Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan, 2002’de “Örümcek” ve “Torpilbank” haberleri üzerine polis baskınına uğrayan Yeni Şafak gazetesinin internet sitesinde ‘karsigazete.com’a yapılan polis baskınının haberine yer vermemesini eleştirdi.
Alkan yazısında “12 yıl evvel aynen Karşı Gazete gibi baskına uğrayan bu güzide gazetemizin, 12 yıl sonra vuku bulan bu baskını nasıl gördüğünü merak edip internet sitesine baktım, öğle 14 suları itibariyle bir şey yoktu. Görmemişler yani. Manşetler içinde en tipik olanı, ‘Paralel savcı evini cephaneliğe çevirmiş’ başlığıydı” görüşünü dile getirdi.
1999’da “Akit” adıyla yayımlanırken Ahmet Taner Kışlalı cinayetiyle ilgili olarak polis baskınına uğrayan Yeni Akit gazetesini de eleştiren Ahmet Turan Alkan, “Şimdi fark ettim, 99 senesinde bir güzide gazete daha baskına uğramış: Aynı hikâye; Taner Kışlalı cinayetiyle ilgilendirilen baskında polis iki yazarı gözaltına aldıktan sonra serbest bırakıvermiş. Az önce o gazetenin web sitesine de göz attım; onlar da “ABD polisinden alçaklık” haberini manşete taşımışlardı. Tın yoktu yani” dedi.
Zaman yazarı, “Yeni Türkiye, fena halde eski Türkiye’yi andırıyor. Polisimiz, tekerrüre düşmemek için her defasında farklı gazete basarak formunu koruyor!” ifadesine yer verdi.
Alkan'ın Zaman gazetesinin bugünkü (1 Ekim 2014) nüshasında yayımlanan 'Tekrara düşmediği için polisi kutlarım' başlıklı yazısı şöyle:
Yeni Şafak'a 2002'de yapılan baskınla ilgili gazetenin internet sitesinde yer alan haberi okumak için tıklayın
‘Tekrara düşmediği için polisi kutlarım’
Karşıgazete.com’a polisler baskın yapmış. Geçmiş olsun. Havuza atlamayan her gazete, baskın zevkini tadacak galiba bu gidişle!
Haberi duyunca, “Polis epeydir gazete basıp medyaya gözdağı vermemişti; acaba son baskın hangi tarihte, kime yapılmıştı?” diye merak edip araştırdım, karşıma 6 Ocak 2002 tarihli bir web sayfası çıktı.
Gazetenin adını vermiyorum; meraklısı anında bulur zaten. Haberin özeti şöyle: ‘Örümcek’ ve ‘Torpilbank’ haberleri üzerine Organize Suçlar’a bağlı 20 polis, zırhlı araçlarla gazeteyi basıyor, giriş-çıkışları kapatıyorlar. Gazeteci arkadaşlar arama izni sorunca kısa bir telaş yaşanıyor, sonra nöbetçi savcılıktan izin çıkıyor. Polisler de aradıklarını bulamayınca çıkıp gidiyorlar. Gazete sonra yaşananları şöyle anlatıyor: “İnternet siteleri haberi flaş olarak izleyicilerine duyururken, basın ve televizyon kuruluşları muhabir ve kameramanlarını gazetemize göndererek baskını bizzat tesbit ettiler.” Böyle zor günlerde meslektaş dayanışması güzel şey tabii...
Gazetenin Ankara temsilcisi aynı saatlerde devrin İçişleri bakanını arayıp ‘rezalete son’ vermesini istiyor. Bakan, haberim yok, duruma el koyacağım, diyor ama daha sonra ‘mahkeme izni varmış’ diye topu Adalet Bakanlığı’na atıyor. Gazetenin GY yönetmeni, “Yaptığımız yayınların bazı kesimleri rahatsız ettiği, bu baskınla ortaya çıktı. Basın hürdür, sansür edilemez ve gazetelere baskın kabul edilemez. Çok acıdır ki bugün basın sansür edilmiştir. Personelimiz baskı altında tutulmuştur” diye yakınıyor, genel müdür ise, “Aranan kişiler, arasında 40 yıldır sarı basın kartı taşıyan fikir işçileri var. Bu insanlar, bu ülkede kamu hizmeti gören ve bu ülkenin güvendiği insanlardır. Tarihte, bu şekilde taciz edilen gazete sayısı bir elin parmakları kadar azdır. Bu demokrasi ayıbıdır” diyerek polislere bu görevi veren kişiler hakkında görevi suiistimalden suç duyurusunda bulunacaklarını da sözlerine ekliyor.
Aranan gazetenin Ankara temsilcisi, ertesi günkü “Bizi susturamayacaklar” başlıklı yazısında haklı olarak devrin hükümetine veryansın ediyor, “Polisin gazete basması alışıldık bir olay değil, ama biz, ... çalışanları, bugünkü hükümet sayesinde bunu da yaşadık. Ellerinde arama izni bile bulunmayan polisler kapımıza dayandılar. İstim, yani ‘arama izni’ arkadan geldi. Polisin yetkilerini kötüye kullanmaktan çekinmeyenler, ellerinde ‘arama izni’ olmadan arama yapamayacaklarını anlayınca, bir savcı ve bir hakim bulup adalet bakanlığını da olayın içine katmaktan çekinmediler. Gazetemizin basıldığı gün, yani 5 Ocak 2002 günü, Türk basın tarihine, kara bir gün olarak geçecek. Biz üzülmüyoruz. Baskını yapanlar, onları buna zorlayanlar, cesaret aldıkları siyasiler üzülsünler... Üzülsünler, çünkü bir gazetenin gazetecilik çabasının önüne polisiye yöntemlerle geçemeyeceklerini bu vesileyle öğrenecekler. Başka ülkelerde basın özgürlüğünü ayaklar altına almaktan çekinmeyenler, sonradan, bağımsız yargıçlar karşısında hesap verdiler. Basın özgürlüğünü kısıtlamak evrensel bir suçtur ve bizdeki kirli eller de bu gerçeği öğrenecekler. Tarih, hür basını susturmaya çalışanların sonlarının iyi olmadığının tanığı. Bugünün iktidarına bu gerçeği öğretmek de bizim üzerimize vazife olsun.”
Aradan 12 yıl geçse de aktüalitesini hâlâ koruyan bu satırların altını imzalıyorum; merak bu ya, 12 yıl evvel aynen Karşı Gazete gibi baskına uğrayan bu güzide gazetemizin, 12 yıl sonra vuku bulan bu baskını nasıl gördüğünü merak edip internet sitesine baktım, öğle 14 suları itibariyle bir şey yoktu. Görmemişler yani. Manşetler içinde en tipik olanı, “Paralel savcı evini cephaneliğe çevirmiş” başlığıydı.
Şimdi fark ettim, 99 senesinde bir güzide gazete daha baskına uğramış: Aynı hikâye; Taner Kışlalı cinayetiyle ilgilendirilen baskında polis iki yazarı gözaltına aldıktan sonra serbest bırakıvermiş. Az önce o gazetenin web sitesine de göz attım; onlar da “ABD polisinden alçaklık” haberini manşete taşımışlardı. Tın yoktu yani. Yeni Türkiye, fena halde eski Türkiye’yi andırıyor. Polisimiz, tekerrüre düşmemek için her defasında farklı gazete basarak formunu koruyor!
Ne diyordu o gazetenin yazarı, “Tarih, hür basını susturmaya çalışanların sonlarının iyi olmadığının tanığı”. Göreceğiz!