Son günlerde Cumhuriyet gazetesinde müstear isimle kaleme aldığı yazılarla dikkat çeken Mustafa Halif mahlaslı yazar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın olumsuz tavrı sonrası AKP'ye yaptığı adaylık başvurusunu geri çekerek tekrar MİT Müsteşarlığı'na atanan Hakan Fidan'ın istifa sürecine ilişkin olarak, "Erdoğan Saray’a çıktıktan sonra her ne kadar ilgilenmeye devam etse de Fidan’ın eli hiç eskisi kadar rahat olmadı" dedi. "Öncesinde Fidan doğrudan Erdoğan ile muhataptı" diyen Halif, "O dönem süreç koordinatörü olan Beşir Atalay ile de ilişkileri iyiydi. Ancak yeni kabinede, “çözümü koordine” eden en yetkili isimle; Yalçın Akdoğan ile sık sık karşı karşıya kaldı ve bu da Fidan'ı yordu" ifadelerini kullandı.
Mustafa Halif'in Cumhuriyet'te "Fidan’ı Yoran Yalçın Akdoğan" başlığıyla yayımlanan (12 Mart 2015) yazısı şöyle:
“Yoruldum” diyerek gitti. Sonra 30 günde “dinlendi” geri geldi. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın gidişi ve geri gelişi daha çok konuşulacak. Gelişin ya da getirilişin nasıl olduğunu biliyoruz. Kısaca Erdoğan efekti diyelim. Ancak gidiş ile ilgili konuşulanlar. Tabii biz de konuşulanlara kulak kabartacağız. Bir kaynaktan duyduğumuzu başka bir kaynağa yorumlatacağız. İstihbaratçıların diliyle konuşalım: Açık kaynaklara da bakacağız, kapalı kaynaklara da... “İstihbarat çarkının” işlediği her alanda...
Önce açık kaynak. Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan’ın dünkü gazetede yazdığı yazı. Tecrübeli gazetecinin yazısında öne çıkmayan bölüm, aslında çok şey söylüyor:
“Fidan’ın MİT Müsteşarlığı gibi bir makamdan istifa etmesinin gerekçelerinin, geride kalan bir aylık sürede anlaşıldığının özellikle altı çiziliyor. Güvenlik bürokrasisinin zaman zaman siyaset tarafından doğru şekilde yönlendirilmesinin ya da yönlendirilememesinin MİT üzerinde yarattığı yüke dikkat çekiliyor. Fidan’ın, ‘Yoruldum’ ifadesinin bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiği, bu ifadeye yol açan ciddi gerekçelerinin bulunduğu kaydediliyor. Bu süre içinde, söz konusu gerekçelerin devlet katına anlatıldığı, Fidan’ın kaygılarının anlaşılmasının getirdiği bir rahatlıkla görevine döndüğü, bir anlamda ‘nikâh tazelediği’ belirtiliyor.”
Şimdi bir süredir Ankara’da konuşulan bu kulisi açalım. “Kapalı kaynaklar” diyor ki... Erdoğan Saray’a çıktıktan sonra her ne kadar ilgilenmeye devam etse de Fidan’ın eli hiç eskisi kadar rahat olmadı. Öncesinde Fidan doğrudan Erdoğan ile muhataptı. O dönem süreç koordinatörü olan Beşir Atalay ile de ilişkileri iyiydi. Ancak yeni kabinede, “çözümü koordine” eden en yetkili isimle; Yalçın Akdoğan ile sık sık karşı karşıya kaldı. Sorun kendisinin muhataplarla yaptığı görüşme ve kimi eylem planlarının hükümet tarafında “doğru zamanlama ve yeterli iradeyle ele alınmaması”, muhataplarına verdiği kimi taahhütlerin yerine getirilmemesiydi. Fidan her iki taraf için de “güvenilir adam olma” pozisyonunu kaybetmek istemiyordu. Durumu Davutoğlu ile paylaştı. Bulunan çözüm Fidan’ın siyasete adım atmasıydı. Erdoğan’ı dışarıda bırakarak yapılan hazırlık ve Fidan’ın “süreçteki özellikle kabine içinden gelen kimi sıkıntıları da” anlatması ipleri gerdi. Ancak uzak kaldığı süreçte Erdoğan ve Davutoğlu ile yaptığı görüşmelerde “Fidan etkisinin” yeniden oluşacağı bir dönem için irade beyan edildi.
Yazıyı bitirirken Kürt sorununu “içeriden” bilen bir kaynakla konuştum. Yazdıklarıma bir katkı da o yaptı: 30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısı süreç için çok kritikti. 10 saati aşan bu toplantıda “çözüm masasının dağılmasına yol açacak” kimi riskli konulara bile girildi...
Daha da detay verdi ama şimdilik bu kadar. Kısaca Fidan’ın dönüşü kadar MİT’ten gidişi de “çözümle bağlantılı”...