Posta gazetesindeki köşesi kapatılan Yazgülü Aldoğan Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliği ardından gazete yazarları arasına katıldı. Aldoğan, bugün gazetede yayımlanan ilk yazısında, "Göreve çağırdılar geldim. Yazılarımın içeriğine karışmayın, yeter dedim. Zaten öyle yapacaklarını bilmesem de gelmem. İnternette yazmaya devam ederim" dedi.
Aldoğan'ın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazısı şöyle:
"Cumhuriyet’teki kan değişikliğini duyanlardan bazılarının ilk tepkisi “AKP Cumhuriyet’i ele geçirmiş” olmuştu. İşte o zaman tamam dedim, artık Cumhuriyet’te yazabilirim! 16 yıldır AKP iktidarı için ilmek ilmek ördüğüm ilişki ağı, iktidara taş taş döşediğim yol, beni nihayet bu gazeteye götürür. “Kale düştü” madem, huruç harekâtı başlasın! Solcular, devrimciler, özgürlük yanlıları, hak hukuk diyenler gazeteyi derin duygular içeren veda yazılarıyla terk etti. Artık burada kalamazlardı, artık burada yazacakları her satır ihanetti! Gitmekte ayak sürüyenleri sosyal medyada linç ettiler, mahalle baskısıyla ezdiler; Vatan Partisi’yle aynı çizgide olan bir gazetede nasıl kalabilirlerdi? AKP’den sonra Vatan Partisi bağlantısı beni iyice heyecanlandırdı; nihayet aradığım yuvayı bulmuştum, burası tam benlikti! Perinçek’e oldum olası hayranımdır, sık sık değişen çizgisine rağmen, her daim ayakta, her daim iktidar odaklı ve yanında. Yani Cumhuriyet’in kapısında yatıp “ne olur beni de aranıza alın” diye ağlamama tek eksik Bahçeli kaldı! Gerçi bir ara Avrupa semalarından bir “neonasyonalist çizgi” gibi tumturaklı iddialar ortaya atılmadı değil ama MHP ve Bahçeli bağlantısı netleşmedi, o da olur bakarsınız, ben burada olmalı, yıllardır başka yayın organlarında fark edilmemiş iktidar seviciliğimi parlatmalıydım. Çünkü gazetede kalanlarda iş yok. Bir suskunluk, bir şaşkınlık. Bir kalmak mı zor, gitmek mi havası. El âleme, niye gideyim canım, 20 yıldır buradayım, biz neler gördük diyememeler. “Yazdıklarım yazacaklarımın teminatıdır” diye göğsünü gerememeler. Halbuki ben öyle mi? Sanki bana hakaret ediliyormuş gibi heyheylenmeler. Huyum kurusun, sokakta bile her kavgaya karışır, dayak yiyenle itilir kakılırım. Gerçi en son tazminatsız atıldığım gazete de benim ne kadar AKP’li, ne kadar neonasyonal milliyetçi, kızıl elmacı, yeşil domatesçi olduğumu yeterince değerlendirememiş, anamuhalefet partisine olan eleştirilerimi bile görmezlikten gelmiş ve kapıya koymuştu ama burada elimden geleni yapacağım. Bir zamanların anayasa hukukçusu olmaya niyetli idealist öğretim üyesiyken üniversiteden de atılmasaydım şimdiki Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi’ni belki anlayıp yararları hakkında dizi bile yapabilirdim, ama gayret edeceğim.
“Ne diyor bu kadın yahu” dediğinizi duyar gibiyim. Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliğinden sonra malum çevrelerden kopan yaygara o kadar haksız ve yüksek volümdeydi ki ben de tartışmaya dahil olmuş, gazetede kalanları savunuyordum. “Yoksa kendine yer mi arıyor” suçlaması başlayınca, sus dedim sus, ama o soruyor bu soruyor, susamıyorum! Ve ardından hiç beklemediğim anda gelen o davet, “Yönetim Kurulu’nun oybirliğiyle sizi aramızda görmek istiyoruz, Cumhuriyet’te yazar mısınız?”
Bu benim için bıraktığım iş yerine bulduğum başka bir iş değil, bu bir görev. Bu Cumhuriyet’e omuz verme, özgür ve bağımsız medyayı ayakta tutma, okurla gazeteyi tekrar barıştırma, güven duymasını sağlama görevi, nihayet söylemek istediğini satır aralarında kamufle etmeden yazabilme yeri!
Şimdi de beni lime lime edecekler ama ben pabuç bırakmam deyip döşendim; fakat hayret, şimdiye kadar sosyal medyadaki birkaç paralı asker dışında kimseden de tepki almadım? Tam tersine, kimler kimler kutluyor? Olsun, ben yine de gardımı alıp yazıyı yayımlamaktan vazgeçmedim! En önemlisi, burada ironi yaptığım zaman anlayacak, satır aralarını okuyacak, canımı yaktıkları zaman benim için ağlayacak, her rastladıklarında “Siz Cumhuriyet’te yazmalısınız, biz sizi sadece internetten okuyoruz” diyen bir okurla buluşacak olmak. Ve ben her seferinde “Gazeteciler gitmez ki, çağrılır” derdim. Göreve çağırdılar geldim. Yazılarımın içeriğine karışmayın, yeter dedim. Zaten öyle yapacaklarını bilmesem de gelmem. İnternette yazmaya devam ederim. Ama bir gazetede, kâğıtta yazmam niye gerekli biliyor musunuz? Beni dört duvarların arasında okuyan, yazı günümü, özgürlüklerini bekledikleri gibi bekleyen çok okurum var. Onlar için, dışarıdan gelen bir umut, bir selam, onların sesi olmam. Onların interneti yok ama gazete satın alma hakkı var. Ve ben onlara da ulaşmak istiyorum. Ve işte, bütün bunlar için, bir gazetecinin hayalindeki yerde, nihayet buradayım. Sonunda kavuştuk!"