olsa, Yılmaz Güney’le aynı tartıya çıkmak ister, en azından denemek ister. Hatta, onunla ilgili kullanacağı sözleri özellikle seçerek hakkında ‘hakaret davası’ açılmasını kolaylaştırmak bile isteyebilir. 

Eğer elverişli cümleler kurulursa, hakaret davaları, kullanışlı davalardır. Cezası 6 ay ile 2 sene arasında hapis olduğu için de, kolaylıkla paraya çevrilmeye müsaittir, hatta mahkeme uygun görürse erteleyebilir de… 

Bu nedenle, hakkında ‘hakaret davası’ açılmasını isteyen bir kişi, Yargıtay kararları arasında küçük bir araştırma yaptığında, ‘serseri' kelimesinin bu anlamda kesin sonuç vereceğini hemen anlar. 

Yani, bu ithamda bulunarak hedefe ulaşılmış olur. Biraz para kaybına neden olur ama, toplumda yaratacağı sansasyona değer bulunabilir. 

(Hemen hatırlatalım, bu ‘serseri’, Cem Karaca’nın Tamirci Çırağı şarkısında, arabanın kapısını açan çırağa, çatık hilal kaşlarını kaldırarak “ Kim bu serseri?” diyen kızın kastettiği ile aynı değildir).  

Yılmaz Güney’in lümpenliği 

‘Lümpen’ konusuna gelince, oldukça soyut bir kelimedir. İlk olarak Karl Marx’ın “ Lümpen Proletarya” diye sözünü ettiği ve ‘Sınıf bilincinden uzak, Sosyalist devrime zararlı olabilecek  kişi’ anlamında kullanıldığı biliniyor. 

Eskiden olsa, Ümit Özdağ’ın bu benzetmesinin Marx’a gönderme yaptığı iddiasıyla,  bir savcı tarafından “Demek Türkiye’de sınıfların varlığından söz ettin ha!” diyerek, hakkında TCK 141-142’den dava bile açılabilirdi. 

Ümit Özdağ’ın ‘lümpen’ kelimesini kullanmaktaki asıl muradı farklıdır. Bu yakıştırmanın, Türkiye’deki karşılığı olan, “Ortalama bir kültürden yoksun, politika ve sosyal konulara karşı ilgisiz, hayatı lay lay lom olarak algılayan kişi, şahıs” anlamında kullandığını tahmin ediyoruz. 

Bu haliyle, Yılmaz Güney’i genel olarak tanımlayan bir kelime değildir. Belki, 1970 öncesindeki yaşamı ve neden olduğu bazı olaylara ilişkin hatırlatmalar taşıyabilir, ama tek başına yetersiz kalır. 

Bu nedenle mahkeme, muğlak bir kelime olan ‘lümpen’ yerine, ‘serseri’ ifadesine yüklenebilir. 

Çünkü mahkemeler, “ Karaktersiz, dinsiz imansız, sen bir zavallısın, ikiyüzlüsün, sen insan mısın, karı gibi adamsınız, seni paramla satın alırım, yalan söylüyorsun, tombaladan müdür” türü soyut ifadelerin hakaret olmadığına dair, Yargıtay kararları olduğunu bilirler. 

Davayı kim kazanır?

Eğer mahkeme, Yılmaz Güney’in hem serseri, hem de lümpen olduğuna karar verirse, Güney Ailesi davayı kaybetmiş olacak, bazı çevrelerin ekmeğinin üzerine hiç yoktan kaymaklı bal sürülmüş olacaktır. 

Asıl merak konusu, mahkeme lümpen olduğuna kanaat getirirse, bu tespitin Marx’ın söz ettiği şekliyle mi, yoksa yerli standartlar ölçeğinde mi olacağı üzerine olacaktır. 

Yok, Ümit Özdağ davayı kaybeder ve kesinleşirse, mahkemenin belirleyeceği hapis cezası ve para cezasına mahkûm olacak, yarattığı sansasyonla gündemde kalmış olmayı, kâr sayacaktır. 

Konuyla ilgili soru/cevap

Güney Ailesi neden şikâyette bulundu?

Güney Ailesi’nin böyle bir girişimde bulunması, kamuoyu önünde Ümit Özdağ’ın ithamlarını kabul ediyormuş pozisyonuna düşmüş olmamak için, düşünülmüş olabilir. 

Mirasçılar ölen kişi adına neden dava açabiliyor?

Ölmüş de olsa kişilik haklarına yapılmış saldırı veya hakaret, mirasçıların kişilik haklarına da yapılmış sayılıyor. Örnek olayda olduğu gibi, Yılmaz Güney’in ailesinin suç duyurusunda bulunma hakları var. Hatta, karşı tarafa tazminat davası bile açabilirler. 

Şikâyet bulunmak şart mı?

Bir hakaret suçundan bahsedebilmek için, önce bir şikâyetin olması gerekir. Ancak,  bir kamu görevlisine, yaptığı görev nedeniyle hakaret edildiği hallerde, şikâyete tabi değildir, savcılık kendiliğinden soruşturma başlatabilir. 

(Sisi’nin savcılığa başvurarak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle, sanatçı Yeşim Salkım hakkında suç duyurusunda bulunmuş olması, başka bir bahistir)  

Şikâyetçi ile davalı arasında uzlaştırma mümkün mü?

Vatandaş düzeyinde, hakaret suçunun kovuşturulması için önce uzlaştırma prosedürünün uygulanması gerekir. Taraflar arasında uzlaşma sağlanamazsa soruşturma açılır.

Ancak, kamu görevlisine veya Cumhurbaşkanına yapılan hakaret suçu uzlaştırma kapsamında da değildir, doğrudan yargılamaya geçilir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ahmet Altan Davası’nın kilit ismi Mehmet Altan…

Avukat Figen Çalıkuşu: Aslında böyle yapılanma adı altında başlamadı süreç. Nazlı Ilıcak ayrı bir davada çok daha önce gözaltına alınmıştı, Mehmet Altan ve Ahmet Altan daha sonra subliminal mesaj vermek suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu bir faciaydı. Dünya literatürüne bir komediydi. Diğer sanıklar da farklı değil. Bu nedenle davanın açılması çok uzun sürdü. Baktılar biz bunları tek tek suçlayamayacağız, o halde toparlayalım, medya yapılanması havası verelim, denildi. Dava açılınca soruşturma biter değil mi? Çünkü artık mahkeme süreci başlamıştır, savcı bir yandan soruşturmayı devam ettiremez. Savcının dosyayı kapatmadığını gördük. Soruşturma numarası açık, baktık hala delil araştırıyor. Çünkü o dosyadan suç çıkmayacağını biliyor. İki polise tutanak tutturulmuş, “Mehmet Altan bu örgütün içindedir, kanaatimiz böyledir” diye. Bu delil olur mu? Tabi ki olmaz. Olmadı da zaten. Gizli tanıkları biz hiç görmedik, duruşmalarda dinlenmediler. İstinaf Mahkemesi “Şu gizli tanığı bir dinleyelim” dedi, sevindik. Onlar da duruşma gününden bir gün önce bizden gizleyerek dinlediler.

Tencere/kapak hukuku

Yeni Adalet Bakanı’nın “Yeni Anayasa” tahayyülü olduğu söylentileri doğruysa, hukuk belki bu minvalde bir nebze gündeme gelebilir, bu konudaki tartışmalar epey gündemi işgal eder, gerisi Allah Kerim...

Osman Kavala: Denizler Altında 20 Bin Fersah

T24’te dün Gökçer Tahincioğlu’nun Osman Kavala’nın yargılama sürecini anlattığı yazısını okuduktan sonra, hayal meyal hatırladığım Jules Verne’nin “Deniziler Altında 20 bin Fersah” romanı aklıma düştü

"
"