Politika

Ziya Halis: AKP kendi Kürt'ünü yaratmaktan vazgeçmeli

EDP'nin düzenlediği Kürt Sorunu ve Çözüm Önerileri Sempozyumu'nun ilk oturumu gerçekleşti.

19 Aralık 2010 02:00

T24 - Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) Genel Başkanı Ziya Halis, EDP’nin, Mecidiyeköy Kültür Merkezi'nde düzenlenen ''Kürt Sorunu ve Çözüm Önerileri Sempozyumu''nda yaptığı konuşmada, Kürt sorununun Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun en önemli sorunlarından biri olduğunu, bu sorun çözülmediği için yalnız Türkiye'de değil, bütün bölge ülkelerinde büyük acılar yaşandığını ifade etti.

Sempozyumun açılışında konuşan EDP Genel Başkanı Ziya Halis, dünyanın yeni bir yüzyılın ilk on yılında Kürt sorununun, bütün yakıcılığıyla ekonomik, siyasal, toplumsal hayatımızın merkezinde olduğunu söyledi. Halis, bölgenin, sorunların silahla çözüldüğü, kanın kanla yıkandığı bir coğrafyadan çıkarılması ve silahların bir daha çıkarılmamak üzere toprağa gömülmesi gerektiğini dile getirerek şunları söyledi:


"Acılarla yüzleşerek toplumsal barışı sağlayamayız"

''Şiddeti bir sorun çözme aracı olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Sorunlarımızı, demokrasi içinde, karşılıklı konuşarak, geçmişte yaşanan acıların üstünü örtmeden, tam aksine o acılarla yüzleşerek, bir daha aynı acıları yaşamamak için gereken çareleri bulmalıyız. Toplumsal barışı sağlamalıyız. Bu noktada siyaset ve siyaset kurumlarına önemli görevler düşmektedir. Bu sorun siyasi partilerin sorunu değildir. Tam aksine partiler üstü bir insanlık sorunudur. Siyasi partiler Kürt sorununa kendi parti çıkarlarının üstüne çıkarak bakmalıdırlar. Sorunun eşitlik temelinde ve demokrasi içinde çözümü için önerdikleri çareleri de kamuoyuyla paylaşmalıdırlar. Bu konuda en büyük sorumluluk kuşkusuz iktidar partisine düşmektedir.''


"AKP kendi Kürt'ünü yaratmak için uğraşmaktan vazgeçmelidir"

EDP Genel Başkanı Halis, AKP'nin içinin dolu mu boş mu olduğu belli olmayan açılım politikalarını bir yana bırakması gerektiğini de ileri sürerek, ''Kendi Alevi'sini, kendi Kürt'ünü yaratmak için uğraşmaktan vazgeçmelidir. Türkiye, bu sorunu başka ülkelerle görüşerek çözme anlayışını terk etmelidir. Bu sorunu mutlaka kendi Kürtleriyle ve onların seçilmiş temsilcileriyle görüşerek çözmeye çalışmalıdır'' diye konuştu.


"Silahları bir daha çıkmayacak şekilde toprağa gömmelliyiz"

Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) Genel Başkanı Ziya Halis, Kürt sorununun çözümü için silahların bir an önce bir daha çıkmayacak şekilde toprağa gömülmesi gerektiğini belirtti. Çözüm için siyasetin önünün açılması gerektiğini savunan Halis, KCK davasında tutuklananların serbest bırakılması gerektiğini söyledi. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın 'çok dillilik' açıklaması üzerine yapılan tartışmaları da değerlendiren Halis, Genelkurmay Başkanlığı'nın bu konuda açıklama yapmasının kabul edilemez olduğunu söyledi.


"CHP Sorunu Et ve Balık Kurumu'na havale etmeye çalışıyor"

Sorunun çözümünde muhalefet partisine çok büyük görev düştüğünü ifade eden Halis, Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu sorumluluğun farkında olmadığını dile getirdi. Halis sözlerini şöyle sürdürdü: "Ancak CHP bu sorumluluğunun farkında değildir. Türkiye bir adım ileri, iki adım geri atarak sürekli bu konuda gerilemektedir. Cumhuriyet tarihinin en önemli sorununu Et ve Balık Kurumu’na havale etmeye kalkışarak, ciddiyetten uzak bir yaklaşım sergilemektedir. MHP ise Kürt sorunun çözülmesiyle boşluğa düşeceği korkusuyla kan ticaretinden medet ummaya çalışmaktadır. Bu siyasetin Türkiye'ye yararı, değil zararı vardır."


'KCK Sanığı siyasetçiler serbest bırakılmalıdır"


Sorunun barış ve eşitlik içinde çözülmesi gerektiğini söyleyen Halis, "EDP çözümün, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Müslüman-Hristiyan, inanan-inanmayan, kadın-erkek, yaşlı-genç bütün kimliklerin eşit haklara sahip olmasından geçtiğine inanmaktadır." şeklinde konuştu. Bunun gerçekleştirilebilmesi için siyasetin önünün açılması gerektiğini belirten Halis, "Yapılması gereken ilk iş; KCK davasından tutuklanan siyasetçilerin serbest bırakılmasıdır. Bu noktada mahkemelerin ve TBMM'nin Kürtçe verilen ifade ve konuşmaları ‘bilinmez bir dil’ olarak kayda geçme uygulamasından mutlaka vazgeçilmelidir ve bu çok utanç vericidir. Ayrıca son günlerde yeniden duyulmaya başlanan çatışma haberlerinin süreci ters çevirmemesi için askeri operasyonların durdurulması gerekir. Süreç barışımız için çok iyi değerlendirilmeli bu fırsat bir kez daha kaçırılmamalıdır." dedi.


'Genelkurmay'ın açıklaması siyasete müdahaledir, kabul edilemez"


Dünyada örnekleri bulunan kamu hizmetinde çok dillilik uygulamasına bir an önce geçilmesi gerektiğini anlatan Ziya Halis, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın çok dillilik açıklamalarına Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamayı eleştirdi. Sorunun siyasi ve toplumsal alanda tartışılmasının normal olduğunu aktaran Halis, tepkisini şöyle dile getirdi: "Son günlerde BDP genel başkanının bölgede çok dillilik konusundaki açıklamasından sonra kamuoyumuzda çeşitli tartışmalar olmuştur. Bu tartışmaları doğal olarak karşılıyoruz. ancak bu tartışmaya cumhurbaşkanından, başbakandan sonra Genelkurmay Başkanı'nın dahil olmasını anlamakta zorluk çekiyoruz ve bunu kınıyoruz. Genelkurmay Başkanı Türk Silahlı Kuvvetleri siyasete müdahale etmekten vazgeçmelidir. Bizler demokrasi mücadelesi verirken ve Türkiye'nin üzerindeki askeri vesayetin kalkması için çaba gösterirken, son günlerde bu vesayetin gerilediğini düşünürken, tekrar bunun yeniden yaşanması demokrasiye müdahaledir. Bunu kabul etmiyoruz, reddediyoruz."

Sorunun çözümünün bir aşamasının, geniş katılımlı bir müzakere yöntemiyle yeni sivil ve özgürlükçü bir anayasa oluşturulması gerektiğini belirten Halis, "AB sürecinde daha kararlı adımlar atılmalı. Bu sürece daha fazla demokrasi özgürlük ve herkesi için daha katılımcı bir siyasal yaşam ve bütün kimlikler için eşit hakların sağlanması için bir aracı olarak kullanılmalıdır. Bunları yapmak çok zor mudur? Hayır, bize göre hiç güç değildir, son derce kolaydır. Bunlar Türkiye'ye zarar verecek çözümler midir? Tam aksine, bunlar çözülürse Türkiye daha da güçlenecektir." şeklinde konuştu.


Reilly: İRA'nın silah bırakması tarihsel bir an oldu

Toplantının ilk oturumunun sunuş konuşmasını ise Sinn Fein Temsilcisi Joe Reilly yaptı. İrlanda'da kısa bir süre öncesine kadar eşitsizlik ve adaletsizliğin hakim olduğunu anlatan Reilly, çatışma ortamının tamamen çözümsüz gibi görünse de aslında böyle olmadığını ifade etti. İrlanda'da siyasi ve toplumsal manzaranın kısa bir süre içinde tamamen değiştiğini aktaran Reilly, "Bütün bu değişim barış sürecinin ve onun sonuçlarını üzerine gelişti. 25 yıl boyunca her iki tarafta da gündemi belirleyen silahlı yapılardır. Bütün bunlar değişti ve on yılar sonra ilk kez lokomotif politik liderler tarafından kullanılıyor." diye konuştu.

İRA'nın 1994 yılında silah bırakma kararının sorunun çözümünde tarihsel bir an olduğunu aktaran Reilly, bunun sayesinde İrlanda adasındaki siyasetin tümüyle dönüşüme uğradığını belirtti. Reilly, "O noktada tümüyle kısır bir adaletsizlik ve eşitsiz çatışma içindeydik. 90'ların başından beri siyasi manzara tümüyle değişti ve inşa ettiğimiz süreçle birlikte adaletsizliğin ve çatışmanın tekrarlanmayacağı noktaya gelebildik." ifadesini kullandı.

Bütün bunların 1980'ler ve 1990'ların başında yaşanan cesur bir düşünüş tarzının gelişmesi ile oluştuğunu aktaran Reilly, sözlerini şöyle sürdürdü: "Cumhuriyetçiler kanadında barış konusunda süren tartışmalar Sinn Fein'in barış stratejisi geliştirmesi, İrlanda, Britanya, Amerika ve uluslararası toplumun katkılarıyla oradaki düşünüş tarzının değişmesi ve o ana kadar insanları suçlu haline getiren, baskıya tabi tutan, bütün politikaların başarısız olduğunun kanıtlanması İrlanda'daki barış sürecini gelmesine katkıda bulundu."


"Uluslararası toplum sorumluluğunu yerine getirmedi"


Türkiye'de bulunduğu sürece yaptığı görüşmelerden barış umudu ve isteğinin tam olduğunu gördüğünü aktaran Reilly, bu isteğin gerçeğe dönüşmesi için diyaloğun artırılması gerektiğine işaret etti.

Bu konudaki uluslararası deneyimlerin son derece net olduğunu dile getiren Reilly, çatışma ortamının 'bir tarafın diğerini net bir şekilde yenilgiye uğratması' ya da 'barış sürecine birlikte girilmesi' ile çözülebileceğini ifade etti. Sorunun çözümünde uluslararası toplumun tutumunun önemine işaret eden Reilly, şunları söyledi: "Uluslararası toplumun bir sorumluluğu var. Gerçek bir diyaloğun gerçekleştirileceği koşulların oluşturulması onların sorumluluğu. Şu ana kadar uluslararası toplum siyasi bir çözüm olanağını yaratacak bir zemin oluşturmasını sağlayamadı ve kararlı bir şekilde bunun takipçisi olmadı."


"Politik liderlik ve risk alma kararlılığı gerekiyor"

Bu durumun değişmek zorunda olduğunu da belirten Reilly, sözlerini şöyle tamamladı: "Bu durum değişmek zorunda. Türk ve Kürtlerin önündeki sorumluluğun çok gerçekten ciddi olduğunu biliyoruz. Sinn Fein barış stratejisi, İrlanda'da barış koşulların oluşması ve politik koşulların değişmesinde çok etkin oldu. Tabi ki herhangi iki çatışma, savaş ne dersek aynı değildir ama bazı temel noktaları benzerdir. Buradaki deneyimler bir diğeri için yararlı faydalı ipuçları verebilir? Bütün zorluklara rağmen umutluyuz. Barış sürecinin mümkün olduğunu düşünüyoruz. Ama bunun politik liderliğe ve risk alma karalılığı gerektiriyor."


"Diyaloğun başlaması için koşul sunulmamalı, veto hakkı olmamalı"

Katılımcı bir süreç için her tarafın demokratik temsiliyeti kabul etmesi gerektiğini anlatan Reilly, diyalog ortamının oluşturulması aşamasında hiçbir ön şart ve veto hakkı olmadığını söyledi. Reilly, sözlerini şöyle sürdürdü: "Katılımcı bir süreç için gerçekten her iki tarafın da demokratik temsiliyeti kabul etmesi ve buna saygı duyması, net hedefler koyması gerekiyor. Bunun belli bir zaman çerçevesinde olması gerekiyor. Bütün konuların gündeme alınması ve masaya yatırılması gerekiyor. Diyaloğun başlaması için koşul sunulmamalı ve veto hakkı olmaması gerekiyor. Hangi kesin sonuca varılacağı ön yargısıyla masaya oturulmaması gerekiyor."


'Farklılıklar yok sayıldı"

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Eşbaşkanı Gültan Kışanak, Türkiye'de farklılıkların, zenginlik olarak kabul edilmesi gerekirken, yok sayıldığını ve ötekileştirildiğini savundu.

Parti olarak birlikte yaşamaktan yana olduklarını kaydeden Kışanak, ''Birlikte yaşamak istiyorsak, tekçi zihniyetten vazgeçip bu coğrafyanın, bu toprakların çoğulcu yapısına sahip çıkan bir felsefeyle çözüm üretmemiz ve buradan bakmamız gerekiyor'' dedi.

Türkiye'de 85 yıl boyunca, ''tekçi zihniyetin'' sonucunda, ''birlikte yaşadık'' demenin mümkün olmadığını ifade eden Kışanak, şöyle konuştu:

''Gerçi yan yana yaşadık, belki aynı ülkelerin sınırları içerisinde yaşadık, ama birlikte yaşamadık. Birlik aslında teklik demek değildir. Birlik olabilmesi için çoğul bir yapının da olması gerekir. Birlikte bir iş yapalım dediğiniz zaman, başka biriyle yan yana gelmeyi öneriyorsun. Burada başka olan, öteki oluyor. Farklılıklar zenginlik olarak kabul edilmesi gerekirken, yok sayıldı ve ötekileştirildi. Bir anlamda zorunlu vatandaşlık bağıyla, bu ülkenin yurttaşları bir şekilde yan yana yaşadılar. Devletin bu zihniyetiyle zaman zaman çatıştılar. Buna karşı çıkmak isteyenleri, tekçi zihniyet bastırdı. Öyle zamanlar oldu ki özde vatandaş, sözde vatandaş lafları telaffuz edildi ve kıyametler kopmadı. Oysa demokratik bir ülkede, eğer insanlar gerçekten birlikte yaşıyorlarsa, birilerine özde, birilerine sözde dediğiniz zaman, kıyamet kopması gerekir.''


"Duygusal olarak ciddi bir kopuş var"

Bugün gerçek anlamda birlikte yaşama konusunun konuşulması, tartışılması ve çözüm üretilmesi gerektiğini vurgulayan Kışanak, ''Gelinen aşama itibariyle yaşadıklarımız, o kadar çok sorunları katmerleştirdi ve çözümünü zorlaştırdı ki, artık çözümü zaman baskısı altına alan bir sürece girdik. Zamana karşı yarışmak zorundayız. Çünkü bu yaşadıklarımız öyle bir aşamaya getirdi ki duygusal olarak ciddi bir kopuş var. Sadece zorunlu olarak yan yana yaşamıyoruz. Artık zorunlu olarak da birbirimizden memnun ve hoşnut değiliz'' dedi.

''Birbirimizle birlikte yaşamak istiyor muyuz?'' sorusu sorulduğunda, yapılan araştırmaların, artık paylaşmaya razı olunan şeylerin giderek azaldığını gösterdiğini ifade eden Kışanak, şunları söyledi:

''Bu duygusal kopuş, ne yazık ki son yıllarda yaşanan linç girişimleri ve teşebbüslerle de birleştiğinde ciddi derecede bir etnik çatışma riskini gündemimize getiriyor. Etnik çatışma yaşadıktan sonra birlikte yaşamak o kadar kolay olmuyor. Etnik çatışma sorunun toplum düzeyinde bir çatışmaya dönüşmesi, birlikte yaşama iradesini ortadan kaldırabilecek bir süreçtir. Bunun riskinin bu kadar büyük olduğunu bilerek, birlikte yaşamak isteyen herkesin, bu çatışma riskini ortadan kaldırma konusunda ciddi, acil çözümler üretmesi ve toplumun duygu olarak birbirine yakınlaştıran çaba ve çalışmalar içerisinde olması gerekiyor.''