Yaşam

Yıldıray Oğur: Küçük Ülkü'sünü bile mutlu edemeyen cumhuriyet

Yıldıray Oğur, hayatını kaybeden Atatürk manevi kızı Ülke Adatepe'nin bilinmeyen hayat hikâyesini yazdı

05 Ağustos 2012 16:46

Yıldıray Oğur

(Taraf - 5 Ağustos 2012)

 

Küçük Ülkü'sünü bile mutlu edemeyen cumhuriyet

 

Atatürk’ün vasiyetinde adı geçen son yakını da hayatını kaybetti. (O vasiyette İsmet İnönü’nün çocukları ifadesiyle geçen Özden Toker’i saymazsak.)

Deniz sefalarında, yazlık teraslarda, güvertelerde, salıncaklarda çekilmiş Atatürk’ün en sevimli fotoğraflarında üzerine titrediği görülen manevi kızı küçük Ülkü, 80 yaşında tedavi için gittiği Ankara’dan dönerken geçirdiği bir trafik kazasında hayata veda etti.

Vefatının ardından gazetelerde Wikipedia’dan copy-paste edilmiş birbirinin aynısı küçük biyografiden başka bir şey çıkmadı. Ülkenin kurucu liderinin son yıllarında yanından ayırmadığı Ülkü hakkında da tıpkı Atatürk’ün diğer manevi evlatları gibi o kadar az şey biliniyor ki.

Yine de İstanbul’a gelirken Paris yakınlarında trenden atlayarak/ düşerek/ atılarak hayatını kaybeden manevi kızı Zehra Aylin’den daha çok şey bilindiği kesin.

Hikâyenin başı Selanik’te Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın, annesi Vasfiye Hanım’ı 1,5 yaşında yetim kalınca evlatlık almasıyla başlıyor. Sonu ayrılıkla biten evlilikler yapan Vasfiye Hanım, ölümüne kadar Zübeyde Hanım’ın yanında kalıyor. Onun ölümüyle ortada kalan Vasfiye Hanım’a Atatürk sahip çıkıyor ve onu Gazi Orman Çiftliği’nde istasyon şefliği yapan Mehmet Tahsin Bey’le (Çukurluoğlu soyadını alıyor) evlendiriyor.

Doğumundan önce “Erkek ya da kız ne olursa olsun adı Ülkü olacak” diyen Atatürk isim babası olduğu küçük kızı çok seviyor, 1,5 yaşına kadar gün aşırı annesiyle birlikte evlerinden aldırıp Çankaya’ya getiriyor, onunla oyunlar oynuyor. Sonra bakıyor ki bu iş böyle olmayacak Ülkü ve annesini Çankaya’ya yerleştiriyor. 1,5 yaşından 5,5 yaşına kadar son yıllarında Atatürk’ün yanında kalıyor Ülkü.

Anlatılanlara bakılırsa Atatürk harika bir ebeveyn değil. Küçük kızı gece gezmelerine bile götürüyor, Ülkü’nün bir TRT röportajında gösterdiği fotoğrafa bakılırsa ona bira fabrikasında bira bile içiriyor, ama Atatürk’le birlikte Ülkü’nün çok eğlenceli bir çocukluk geçirdiği kesin.

Buraya kadarının çoğunu Wikipedia da biliyor.

Peki, Atatürk’ün ölümünden sonra, vasiyetinde aylık 200 lira maaş bağladığı, Atatürk Orman Çiftliği civarında bir ev tahsis ettiği Ülkü’ye ne oluyor?

Anlatan olmadığı için tam olarak bilmiyoruz. Kılıç Ali’nin anlattığı kadarını okuyalım: “Atatürk’ün ölümünden sonra, Atatürk’ün candan sevdiği bu çocuğa da az mı eziyetler çektirmek istediler. Adeta çocuktan bir hınç çıkarıyorlarmış gibi sağlıklarında kendi elleriyle döşediği ve Ülkü’ye tahsis ettiği evin eşyalarını birtakım bahanelerle geriye almak, vaktiyle adeta lalalık ettikleri yavrucağızı eşyasız, kuru tahta üzerinde bırakmak için az mı gayret harcamışlardı.”

Bilinen, küçük Ülkü’nün İstanbul Amerikan Kız Koleji’nden hemen sonra daha 16 yaşındayken diğer manevi kızlardan Sabiha Gökçen’in amcaoğlu üsteğmen Fethi Doğançay’la evlendirildiği.

Bu evlilikten iki çocuğu olan ve uzun süre adı unutulan Ülkü Doğançay’ı, 1962 yılında yeniden gazete manşetlerine çıkaran olay ise yaşadığımız ülke ve rejimimiz hakkında çok şey anlatmakta.

İki çocuk annesi 30 yaşındaki Ülkü, 1962 yılında kendisinden yaşça küçük Nişantaşı’nın 1.90 boyunda sarışın en gözde zengin bekârlarından birine âşık olur ve onunla evlenmek için subay eşinden boşanır.

Bu evliliği gazete manşetlerine çıkaran yaş farkı ve boşanma hikâyesi değildir. Atatürk’ün manevi kızı Ülkü’nün evlendiği genç adamın İstanbul’un ünlü Musevi yağ tüccarı ailelerinden birinin oğlu olan Yeşua Bensusen olmasıdır.

27 Mayıs darbesinin hemen arkasıdır. Basın ve “devrim”in bekçileri Milli Türk Talebe Birliği ve Mustafa Kemal Derneği bu evliliğe karşı ayağa kalkar, protesto gösterileri düzenler.

Atatürk’ten Ülkü’ye intikal eden hakların kendisinden alınmasını istemekle yetinmez, okul kitaplarından Atatürk ile Ülkü’nün anlatıldığı tüm bölümlerin çıkarılmasını da isterler.

Mustafa Kemal Derneği Başkanı Muhtar Kumral, “Atatürk’ün manevi kızının bir Yahudi genciyle evlenmesi bütün Türk halkında kuvvetli bir memnuniyetsizlik yaratmıştır. Bizler bunu protesto ediyoruz. Atatürk’ün kızını örnek alan birçok genç kız yabancı gençlerle evlenme arzusu göstermekteler” diyerek tepkisini dile getirecektir.

Kampanyanın basındaki ayağını ise HürriyetGece Postası ve Yeni Sabah götürmektedir. Tepkileri manşetlerden veren gazetelerin yer verdiği okuyucu mektuplarında Ülkü ve Yahudi eşinin vatandaşlıktan çıkarılması, memleketten kovulması bile istenmektedir. Çiftle konuşan Hürriyet, röportaja “Ülkü bu izdivacı normal görüyormuş” başlığını uygun bulur.

Tepkiler üzerine Yeni Sabah’a konuşan Yeşua Bensusen kendisini şöyle savunmaktadır: 

“Türk vatandaşıyım, vatanî görevimi şerefli Türk ordusunda yaptım. Memleket için gerekirse kanımı akıtabilirim. Her Türk genci gibi Atatürk’e son derece bağlıyım, içimdeki Atatürk sevgisi sonsuzdur, Atatürk’ün hatırasını yaşatabilmek, Ülkü’yü mutlu kılabilmek amacıyla elimden gelen gayreti göstereceğim.”

Ama yetmez. Sonunda Yeşua Bensusen adını Yaşar Bensu olarak değiştirdiğini bile açıklar.

Ülkü’ye bu evlilikten sonra uzun yıllar yok muamelesi yapılır. Gazete arşivlerinde onun adına 1980’lerin başından itibaren yeniden rastlanıyor. Bu kez yeni Türk ve Müslüman olan eşinin soyadıyla.

Ömrünün son dönemlerinde adını maddi durumundan şikâyet ederken, kendisine bir araba ve şoför tahsis edilmesini isterken duyduk Ülkü’nün. Ve son olarak belki de o arabayla ve şoförle hayatına mal olan kazayla.

Kurucusunun üzerine titrediği küçük kızını bile mutlu edememiş, hatta linç etmeye çalışmış bir cumhuriyetin hazin bir hikâyesini daha okudunuz.

(Bu yazıda Ülkü Adatepe’nin Yeşua Bensusen’le evliliğiyle ilgili anlatılanlar ve alıntılar Toplumsal Tarih Dergisi ’nin 2008 Ağustos sayısında yayımlanan Rıfat N. Bali’nin “Atatürk’ün Manevi Kızı Ülkü- İkinci Evliliği ve Yarattığı Tepkiler” makalesinden alınmıştır.)