20 Mart 2022

Bergen bizim neyimiz olur?

Bergen 33 yıl önce öldürüldü, ama yaşadığı süre boyunca gördüğü erkek şiddetine bir şekilde maruz kalmaya devam ediyor. Tıpkı, diğer kadınlarda olduğu gibi… Şiddet gören kadınlara karşı karakollarda gösterilen aldırmaz tutum, savcıların ifade alım sırasındaki aşırı kuşkulu sorguları, mahkemelerde 'iyi hâl' ve 'tahrik' gibi ceza indirimlerinde bir değişiklik yok

Türkiye'de, kavramsal olarak 'kadına karşı uygulanan şiddet' ve 'Bergen', epeydir mütemim cüz olarak birbirlerini tamamlar hâle geldiler.

Bergen, 1989 yılında eşi tarafından sokak ortasında öldürüldüğünde, kadınların eşleri, sevgilileri tarafından öldürme pratiği henüz bugünkü gibi gün yüzüne çıkmamıştı. 

Ancak zaman içinde, medyada 'koca şiddeti' başlığı ile yer alan haberlerde, zaman zaman Bergen'e de göndermeler yapılmaya başlanmıştı. 

2010 yılından itibaren, medya tarafından gözle görülür hâle gelen kadın ölümleri, salt üçüncü sayfa gazete haberi olarak kalmadı, kadın platformları tarafından çeşitli etkinliklerle gündeme getirildi. Kamuoyunda önemli oranda farkındalık yaratıldı. 

Zamanla, uğradığı şiddet sonucunda hayatlarını kaybeden kadınların hikâyeleri ve maruz kaldıkları vahşetin ölçüsü öyle çarpıcı boyutlara ulaştı ki, Bergen 'sembol mağdur' olmaktan uzaklaştı.

Ancak, ölümünün üzerinden 33 yıl geçmesine rağmen hayat hikâyesini konu edilen Bergen filminin iki hafta içinde 2,5 milyonun üzerinde izlenme sağlamasının da bir nedeni olmalı.

2021 karnesi

Geçtiğimiz şubat ayında, 23 kadın cinayeti işlenmiş, 21 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuş. 

Bu sayı, ocak ayında 26 kadın cinayeti, 28 şüpheli ölüm olarak açıklanmıştı.

2021 yılının toplam kadın cinayeti ise 280 olarak gerçekleşmiş. Daha da vahimi, bunların 33'ünün daha önceden polis ya da savcılığa şikayette bulunmuş olması ya da haklarında koruma kararı alınmış olmasına rağmen, yetkililerin ihmali nedeniyle hayatlarını kaybetmiş olmaları.

(Merak edenler, bu ölümlerin kendi yaşadığı veya doğduğu şehirdeki 2021 yılı sonuçlarını aşağıdaki tabloda görebilir.)

Öldürülen 23 kadından 10'u boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek ve kendi hayatına dair yeni kararlar almak istemesi nedeniyle, 2 kadın ise ekonomik bahanelerle hayatını kaybetti.

Şarkılardaki erkekler 

Bergen'in şarkılarında çizdiği erkek profili, istatistiklere de yansımış durumda.

2021 yılında öldürülen 280 kadının 124'ü evli olduğu erkek, 37'si birlikte olduğu erkek, 24'ü tanıdık birisi, 21'i eskiden evli olduğu erkek, 16'sı akrabası, 13'ü eskiden birlikte olduğu erkek, 13'ü babası, 11'i oğlu, 6'sı kardeşi, 3'ü tanımadığı birisi, 1'i kendisini bir süredir takip eden erkek tarafından öldürüldü.

Evde, sokakta, arabada… 

Kadınların 178'i evinde, 33'ü sokak ortasında, 12'si arazide, 10'u iş yeri, 9'u arabada, 8'i ıssız yerde, 6'sı otelde, 2'si apartman girişinde, 2'si parkta, 1'i kömürlükte, 1'i barakada, 1'i okul önünde, 1'i minibüste, 1'i evinin dışındaki tuvalette, 1'i avukatlık bürosunda, 1'i fabrikada, 1'i otoparkta, 1'i evinin önünde, 1'i sağlık ocağı bahçesinde öldürüldü.

En çok tabanca ile…

134'ü ateşli silahlarla, 93'ü kesici aletle, 31'i boğularak, 8'i darp edilerek, 3'ü yakılarak, 2'si yüksekten atılarak, 4'ü sert bir cisimle vurularak, 3'ü aracın altında kalarak öldürüldü.

Son darbe: İyi hâl indirimi

Türkiye'de, kadın katillerine uygulanan "iyi hâl", "tahrik" gibi ceza indirimleri, yargıda hakim olan bir yaklaşımı gözler önüne seriyor: Erkek egemen zihniyeti.

Bu zihniyet, karakollarda polislerin şikayetçi kadınlara karşı gösterdikleri aldırmaz tutum, savcıların ifade alım sırasındaki aşırı kuşkulu tavırları, hakim kararlarında da kendini gösteriyor.

Bunların yanında, mahkemelerin 'tutuksuz yargılama 'kararları yanında 'sanığın duruşma sırasında gösterdikleri 'iyi hâl' ve mağdur/maktulün kendilerini korumaya yönelik söz ve davranışlarını karşı taraf için 'haksız tahrik' indirim nedeni olarak göstermeleri, kamuoyunun en çok tepkisini çeken uygulamalar olarak dikkati çekiyor.

Laf değil, sadece son 6 ayda görülen 26 kadın cinayeti davasının 13'ünde sanıklara 'iyi hâl' ya da 'haksız tahrik' indirimi uyguladı.

Bergen'in demir kafesli mezarı 

Bu arada, Bergen filminin Kozan 'da Belediye Başkanı tarafından gösterimin engellemesine ilk önce bir anlam verilemedi. Çok geçmeden anlaşıldı ki, ölümüne neden olan eşi Halis Serbest de Kozanlıymış ve hâlâ orada yaşıyormuş.

Bergen yıllar önce öldürüldü ama, yaşadığı süre boyunca gördüğü şiddet hâlâ devam ediyor.

Ve annesi, kızının mezarının da şiddete maruz kalmasından korktuğu için mezarını demir kafes içinde muhafaza ediyor. Kafesin küçük kapısının anahtarı da sadece kendisinde var, kimseye vermiyor.

Kadınlar umutsuz mu? Hayır!

Kadınların maruz kaldığı şiddete dair, bu bahsimizde söyleyeceklerimiz bu kadar değil elbet.

Çünkü bu ülkede bedenine ve onuruna sahip çıkan, hiçbir baskıya eyvallahı olmayan, kendilerine güvenen ve inanan, dayanışma içinde olan kadınlar var.

Her ne kadar kısa süre yürürlükte kalsa da, tamamen kendi şaheserleri olan anlı/şanlı İstanbul Sözleşmesi var.

İstanbul Sözleşmesi'nin sağladığı 6284 sayılı Aı̇lenı̇n Korunması Ve Kadına Karşı Şı̇ddetı̇n Önlenmesı̇ne Daı̇r Kanun, uygulamada ciddi aksaklıklar yaşanıyor olsa da, halen yürürlükte.

Aslında yer kalmadı, oysa kadınların umuda dair başarı hanesinde yer alan çok şey var.

Kadınlar kararlı ve ısrarlılar.

En son 8 Mart 2020, Dünya Emekçi Kadınlar Günü, polis engellemelerine rağmen, diyecekleri ne varsa, takır takır söyledikleri Taksim'deki gösterileri sırasında, açtıkları pankarta yer alan şu sözleri eklemeden olmaz:

"Barikatları yıkarım/ Bulaşığa karışmam."



Yazı içinde yer alan tablo ve istatistiki rakamlar kadincinayetlerinidurduracagiz.net 'ten alınmıştır

Yazarın Diğer Yazıları

Ahmet Altan Davası’nın kilit ismi Mehmet Altan…

Avukat Figen Çalıkuşu: Aslında böyle yapılanma adı altında başlamadı süreç. Nazlı Ilıcak ayrı bir davada çok daha önce gözaltına alınmıştı, Mehmet Altan ve Ahmet Altan daha sonra subliminal mesaj vermek suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu bir faciaydı. Dünya literatürüne bir komediydi. Diğer sanıklar da farklı değil. Bu nedenle davanın açılması çok uzun sürdü. Baktılar biz bunları tek tek suçlayamayacağız, o halde toparlayalım, medya yapılanması havası verelim, denildi. Dava açılınca soruşturma biter değil mi? Çünkü artık mahkeme süreci başlamıştır, savcı bir yandan soruşturmayı devam ettiremez. Savcının dosyayı kapatmadığını gördük. Soruşturma numarası açık, baktık hala delil araştırıyor. Çünkü o dosyadan suç çıkmayacağını biliyor. İki polise tutanak tutturulmuş, “Mehmet Altan bu örgütün içindedir, kanaatimiz böyledir” diye. Bu delil olur mu? Tabi ki olmaz. Olmadı da zaten. Gizli tanıkları biz hiç görmedik, duruşmalarda dinlenmediler. İstinaf Mahkemesi “Şu gizli tanığı bir dinleyelim” dedi, sevindik. Onlar da duruşma gününden bir gün önce bizden gizleyerek dinlediler.

Tencere/kapak hukuku

Yeni Adalet Bakanı’nın “Yeni Anayasa” tahayyülü olduğu söylentileri doğruysa, hukuk belki bu minvalde bir nebze gündeme gelebilir, bu konudaki tartışmalar epey gündemi işgal eder, gerisi Allah Kerim...

Osman Kavala: Denizler Altında 20 Bin Fersah

T24’te dün Gökçer Tahincioğlu’nun Osman Kavala’nın yargılama sürecini anlattığı yazısını okuduktan sonra, hayal meyal hatırladığım Jules Verne’nin “Deniziler Altında 20 bin Fersah” romanı aklıma düştü