Hakan Helvacıoğlu kendi tarzını ve yeni trendi şöyle yorumluyor: “Bir dönem her şey minimaldi, soğuk bulundu. New Barok dedikleri egzajere edilmiş parçalar devreye girdi. Rus sermayesiyle büyük bir gösteriş yaşandı. Şimdi her yerde yaz da olsa siyah var. Dipnot şöyle: Artık abartıya son verin!” Yeni antika dönemi - FOTOGALERİHakan Helvacıoğlu’nun tasarladığı bir evde kendimi daha özel hissederdim.” Mimar Hakan Helvacıoğlu’yla çalışmayı tercih eden kişilerin verdiği cevap böyle. Bu aynı zamanda dekorasyonun temel mesajı; kendinizi daha özel hissetmeniz. Başarılı bir tasarımın ve mekânın yolu da ‘özelleştirme’den geçiyor. Biz de tasarımcı Hakan Helvacıoğlu’nun nasıl bir mekânda üretim yaptığını merak ettik ve Gümüşsuyu’ndaki tarihi binadaki iki katlı ofisine konuk olduk. Burası kozmopolit, hoşgörülü, sıcak ve biraz da teatral bir havada. Mekânda Fransız, Rus, Çin, Japon ve Osmanlı tarzı mobilyalar, bir arada kullanılmış. Tabiî ki kendi tasarımı objeleri de unutmamak gerek. Bakın Helvacıoğlu, ofisini ve dekorasyon trendlerini Hello Decor’a nasıl anlatıyor?
*Bu çalışma mekânını hayata geçirirken neler, ön planda tuttunuz? Gümüşsuyu’nun en bilinen binalarından biri. Döneminin tüm özelliklerini taşıyor, 3.50 metrelik tavanıyla ve iki kata yayılmış 350 m2’lik alanıyla, birbiriyle bağlantılı ama farklı ambiyanslara sahip, görsel olarak ev ve showroom havasını da veren bir ofis yaratalım istedik. Hatta en klâsik çizgide, birtakım egzajere detaylar yarattık. Misafirlerimiz hem en klâsik, en farklı, en esprili mekânda ağırlansınlar, hem de toplantılarımızı burada yapalım istedik. Alt katta da tasarımlarımızı sergiliyoruz ve ekstra toplantı yapabileceğimiz bir alan var. Zaten mimarlarımız bu katta çalışıyor. Doğrusu binanın karakterine uygun, onun üzerine kurgulanmış bir parça teatral, bir parça stil hakkında fikir veren farklı bir mekân. “Trendler, belli bir politika ve belli bir kurgu etrafında dönüyor. Bunları moda belirliyor. Modayı da renkler ve stoklar belirler. Biz bunlardan otomatik olarak yararlanıyoruz, ama benim gibi stili oturmuş mimarlar, bunlardan sadece yüzeysel olarak etkilenirler.”
*İş dışında burada zaman geçirir misiniz peki? Ben Cihangir’de oturuyorum. Evime de çok yakın ve evimden daha çok vakit geçiriyorum. Hatta cumartesi - pazar çalışmasak bile ben mutlaka buradayımdır. Burası her türlü uyumun olduğu bir noktada. Bu nedenle mutfağım ve her şeyim çok hazırdır. Her dakika herkesi ağırlayabilecek bir yerimiz var. Açıkçası burayı kurmamızın amacı da oydu. Müşterim, arkadaşım geldiğinde hem burada yemek verebiliyorum, hem eğlenebiliyorum, hem de sohbet edebiliyorum. Burası her amaca uygun bir mekân.
“Herkes kadar Osmanlı’yı severim. İstanbul’un fethinden sonraki dönemi severim. Tanzimat sonrası ve Avrupalılaşma dönemlerinden, yeni Barok’lardan hoşlanmıyorum. Bir de Art-deco dönemi aktarımlarını seviyorum.”
*Obje tasarımı da yapıyorsunuz. Benim tasarladığım mekânlar hiç birbirine benzemez. Her mekâna uygun özel üretimler yapıyoruz. Birkaç proje için de küçük küçük tasarımlarım var; yan ve orta sehpalar, birtakım objeler.
*Tasarım nereye gidiyor? Trendler, belli bir politika ve belli bir kurgu etrafında dönüyor. Bunları moda belirliyor. Modayı da renkler ve stoklar belirler. Otomatikman biz bunlardan yararlanıyoruz, ama fashion ya da farklı mobilya tasarımcıları gibi her dakika üretmiyoruz. Biz bunların renklerini ve karışımlarını kurgularken onlardan esinleniyoruz. Ama benim gibi stili oturmuş mimarlar bunlardan sadece yüzeysel olarak etkilenirler.
Mekâna, mimarîye, iş sahibine, stiline göre yorumlayıp kullanırlar. Ama genel trende değinirsek; evet, bir dönem her şey minimaldi, soğuk bulundu. Hemen sıcak renkler, new Barok dedikleri egzajere edilmiş parçalar devreye girdi. Rus sermayesi ile birlikte onun şaşası yaşandı. Hala onun ekmeği yeniyor; Swaroski kristallerle, dorelerle egzajere bir dönem geçirdik.
Şu anda yaz olmasına rağmen her yerde siyah var. Belki insanlar artık bu krizin de etkisiyle bu abartılı gelişmelere bir set seçmek istiyorlar. 100 senedir yazın siyah giyildiğini, siyah kullanıldığını açıkçası çok görmedim. Bunun altında bir dip not var: Tasarımlar; daha yalın, daha kişilikli, insana ve ergonomiye değer veren, fonksiyonel ve uzun soluklu... Gündelik ve dönemlik geçici şeyler değil.
*Antika obje mantığı da değişiyor mu? 2009 - 2010’lardayız. Antika deyince Fransızlar, Baroklar değil; 1920’ler, 1930’lar, 1940’ların tasarımları, Eden Grey’ler, Wilman’lar akla geliyor. 1920 – 1960’lar arasındaki tasarımlar hem teknolojik detayları, hem de ahşap ve egzotik ağaçları kullanımdaki detay temizliği göze çarpı yor. Yeni bir antika dönemi başlıyor.