Mithat Sancar
(Taraf, 2 Mayıs 2012)
Birkaç gündür Yeni Akit gazetesi ve onunla bağlantılı internet sitelerinde “müthiş” bir kampanya yürütülüyor. Konu; DPI (Democratic Progress Institute – Demokratik Gelişim Enstitüsü)tarafından düzenlenen “Çatışmada Medyanın Rolü” başlıklı yuvarlak masa toplantısı. Yeni Akit, bunu “Galatasaray Üniversitesi’nde PKK toplantısı” diye manşet yaptı. Başlığın kendisi tipik bir “kirli propaganda” örneği; haberin içeriği de baştan aşağı yalanlarla dolu. Giderek tam bir “histeri”ye dönüşen bu kampanyada yalanın dozu her türlü sınırı aştı, nefret söyleminin her türü kullanıldı, kişiler hedef gösterildi, linç çağrıları yapıldı.
Aslında ortada bir sürpriz, şaşılacak bir durum yok! Tarihimiz bu zihniyetin bin bir biçimiyle dolu. DPI çalışmalarının da bu zihniyet tarafından hedef alınacağını öngörmek hiç zor değildi. Nitekim çalışmaların henüz başlarında bunu belirtmiştik.
Uzmanlar Kurulu üyesi olarak hazırlanmasında ve uygulanmasında rol ve sorumluluk aldığım bu DPI çalışmalarının ilk aşamasında, üç yuvarlak masa toplantısı ve bir uluslararası konferans gerçekleştirildi. 2011’in martında başlayıp haziranında sona eren bu çalışmaların tamamı, Galatasaray Üniversitesi’nde yapıldı.
Bu faaliyetler, “malum çevreler”in pek ilgisini çekmedi.
Faaliyet programının ikinci aşaması, “karşılaştırmalı barış süreçleri çalışmaları”ndan oluşuyordu; odak noktası da “Kuzey İrlanda barış süreci”ydi. Bu sürecin gelişimini yerinde incelemek ve aktörleriyle doğrudan görüşmeler yapmak, bu aşamanın en önemli özelliğiydi. Bu çerçevede, 22 – 29 Temmuz 2011’de Londra, Belfast ve Edinburgh’u kapsayan bir gezi düzenlendi. Geziye AKP ve BDP’den üçer, CHP’den iki milletvekili ile gazeteciler ve akademisyenler katıldı.
Bu, Türkiye’de bir ilkti ve “malum çevreler”in ilgisini çekmemesi mümkün değildi. Nitekim “Britanya’da tuhaf buluşma”, “eyalet modeli arayışları”, “CHP de tuzağa düştü” gibi başlıklarla faaliyeti şüpheli göstermeye yönelik yayınlar yapıldı. Kabul etmek gerekir ki, bu yayınlar cılız kaldı.
Bu gezinin ardından, 30 Temmuz 2011’de bu köşede “Britanya’da ne arıyorduk” başlığıyla bir yazı yazdım. O yazının bir yerinde şu notu düşmüştüm: “Bizim program türünden çalışmaların, belli çevreleri tedirgin etmesi şaşırtıcı değil; muhtelif komplo teorilerine konu edilmesi de hiç sürpriz olmaz.”
İkinci gezi, aynı heyetle 27 Kasım – 1 Aralık 2011 tarihlerinde Dublin’e yapıldı. Komplo teorileri, karalama ve hedef gösterme girişimleri, asıl bu geziyle birlikte yoğunlaştı. Bu kampanyaya, 7 Aralık 2011’de yine bu köşede yayımlanan “Dublin’de ne arıyorduk” başlıklı yazıyla cevap verdim.
Bu tür kampanyaların ilk hedefinin ne olduğunu, o yazımda da belirtmiştim: “DPI’ı PKK’nın uzantısıymış gibi göstermek ve bu gezilerde gizli saklı işler yapılıyormuş izlenimi yaratmak!”
Bugün de aynı şey yapılıyor. Asıl amaç ise belli! Yine o yazımdan aktarayım: “Bu gezilerle, Türkiye’de bir ilk gerçekleştiriliyor, denenmemiş olan deneniyor. Gezi heyetindeki herkes, bu çalışmaların, barış süreçlerinin metodolojisi ve sistematiği açısından ciddi bir aydınlanma sağladığı konusunda hemfikir. Bu çalışmalar, şimdilerde dayatılmak istenen ‘tek seçenek, tek ses’ modelini sarsıyor. Güvenlikçi zihniyete karşı, siyasal alanın genişleyerek işlemesinin yararlarını gözler önüne seriyor. Çatışma çözümü ve barış süreçlerinin diyalektiği konusunda dünya deneyimlerinin farklı bakış açılarından öğrenilmesi ve bunlara dair bilginin/bilincin yaygınlaşması, bazılarının oyununu bozuyor anlaşılan.”
Bu çalışmalar geniş bir çevrede olumlu yankı ve destekleyici ilgi yarattı. Tam da bu nedenle, bu çalışmalara karşı, bu sefer Yeni Akit tarafından ve/veya onun üzerinden bir “kirli kampanya” yürütülmesi sürpriz değil. Kampanyadaki seviyesizlik, sakillik ve utanmazlık da şaşırtıcı olmamalı. Zira bu gazete ve onunla ilişkili, ona yakın internet sitelerinin sicilinde bu tarz fazlasıyla var. Lakin yine de peş peşe gelen “haber ve yorumlar”a bazı bazı şaşırdığımı itiraf edeyim. Çünkü “kötülüğün” bir sınırı olduğuna inanmak gibi bir özelliğim var; buna zaaf da diyebilirsiniz. Düşünürüm ki, insanlar yalan söyleyebilirler, iftira edebilirler, öfke ve nefret krizlerine kapılabilirler; daha bir sürü “kötülük” yapabilirler. Ama bir yerde ayıp veya günah ya da benzer bir duygu mutlaka devreye girecektir ve o insanları durduracak veya yavaşlatacaktır.
Maalesef çoğu zaman böyle olmuyor. Yeni Akit tarafından/üzerinden yürütülen kampanyada da böyle olmadı; yani yalanda ve iftirada sınır tanınmadı.
Aslında “büyük deşifre” diye sunulan “bilgiler” daha önce de dolaşıma sokulmuş ve cevaplanmıştı. Bu sefer de DPI yönetimi Yeni Akit’e ilk yazı üzerine uzun bir açıklama yolladı ve iddialarına yanıt verdi, ama bu açıklamayı da yok sayarak yalan ve iftira kampanyasına devam ettiler.
Bu kampanya, 28 Şubat’ın ve Ergenekon’un yöntemlerinin sefil bir karikatürü gibi duruyor. 28 Şubat andıçları ne ise, bu yayınlar da odur. Hepsinin en habis yanlarını biraraya getirip canlandırmaya hevesli bir zavallılıktır sözkonusu olan.
Lakin bu toplum, bu kirli oyunları ve kanlı planları iyi tanıyor artık. Bunların yol açtığı tahribatı da iyi biliyor. Başka kılıflarla ortaya çıkmaya çalışsalar da, o kılıfların altındaki 28 Şubat ve Ergenekon rozetlerini gizleyemezler...