30 Ağustos 2022

Türkiye'de tutukluluğun Gülşen hâli

Bana göre, Gülşen'in tutuklanmasına ilişkin gösterilen tepki, hukuksuz bir uygulamaya karşı çıkmaktan ziyade, neredeyse organize denilebilecek siyasi bir komploya karşı koymaydı...

Şarkıcı Gülşen'in tutuklanma süreci içinde ilk defa normal bir şey oldu ve tahliye edildi.

Doğrusunu söylemek gerekirse "tutukluluğunun devamına" şeklinde bir ihtimali, rezerv olarak kenarda tutuyordum. Bu temkinli olma hâli, çok engin görüşlü olduğumdan değil, yargının tutukluluk konusundaki sabıkasını bilmemden kaynaklanıyor.

Neyse ki kuşkularım boşa çıktı, Gülşen tahliye oldu.

* * *

Bu arada ilginç bir şey yaşandı.

Tutuklanması ile tahliye edilme arasında geçen süre içinde insanlar, daha önce benzeri görülmemiş şekilde, neredeyse üç gün boyunca Gülşen'in tutuklanma kararı ile yattı, kalktı.

Ciddi bir kitle, Gülşen'le birlikte kendini de tutuklanmış hissetti.

İnsanlarımızın, sosyal medya aracılığı ile dile getirdiği 'tutuklamanın hukuki olmadığı' konusundaki bilgisi, duygusal da olsa şaşırtıcıydı.

Hukukçular, tutukluluğun ne olduğunu, hangi koşullarda uygulanması gerektiğini, herkesin anlayabileceği bir sadelikte, medyaya açıkladılar. Kanunda yazılan tutuklulukla, Gülşen'e uygulanan yaptırım arasındaki farkı ve hukuksuzluğu açıkça ortaya koydular.

Hukuk fakültelerinin ceza hukuku sınavlarında, artık uzun süre tutuklulukla ilgili soru gelmez, artık sokaktaki vatandaş bile biliyor, diye.

* * *

İtiraf etmeliyim ki, Gülşen'in tutuklanması konusunda toplumun göstermiş olduğu hassasiyet konusunda da, hâlâ kenarda tuttuğum bir rezervim daha var.

En küçük adli bir vakada bile, failin tutuklanması konusunda kararlı tutum gösteren toplum, ne olmuştu da Gülşen için aynı temenni içinde olmamıştı.

Bana göre, oldukça geniş sayılabilecek bir kitlenin bu ayrıcalıklı tutumu, Gülşen'e karşı duyulan derin hayranlıkla açıklamak zordu.

Bu konuda Mehmet Y. Yılmaz ve Murat Yetkin'in yaptığı 'faşizm' vurgusu, benim ihtiyat olarak tuttuğum rezervimle örtüşüyordu.

Mehmet Y. Yılmaz, T24'teki yazısında "Bu memlekette birtakım İslamcı faşistler kendileri gibi yaşamayanlara Allah'ın her günü hakaret ediyor" diyerek, savcıların ısrarlı olarak harekete geçmediğini belirtiyordu.

Murat Yetkin ise kendi web sitesindeki yazısında "Bizim vergilerimizle Diyanet İşleri kadrosundan maaşlı Ankara Melike Sultan Camii imamı, faşist saldırganlığın bir diğer yükselen değeri, imam Halil Konakçı'nın topluma kin, nefret, ayrımcılık saçan çıkışlarına ne yapıyor yargı? Hiç." ifadelerini kullandı.

* * *

Bana göre, Gülşen'in tutuklanmasına ilişkin gösterilen tepki, hukuksuz bir uygulamaya karşı çıkmaktan ziyade, neredeyse organize denilebilecek siyasi bir komploya karşı koymaydı... Gülşen'in, sahne kıyafeti ve üslubuna karşı, uzun zamandır başta İslamcı çevreler olmak üzere, zaman zaman resmi düzeyde olmak üzere şeytanileştirme çabalarına bir de tutuklama gelince, bardak taştı.

Sonuç olarak, Gülşen'in tutuklanmasına ilişkin gösterilen destek, özellikle siyasi açıdan anlamlaydı.

Fakat yine de gönül umuyordu ki, toplum tüm hukuksuz uygulamalara karşı, ideolojik yakınlık ve uzak ayrımı yapmadan, salt 'hukuka aykırı' olduğu için karşı çıksın.

Gülşen'le birlikte kendinin de tutuklanmış gibi hissedenler, sanki onunla birlikte cezaevinden çıktılar. Böylelikle tutukluluk konusundaki gündemleri de, korkarım artık ortadan kalkmış oldu.

Sanırım bana da, daha fazla huysuzluk yapmadan, rezervlerimi toplayıp, kerevete çıkmak düşüyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Ahmet Altan Davası’nın kilit ismi Mehmet Altan…

Avukat Figen Çalıkuşu: Aslında böyle yapılanma adı altında başlamadı süreç. Nazlı Ilıcak ayrı bir davada çok daha önce gözaltına alınmıştı, Mehmet Altan ve Ahmet Altan daha sonra subliminal mesaj vermek suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu bir faciaydı. Dünya literatürüne bir komediydi. Diğer sanıklar da farklı değil. Bu nedenle davanın açılması çok uzun sürdü. Baktılar biz bunları tek tek suçlayamayacağız, o halde toparlayalım, medya yapılanması havası verelim, denildi. Dava açılınca soruşturma biter değil mi? Çünkü artık mahkeme süreci başlamıştır, savcı bir yandan soruşturmayı devam ettiremez. Savcının dosyayı kapatmadığını gördük. Soruşturma numarası açık, baktık hala delil araştırıyor. Çünkü o dosyadan suç çıkmayacağını biliyor. İki polise tutanak tutturulmuş, “Mehmet Altan bu örgütün içindedir, kanaatimiz böyledir” diye. Bu delil olur mu? Tabi ki olmaz. Olmadı da zaten. Gizli tanıkları biz hiç görmedik, duruşmalarda dinlenmediler. İstinaf Mahkemesi “Şu gizli tanığı bir dinleyelim” dedi, sevindik. Onlar da duruşma gününden bir gün önce bizden gizleyerek dinlediler.

Tencere/kapak hukuku

Yeni Adalet Bakanı’nın “Yeni Anayasa” tahayyülü olduğu söylentileri doğruysa, hukuk belki bu minvalde bir nebze gündeme gelebilir, bu konudaki tartışmalar epey gündemi işgal eder, gerisi Allah Kerim...

Osman Kavala: Denizler Altında 20 Bin Fersah

T24’te dün Gökçer Tahincioğlu’nun Osman Kavala’nın yargılama sürecini anlattığı yazısını okuduktan sonra, hayal meyal hatırladığım Jules Verne’nin “Deniziler Altında 20 bin Fersah” romanı aklıma düştü

"
"