22 Aralık 2022

Uğur Kutay’ın katli vacip mi?

Toplum zihninde her daim yarı uyanık halde olan “ Hapse girsin, bir daha güneş yüzü görmesin ” histerisi, bu tür linç edilmeye aday bulunduğunda hemen refleks olarak ortaya çıkıyor.

Uğur Kutay üzerinden yapılan tartışmalar ve hukuki sürecin başlatılmasına yönelik çabalar ne kadar da tanıdık… Daha önce defalarca filme çekilmiş bir senaryonun yeni versiyonu ‘ Bu hafta vizyona giren filmler’ listesi içinde gösterime sunuldu.

 Böylece, Hiranur Vakfı olayı nedeniyle rencide olmuş cenah, öfkesini taşlamaya dönüştürecek şeytanı, gökte ararken yerde bulmuş oldu.

Kocaeli’de bir gazete olayı “ Gençler bugün Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu” diye haber yapmış, ama fotoğrafta çok az genç görünüyor.

Bu nedenle Uğur Kutay üzerinden kopartılan fırtına çok şaşırtıcı gelmiyor.

 En garip olanı da, Yıldız Üniversitesi Rektörlüğü’nün disiplin soruşturması açmakla yetinmeyip suç duyurusunda da bulunmuş olması.

 Aslında disiplin kurulunun toplanıp iddiayla ilgili karar vermesine gerek kalmamış görünüyor, madem ki Rektörlük savcılığa başvuracak kadar suçun varlığından bu kadar emin…

 Toplum zihninde her daim yarı uyanık halde olan “Hapse girsin, bir daha güneş yüzü görmesin ” histerisi, bu tür linç edilmeye  aday  bulunduğunda hemen refleks olarak ortaya çıkıyor.

Yıldız Üniversitesi öğretim Üyesi Dr. Uğur Kutay

 Yıldız Üniversitesi öğretim Üyesi Dr. Uğur Kutay’ın derslerde kullandığı dil ve üslubun inanç dünyalarını rahatsız ettiğine ilişkin dilekçeleri disiplin kurula sevk edilmiş. Ama rektörlüğün, kurulun vereceği kararı bekleyecek sabrı yok, günlük dilimizdeki “ Gözü kan bürümesi” özdeyişine benzer şekilde, suç duyurusunda bulunmaktan da kendini alamıyor.

 Ardından Diyanet İşleri Başkanlığı, sendika ve gençler (!) peş peşe suç duyurusunda bulunuyorlar.

 Bu tür galeyanlarda mutlaka “ Katli vacip” fetvasını verecek birileri de ortaya çıkıyor, şimdilik bu pozisyon boş duruyor.

  ***

Köpek ne zaman silah sayılır?

Yargıtay, Elimdeki köpeği size ısırtırım” şeklindeki sözleri,  ‘silahlı tehdit’ olarak kabul etti.

Ürgüp’te alkollü şekilde aracıyla seyir halindeyken başka araca çarparak kazaya sebebiyet veren bir kişi, yanındaki kurt köpeğini göstererek çarptığı araçtaki kişilere, “Elimdeki köpeği bırakır sizi ısırtırım, arabamı yaptıracaksınız.” diyerek tehdit etti.

Kazaya karışanların şikayeti üzerine hakkında soruşturma açılan sürücü hakkında, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasını öngören ‘tehdit’ davası açıldı.

Ürgüp 4. Asliye Ceza Mahkemesi, sanığın “tehdit” suçundan cezalandırılmasına karar verdi.

Kararının temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay, yerel mahkemenin kararını bozdu.

Kararda “Elimdeki köpeği bırakır sizi ısırtırım” dediği anlaşılan sanığın eyleminin, 2 yıldan 5 yıla kadar daha ağır ceza hapsini düzenleyen  “silahla tehdit” suçu kapsamında kaldığı belirtildi.

Ancak, Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin bir üyesi “köpeğin silah sayılmasına” ilişkin çoğunluk görüşüne katılmadı.

Üye hakim ‘Karşı oy’ yazısında, şunlar söyledi:

“Terlik, taş, bardak, kül tablası, kemer, şişe, sandalye, kürek, oklava, tırnak çakısı, süpürge sapı gibi cisimler, suç ve kullanılma biçimine göre silah olarak kabul edilmelidir. Köpek cisim değil, bir canlıdır, dolayısıyla silah olarak kabul edilmemelidir.”

Tabi ki, dairedeki çoğunluk üye hakimin kararı geçerli olacak.

Fakat, sizin vicdan mahkemeniz ne söylüyor?

Köpek silah olarak kabul edilmeli mi?

***

Valelere yeterlilik belgesi denetimi… Ya otoparklar?

 Kırk yıl düşünsem, valeler için ‘Mesleki Yeterlilik Belgesi’ düzenlenmiş olabileceği aklıma gelmezdi.

Çünkü valeler üzerinden sansasyonel bir olay gündeme gelmedikçe, bu tür kenarda kalmış hizmetleri belirli bir standart altına alma ihtiyacı bizde pek görülmez.

Doğrusu bu anlamda valeler hiç aklıma gelmedi, ben daha çok otoparkların hangi hukuk zeminin de çalıştığını merak ederdim.

Özellikle sokak aralarındaki küçük işletmelerin güvenlikli mekanlar olma konusunda kuşkuya düştüğüm olurdu.

Mesela, park edenler verilen küçük kuponların sigorta şirketleri tarafından ne kadar ciddiye alındığı?

Yangın önlemi olarak alınan tedbirlerin denetimi…

Ve tabi ki otopark işletmecisi ve çalışanları için belirlenmiş standartlar…

Ben otoparkları potansiyel sorunlu işletmeler olarak düşünürken, ‘Vale’lerin disiplin altına alındığını öğrenmek bu nedenle şaşırtıcı oldu.

Meğerse valelerin alması zorunlu olan ‘Mesleki Yeterlilik Belgesi’ adıyla bir düzenleme zaten varmış ve 2021 yılında yürürlüğe girmiş.

Ancak sayıları 100 bin civarında olduğu tahmin edilen valelerden, şu ana kadar sadece 2 bin 21 kişi yeterlilik belgesi almış.

Anladığım kadarıyla yeterlilik koşullarını standart altına alan bu belgeyle, valelik konusu ciddiye alınmışa benziyor.

Mesela, vale olarak çalışan kişilerin Türk Ceza Kanunu'nda yer alan "cinsel saldırı", "çocukların cinsel istismarı", "reşit olmayanla cinsel ilişki", "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma", "uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti", "uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma", "kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak", "fuhuş" ile "sarhoşluk" suçlarından affa uğramış olsa bile hüküm giymemiş olması gerekiyor.

1 Ocak 2023 tarihinden itibaren, yeterlilik belgesi olmayan valeler için denetleme yapılması gündeme alınmış.

Keşke otoparklar da bu ciddiyet içinde denetim altında tutulsa, medyada haber olacak bir olay yaşanmadan gerekli önlemler önceden alınmış olsa.

***

YARGITAY DİYOR Kİ... 

 Eşine "hişt, hey veya ıslıkla" seslenmek haklı boşanma sebebi ve manevi tazminat nedenidir

 Davalı'nın (koca) eşine karşı kaba davrandığı, onu ismi ile hitap etmeyip “hişt, hey veya ıslık çalarak” çağırması, davacı'ın (kadın) kişilik haklarına saldırı niteliğindedir.

Boşanma nedeni olan bu tür olaylarda kusurlu olan tarafın (koca), eşine uygun miktarda manevi tazminat  ödemesine hükmedilmesi gerekir. Yargıtay 2. HD 2014/15210 E. 2014/25928 K.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ahmet Altan Davası’nın kilit ismi Mehmet Altan…

Avukat Figen Çalıkuşu: Aslında böyle yapılanma adı altında başlamadı süreç. Nazlı Ilıcak ayrı bir davada çok daha önce gözaltına alınmıştı, Mehmet Altan ve Ahmet Altan daha sonra subliminal mesaj vermek suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu bir faciaydı. Dünya literatürüne bir komediydi. Diğer sanıklar da farklı değil. Bu nedenle davanın açılması çok uzun sürdü. Baktılar biz bunları tek tek suçlayamayacağız, o halde toparlayalım, medya yapılanması havası verelim, denildi. Dava açılınca soruşturma biter değil mi? Çünkü artık mahkeme süreci başlamıştır, savcı bir yandan soruşturmayı devam ettiremez. Savcının dosyayı kapatmadığını gördük. Soruşturma numarası açık, baktık hala delil araştırıyor. Çünkü o dosyadan suç çıkmayacağını biliyor. İki polise tutanak tutturulmuş, “Mehmet Altan bu örgütün içindedir, kanaatimiz böyledir” diye. Bu delil olur mu? Tabi ki olmaz. Olmadı da zaten. Gizli tanıkları biz hiç görmedik, duruşmalarda dinlenmediler. İstinaf Mahkemesi “Şu gizli tanığı bir dinleyelim” dedi, sevindik. Onlar da duruşma gününden bir gün önce bizden gizleyerek dinlediler.

Tencere/kapak hukuku

Yeni Adalet Bakanı’nın “Yeni Anayasa” tahayyülü olduğu söylentileri doğruysa, hukuk belki bu minvalde bir nebze gündeme gelebilir, bu konudaki tartışmalar epey gündemi işgal eder, gerisi Allah Kerim...

Osman Kavala: Denizler Altında 20 Bin Fersah

T24’te dün Gökçer Tahincioğlu’nun Osman Kavala’nın yargılama sürecini anlattığı yazısını okuduktan sonra, hayal meyal hatırladığım Jules Verne’nin “Deniziler Altında 20 bin Fersah” romanı aklıma düştü

"
"