12 Eylül askeri darbesinden sonra kurulan Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) geniş yetkiler tanıyan yasa tasarısı hükümet tarafından meclise sunuldu. Tasarının yasalaşması durumunda YÖK, olağanüstü yetkilere sahip olacak. YÖK’e olağanüstü yetkiler getiren bu yasa tasarısını inceleyen Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş, yasa tasarısını değerlendirdi. Prof. Ortaş Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) ve YÖK ile ilgili hazırlanan yeni yasa tasarısının ‘Anayasa’ya aykırı’ olduğunu belirtti.
Fatih Yağmur’un Radikal’de yer alan haberine göre, Prof. Ortaş’ın TÜSEB ve YÖK yasa tasarısıyla ilgili değerlendirmeleri şöyle:
TÜSEB kanun teklifi tekelci
Başbakanlığın TBMM’ye yasalaşmak üzere gönderdiği Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) kanun teklifi sağlık alanındaki araştırma ve eğitimi tekeline alan bir anlayışı öngörüyor. Yasa ile Sağlık Bakanlığı’na bağlı mütevelli heyeti modeli ile İstanbul Sağlık Birimleri Üniversitesi kuruluyor. Kanun teklifinde birçok iç içe girmiş ve anlaşılmayan konu var ve aralarda YÖK yasasının önemli maddeleri kanun maddesi ile değiştirilmeye çalışılıyor. TÜRSAB’ın önerdiği kanun teklifinin 24-34 maddelerinden mevcut YÖK yasasında önemli değişiklikleri önermektedir.
Teklif anayasaya aykırı
Hükümetin Yasa Taslağı’nın 35. maddesi ile İstanbul Sağlık Bilimleri Üniversitesi açılması ve buna bağlı başta tıp fakültesi olmak üzere sağlıkla ilgili fakültelerin ve merkezlerin kurulması hedefleniyor. Kurulacak İstanbul Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sağlık bakanlığının teklifi ile rektörü atanır ilkesi anayasaya aykırı olduğu gibi YÖK By-Pass edilmektedir. YÖK’ün bu konudaki görüşü nedir beli değil. Prensip olarak bir üniversite kurulacak ise önce YÖK’te konu incelenir ve sonra TBMM’ye sunulur. TÜSEB kanun teklifi ile mütevelli heyeti yolu ile yönetilecek ki bu anayasaya aykırıdır. Devlet/kamu üniversiteleri Anayasanın 130 ve 131. maddelerine göre kamu üniversitesi olup rektörün atanması ilgili yasaya bağlı olarak üniversitenin belirlediği 6 aday YÖK tarafından üçe indirgenir ve Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Anayasanın açık hükmü var. Anayasanın 130. maddesinde belirtildiği üzere “Kanunun belirlediği usul ve esaslara göre; rektörler Cumhurbaşkanınca, dekanlar ise Yükseköğretim Kurulunca seçilir ve atanır” ibaresi mevcuttur.
Mevcut köklü üniversitelerin ve YÖK’ün görüşü alınmadan yeni üniversite ve taşınmazlara el konuluyor.
Sonra İstanbul’da, Çapa, Cerrahpaşa, Marmara gibi köklü ve güçlü üniversiteler var. Sağlık bakanlığına bağlı her yönü ile bakanlığın esnek işleyiş mekanizmasına bağlı adeta korumalı maddi ve kadro yönünden desteklenecek bu gereksinim nereden çıktı. Türkiye’de mevcut 91 Tıp Fakülteleri güçlenmeden çok sayıda öğrenci ile kaliteli öğrenci yetirilmez iken böyle bir üniversite yapılanmasına neden gereksinim duyuldu bilmiyorum. Bu konuda köklü üniversiteleri Tıp Fakülteleri ve TTB’sinin görüşü alındı mı? O da bilinmiyor. Tıp fakültelerinin çok ciddi maddi ve kadro sorunu bulunurken İstanbul Sağlık Bilimleri Üniversitesinin kurulması teklifi kafaları karıştırdı. Çoğu tıp fakültesi eleman ve hastalara tıbbi malzeme bulamaz iken ve borç yükü altında kamu hastaneler birliğine yani sağlık bakanlığına bağlanmayı düşünürken maddi ve manevi bakımdan güçlü bir tıp fakültesi açmak diğer tıp fakültelerindeki personele yapılmış bir haksızlık olarak algılanacaktır. Kanunla Marmara Üniversitesinin elindeki Haydarpaşa hastanesinin yeni kurulan üniversiteye devrediliyor olması da ayrıca düşündürücü. Üniversitenin elindeki taşınmaza üniversitenin rızası dışında kanunla el konuluyor. Bu durum üniversite özerkliğine aykırıdır. Ve mahkemelik olma ihtimali çok yüksektir.
Bakanın başkan olduğu mütevelli heyeti model haline getirilebilir
Bu kanun teklifi ile arzulanan mütevelli heyeti anlayışı kamu kaynakları ile kurulan ve Sağlık Bakanlığı ve Bilim ve teknoloji yüksek kurulu ki Başbakanlığa bağlı yürütülecek bu yapılanma anayasaya aykırı olarak yönetim organı oluşturmaya çalışmaktadır. Korku o dur ki ileride bu üniversite mütevelli heyeti emsal gösterilerek diğer kamu üniversitelerine önerilir. Buda üniversitelerde huzursuzluk çıkaracaktır. Kanunda önerile birçok sağlık merkez ve enstitünün kurulması önemli ancak bunlar diğer sağlık birimlerinde ve Tıp fakültelerinde de kurulabilir ve çoğunda da vardır. Ancak maddi ve personel yetersizliği nedeniyle çoğu neredeyse çalışmıyor ve atıl durumdadır. Laboratuvar sahibi bizler gibi bilim insanlarının en ciddi sorunu yetişmiş teknik eleman sorunudur.
Bugün Tıp fakültelerinin en ciddi sorunu,
- Akademik personelim maaşları ve özlük sorunu,
- Performans gibi sistemi laçkalaştıran ve verimsizleştiren yapı,
- Hastanelerin devlet hastanesi gibi çalışmaya zorlanması,
- Mevcut YÖK yasasının engellediği mali özerklik sorunudur.
Önerilen personel politikası ve maaş belirleme şekli sağlık personeli arasında sorun çıkaracak gibi görülüyor.
İlgili kanun teklifi aynı zamanda yeni kurulacak kuramlara çok yüksek miktarda kadro yaratmaktadır. Önerilen yasa ile TÜSEB ARGE yapabilecek, teknopark, teknoloji transfer ofisleri açabilecek, değişik araştırma merkezleri kurabilecek. Hata bir şirket gibi çalışıl personele ek gelir sağlayacağı anlaşılıyor. Esnek iş, sözleşmeli, taşeronlaşmanın önün açıyor. Yönetime çok esnek hareket alanı bırakmış ki bunun ileride ne tür sorunlar doğuracağımda belirsiz. Önerilen teklif ile 5018 sayılı mali kanunun hükmündeki özel ibare yerine Türkiye Sağlık Enstitüler başlığı ile değiştirilerek kendilerinin bütçe kulanım kolaylığı sağlanmış olmaktadır. Aynı durumdaki üniversiteler mali özerkliğe sahip olmadıkları için ciddi sorun yaşanmaktadır. Özet olarak TÜSEB’in kurulması ve Sağlık Bakanının başkanlık edecek olması sağlık bilimleriyle ilgili ileride maddi sorunlardan dolayı Bakanlığa bağlanacak Üniversite hastanelerinin siyasi etkiye maruz kalacağı şüphesi oluşturabilir. Muhtemelen yarın mali yönden borçlanan ve yönetilemeyen hastaneler TÜSEB bünyesine geçeceklerdir. Tasarı birçok konuda ilgili mevcut YÖK yasa tasarısının maddelerini değiştirmektedir. Tasarı, YÖK’e vakıf üniversiteleri üzerinde geniş yetkiler tanınmasını öngörüyor. Mali, eğitim açısından denetim ve mütevelli seçimleri gibi. Kanunla vakıf üniversitelerinin denetimi artırılıyor. Bu şekli ile bağımsız olarak kurulaması öngörülen TÜSEB kendisini güvenceye alacak mekanizmalar ve maddeler eklemiş hissi doğurmaktadır.
Yeni bir üniversite yasası ve maaş sistemi kaçınılmaz
Bir şey yapılacak ise hükümetinin de programlarında olan YÖK yasa tasarısı değiştirilmeli. Yeniden ülkenin bir ulusal bilim politikası oluşturulmalı. Bunu bağlı olarak yeni üniversiteler yasası oluşturulmalı. Mevcut üniversitelere özerkleştirilmeli. Üniversite bütçeleri ihtiyaç ve üretkenliğe göre belirlensin, çalışanların maaşları yaşanabilir bir duruma getirilsin. Tam gün çalışma mutlaka sağlanmalı. Başta tıp fakültesi hocalarının maaşları dünya ölçeğine göre gülünç düzeyde düşük. Üniversite personeli maaşı dünyada benzer ekonomik büyüklükteki ülkeler durumuna gelirsen üniversiteler kısmen rahatlar. Bir bütün olarak teklif ile kurulacak TÜSEB ve TÜSEB bünyesinde İstanbul Sağlık Bilimleri üniversitesinin kuruluyor olması ülkemiz tıp eğitimi ve sağlık sorunlarını çözmeyecek kadar çok boyutludur. Mali kaynağı devlet tarafından sağlanan ve yönetimi modeli mütevelli heyeti şeklinde olacak ve esnek mali kaynak ve akademik kadro kulanım anlayışı evrensel üniversite anlayışına ters gibi. Geniş bir akademik, idari ve diğer hizmetli personeli kadroları yaratılmış. Çalışma ve ücretler kişi ve performansa bağlı belirlenecektir. Esnek çalışma koşulları ve maaş durumu sağlık çalışanları arasında bozulmuş ilişkiyi daha da kötüleştirecektir. Devlet üniversitesinin Sağlık Bakanlığı’na bağlı mütevelli heyet ile yönetilmesi ve rektörünün sağlık bakanlığının önerisi ile Cumhurbaşkanı tarafından atanması da anayasaya aykırı, ayrıca çalışma koşulları da ilerde sorun yaratacak gibi görülüyor.