16 Mart 2025 12:30
İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Medical Point Hastanesi Diyetisyen Sıla Yeşilyaprak, Dünya Obezite Atlası'na göre, 2030 yılında Türkiye'nin en yüksek obezite oranına sahip olacağının öngörüldüğünü söyleyerek, "Bu oran, özellikle kadınlarla çok yüksek, yüzde 55 oranında olduğu söyleniyor. Ayrıca son zamanlarda ergenlik çağında obezite çok arttı" dedi.
Sosyal medyadan yayınladığı yemek yeme videolarıyla ünlenen ve obezite nedeniyle tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden fenomen Efecan Kültür (24), 8 Mart'ta toprağa verildi. Kültür'ün hayatını kaybetmesinin ardından gündeme yeme bozuklukları ve fazla kilonun neden olduğu riskler geldi. Üzücü olayın ibretlik bir durum olduğunu belirten İEÜ Medical Point Hastanesi Sağlıklı Yaşam ve Fonksiyonel Tıp Ünitesi'nden Dr. Kerem Korkut, sosyal medyanın kötü yanlarından birinin kişileri hipnotize etmek olduğunu bulaştığını söyledi. Dr. Korkut, "Kişilerin, yarış yaparak ve birbirine meydan okuyarak olması gerekenin çok daha üstünde yemek yemeğe başladığına şahit oluyoruz. Beslenme, iştahımızı baskılama yöntemi, stresimizi atma veya yarış müsabakası olmamalı. Vücudumuzun protein, yağ ve mineral gibi birtakım ihtiyaçları var. Bunları alırken düşüncemiz vücudumuzu beslemek olmalı. Beslenme bozukluklarında en çok karşılaştığımız tablolardan biri kişinin yemeği, stresini baskılamak için tercih etmesi" diye konuştu.
Dışarıda tüketilen bazı gıdaların içindeki çok lezzet veren maddelerin, kişilerde fazla tatlı ve yanmış yağlar içeren yiyecekleri tüketme ihtiyacını ortaya çıkardığını söyleyen Dr. Kerem Korkut, "Kişi bu yiyecekleri tükettikten sonra ise pişmanlık duygusu içine giriyor. Bu durum da bazı beslenme bozukluklarının olduğunu gösteriyor. Ancak bu kişilerin çözümü sağlıklı beslenmeyi de çok iyi kavramasından geçiyor. İyi bir alışkanlık edinmek için biraz yürüyüş yapmaya başlamak, kaliteli bir uyku düzeni belirlemesi ve biraz kitap okuma davranışı gerekiyor" dedi.
Obezite istatistiklerinde Türkiye'nin durumunun kötü olduğunu ve tuz tüketiminin çok yüksek olduğunu dile getiren Dr. Korkut, "Halk olarak sevdiğiniz çok tuzlu peynir ve turşu gibi gıdalardan da fazla tuz alabiliyoruz. Obezitenin en büyük tetikleyicilerinden biri de şeker ve nişasta. Düzenli bir şekilde her ikisi de tüketilir ancak bazen 3-4 günlük detoks yaparak ara vermek çok faydalı olacaktır. Örneğin, 3 gün boyunca tuzsuz beslenmek ya da 3 gün şekerden uzak beslenmek vücuda bir format atarak, yeniden başlatmak gibidir. Bu gibi uygulamaları genellikle yapamadığımız için özellikle kış aylarında hastalıkları atlatmak daha uzun süre alıyor" ifadelerini kullandı.
Gün içinde uzun açlığın faydaları olduğunu ifade eden Korkut, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ramazan ayı da olmak üzere uzun açlık, tüm hücreleri veya metabolik artıkların sindirimini arttırıp vücudun uzun ömürlülüğüne katkı sağlıyor. Bunun Orta Doğu bölgesinde insan sağlık araştırmalarında kanser sıklığını azalttığını görüyoruz. Tüm bu bilgiler ışığında doktora danışarak ve kendimizi iyi hissettiğimiz dönemlerde yapmamız gereken bir beslenme biçimi olarak bakmalıyız. Ramazan öncesi, en ideali de bir hazırlık yapıp öyle oruç tutmaya başlamaktır. Ancak uzun açlık herkesin yapabileceği bir şey değil. İlaç kullanımı, diyabet, metabolik hastalık veya ağır bir travma varsa uzun süre aç kalmaya çalıştığınızda bu kalp hastalığı, kanser riski gibi birçok hastalığın riskini arttırabilir"
Dünya Obezite Atlası’na göre, 2030 yılında Türkiye'nin en yüksek obezite oranına sahip olacağının öngörüldüğünü söyleyen İEÜ Medical Point Hastanesi Diyetisyen Sıla Yeşilyaprak ise "Bu oran özellikle kadınlarla çok yüksek, yüzde 55 oranında olduğu söyleniyor. Son zamanlarda danışanlarımda da ergenlik çağında obezite çok arttı. Tıkınırcasına yeme bozukluğu gibi rahatsızlıkları olan kişilere bilinçli farkındalık uygulamalarının öğretilmesi lazım. Kişinin yavaş yemek yemeyi öğrenmesi gerekir. Aynı zamanda sosyal medyanın etkisi de çok büyük. Kişi sosyal medyada filtrelenmiş bedenleri görünce onların gerçek olduğunu düşünerek kendisine bazen büyük yükler bindirebiliyor. Ya da çok fazla yemek yiyebiliyor, çok az yemek yiyerek kendisini çok aç bırakıyor. Bunların hepsi büyük sağlık sorunlarına yol açıyor. Yeme bozukluklarında psikiyatrist, psikolog, diyetisyen hepsi birlikte çalışmalıdır. Besinlerin iyi, kötü yemek olarak ayırılmaması gerekir. Çünkü kişinin zihninde bir sürü problemli gördüğü yiyecek var. Bu da onun stresini artırmaktadır. Bu sebeple yasaklar olmadan daha sürdürülebilir bir beslenme öğretilmelidir" diye konuştu.
“Maddenin doğasının algılarımızla çelişiyor gibi görünmesi insanları rahatsız ediyor” |