25 Mayıs 2021 16:25
T24 Video Servisi
Müsilaj, Marmara Denizi'nde deniz yüzeyini kaplayarak yeşil, salyalı yapısıyla bir süredir kamuoyunun ve bilim dünyasının dikkatini çekiyor. Marmara Denizi'ni etkisi altına alarak deniz yaşamını tehdit eder hale gelen ve 'deniz salyası' olarak da bilinen müsilajı her yönüyle anlatan Prof. Mustafa Sarı, "Müsilajın üç nedeni 'denizlerin ısınması, deniz durağanlığı ve arıtılmayan atıkların yol açtığı besin zenginliği'; 25 milyon insanın atığı arıtılmadan Marmara'ya bırakılıyor" diye konuştu.
Müsilaj Marmara'da deniz yaşamını tehdit ederken, konunun uzmanlarından, Bandırma 17 Eylül Üniversitesi'nden Prof. Mustafa Sarı, müsilaja sebep olan etkenleri, müsilajın insanlığa ve deniz yaşamına etkileri ve müsilajla mücadelede neler yapılması gerektiğini T24 yazarı Füsun Sarp Nebil'e anlattı.
"Müsilaj bizim yeni kabusumuz Marmara'da. Yönetilebilir olarak görülse de şimdilik Marmara'yı kıskacına almış durumda" diyerek müsilaj oluşumunun Marmara'daki boyutunu anlatan Prof. Sarı, müsilajın oluşumunu şöyle ifade etti:
"Müsilaj, denizin içindeki mikro algler dediğimiz, minik bitkicikler. Fotosentez yapıp denizdeki biyolojik süreci başlatan organizmalar. Bunlar aşırı çoğalıyor, bunun sonucunda da salgı bırakıyorlar. Bu salgı organik yapıda, bu organik yapı virüs ve bakteriler için uygun ortam sağlıyor. Onların da kümelenmesiyle, sümüksü bir oluşum, suyun altına metrelerce uzamaya başlıyor. Bizim yüzeyde gördüğümüz, onların ölmüş halleri. Buzdağının görülen ucu. Esas sorun suyun altında devam ediyor. Oradaki plankton üremesi devam ediyor. Karadakine benzer şekilde fotosentez olayının devam ettiğini görüyoruz. Karalardaki hayatın başlangıcı, sürebilmesi tamamen bitkilere bağlı. Aynı şekilde denizde de biyolojik yaşamın devam edebilmesi, denizin içindeki bu minik bitkiciklere bağlı. Müsilaja bağlı grupları çok tehlikeli bir organizma olarak düşünmeyelim. Bunlar olmazsa biyolojik zincir başlamamış olur."
Prof. Mustafa Sarı, müsilajın artmasının pek çok sebebi bulunduğunun, ancak bunların 3 tanesinin önemli olduğunun altını çizerek, "Ne oldu da böyle oldu? Denizin içindeki fitoplankton gruplarının bu kadar çok dışarıya salgı salmalarına neden olan 3 faktör var. Bir, deniz suyu sıcaklık ortalamalarının yüksek olması. İki, deniz şartlarının durağan olması. Yani deniz dikey ve yatay karışımların az olması. Üç, bitki besin elementleri dediğimiz elementlerin bol miktarda bulunması. Bunlar bir araya gelirse müsilaj yükselmeye başlıyor. Normalde doğal bir süreç, doğal olmayan bu kadar çok olması" diye konuştu.
Marmara'nın müsilaj oluşumu için gereken yüksek deniz suyu sıcaklıklarını sağladığını söyleyen Prof. Sarı şunları kaydetti:
"Üzgünüm Marmara Denizi 40 yıllık ortalama sıcaklık verilerinden daha fazla ısınıyor. Marmara'nın sıcaklık sapması maksimum seviyede. 2, 2 buçuk derecelik bir sapma görüyoruz. Bunun nedeni küresel iklim değişikliğinde yatıyor. İklim neden bu hale geldi, sen yaptın, ben yaptım. 1982'den 2021 yılına kadar Marmara Denizi'nin sıcaklıkları hep yükselmiş. Grafikler bize bu yükselmelerin aynı şekilde devam edeceğini gösteriyor."
"Müsilajın 3 sebebinden biri olan sıcaklık fazlalığının fazlasıyla sağlanmış olduğunu görüyoruz. Deniz şartlarına bakalım. Marmara Denizi, Akdeniz ile Karadeniz arasında sıkışmış kalmış bir deniz konumunda. Karadeniz'in hafif soğuk, besince bol suları yüzeyden İstanbul Boğazı aracılığıyla Marmara'ya geliyor, Akdeniz'in besince fakir, sıcak suları alttan Karadeniz'e çıkıyor. Bu neden önemli? Marmara Denizi'nde ikili bir tabakalaşma söz konusu. Altta Akdeniz, yüzeyde Karadeniz suyu. İki tabakayı birbirinden ayıran bir geçiş tabakası var. Bu yoğunluk olarak her ikisinden farklı. Bu tabaka iki tarafın birbirine geçişini engeller. Bunun derinliği değişebilir ama ortalama olarak Marmara'nın üstündeki yaklaşık 25 metre su Karadeniz, alttaki su Akdeniz kökenlidir. Bu tabakalaşma dikey karışımları sınırlıyor Marmara'da. Denizi durağan hale getiriyor. Biz Marmara'yı aslında astımlı bir insana benzetiriz. Yeterince nefes alamıyor. Yeterli miktarda oksijenlenme sağlanamıyor. Bu yüzeydeki ve derindeki akıntı sistemlerini etkiliyor."
"Karadeniz kökenli su akıntısı İzmit Körfezi'ne, Gemlik Körfezine, Bandırma Körfezi'ne çok az etki ediyor. Körfezler durağan bir yapı arz ediyor. Dipte durum nasıl? Yine körfezlere uğramıyor. Etkisi çok az. Bu ne yapıyor? Dip ile yüzey arasındaki sirkülasyonu engelliyor. Karadeniz'den maksimum akıntı bize haziranda geliyor, minimum ekimde geliyor. Geçmişte müsilaj ekim sonu kasım başında başlıyor, haziran başında bitmiş oluyor. Karadenizden gelen soğuk akıntıyla müsilajın kırıldığını görüyoruz. Deniz ekosistemi saat gibi tıkır tıkır işliyor. Ah biz insan olarak parmağımızı karıştırmasak. Nisandan itibaren müsilajı konuşuyoruz, halbuki kasımdan beri başımıza bela oldu. Ama kimse duymadı, çünkü sadece suyun altındaydı."
"Besinden kastettiğimiz şey azot ve fosfor. Alglerin fotosentez yapabilmesi için ışık, karbondioksit ve besin elementleri lazım. O azot ve fosfor karasal kökenli olarak geliyor. Marmara'nın çevresinde yaklaşık 25 milyon insan yaşıyor, Türkiye sanayisinin yarısı ise Marmara çevresinde konumlanmış durumda. Peki bu atıklar, kanalizasyonlar nereye gidiyor? Denize. Deniz bunu yuttu zannediyoruz. Ekosistem hemen tepki vermiyor. 'Su pislik tutmaz' deniyor. Marmara'nın etrafında yaşayan 25 milyon insanın atığının büyük bir kısmı arıtılmadan hiç arıtılmadan denize veriliyor."
"Arıtma tesislerini çok iyi çalıştıran belediyeler var ama yetmiyor. Marmara'nın yükselen sıcaklıklarıyla ve bozulan sirkülasyon sistemi düşünüldüğünde sınır değerler çok yükseliyor. Bu kadar endüstrinin kanuni olarak arıtma tesisleri var. Beni izleyenler diyebilir, 'Hoca sen bunun maliyetini nereden biliyorsun?' Ben denize bakıyorum, deniz bana söylüyor. Deniz şu anda diyor ki 'Kimse suyu arıtmıyor.' Endüstri sularının ne kadar denize taşındığını dereler çaylar söylüyor. Uludağ'ın eteklerinden berrak su olarak çıkan Nilüfer çayı simsiyah bir zehir olarak boşalıyor. Herkes mükemmel çalışıyor, kim kirletiyor biliyor musunuz? Uzaylılar. Uzaylılar gelip temizleyecek."
"En önemli etkilerini beşe indiriyoruz. Müsilaj deniz yaşamını yok ediyor. Denizin üzerini kaplıyor. Balıkçılığı etkiliyor. Midye yetiştiriciliği ölmek üzere. Turizmi etkiliyor. Denizcilik sektörü, limanlar, marinalar etkileniyor. Gemiler etkileniyor. Kıyı bölgesinde yaşayan canlı türlerini yok ediyor. Mercan yataklarının ve midye yataklarının üzerini kaplıyor ve ölmesine neden oluyor. Midyeler çok önemli, suyu süzerek temizliyorlar. Bunların ölümü müsilajın ekolojik etkisini katlamış oluyor."
"Nasıl kurtulacağız? Yüksek sıcaklığı değiştiremeyiz. Her şeye uysak bile 2100'e kadar bir ışık gözükmüyor. Deniz şartlarındaki durağanlık, Marmara'nın orijinal yapısıyla birlikte iklim değişiminin etkisinden kaynaklanıyor. Buna da müdahale edemiyoruz. İki şartı yönetemiyoruz. Elimizde bir parametre kalıyor. Atıklarımızı arıtmak. Marmara'ya bıraktığımız atıkların arıtılmadan denize gitmesini engellememiz lazım. Artı tarımsal faaliyetler sonucu kullandığımız azotlu fosforlu gübreler, kimyasallar. Bunların hepsi sonunda Marmara'ya ulaşıyor. Asıl etki uzun yıllar itibariyle birikmiş olan Marmara Denizi'ndeki atık yükü. Bandırma'dan bir atık arıtma tesisi yok, Erdek'te yok. Bu atıklar ön arıtma dediğimiz işlemden geçiyor. Fiziksel parçacıklar alınıyor, sıvılaştırılıp denizin dibine basılıyor. 25 milyon insanın atığını Marmara kaldıramaz."
"Balıkçılar ağlıyorlar, haklılar. Ama hiç etkileri yok mu? Var. Dünyada balık stokları tükenme eğiliminde. Bu Marmara'da da aynı. Denizin dibini kazıyoruz. Denizi süzecek bütün organizmaları biz toplamış oluyoruz. Marmara çevresindeki tüm belediyeler ve STK'lar bir araya gelip acil eylem planı oluşturmalı. Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı dedi ki, Çevre Bakanlığı ile toplantı yapacağız dediler. Biz bunu takip ediyoruz. Hızlı bir şekilde planlayıp yol almalıyız. Bireysel olarak, daha az atık çıkarmalıyız. Müsilaj çok büyük bir sorun."
© Tüm hakları saklıdır.