Sanatlar arasındaki yerini gün geçtikçe sağlamlaştıran sinemaya ilişkin teorik çalışmalar durmadan artıyor. Doç Dr. Yavuz Adugit, Doruk Yayınları tarafından yayımlanan, Görünmez Olana Bakmak: Arzu, Aşk ve Keyif Ekseninde Zeki Demirkubuz Sinemasını Seyretmek adlı kitabıyla bu çalışmalara yeni ve önemli bir katkıda bulunuyor.
Görünmez Olana Bakmak, klasik bir sinema teorisi ya da film incelemesi kitabından fazlasıdır. Zira sadece estetikten yardım alarak sinema sanatının inceliklerini tartışmıyor, aynı zamanda felsefe ve psikanalizden yardım alarak ahlak ile etik, politika ile ideoloji, istek ile arzu, aşk ile sevgi, simgesel yapı ile keyif, cinsiyet ile cinsellik sorunlarını oldukça geniş bir perspektiften ele alıyor.
Adugit'e düşünce serüveninde, güncel sinematografik tartışmaları belirleyen iki temel sorun olan "sinemanın estetik doğası" ve "yaygın ideolojiyle ilişkisi" konusunda zengin birer kaynak olan Zeki Demirkubuz filmleri eşlik ediyor. Böylece, felsefe ve psikanaliz insan dünyasının sorunlarının teorik sınırlarını çizerken, estetik ve sinema bu sorunların yaşam içindeki etkilerine ışık tutuyor. Ve elbette bütün bunlar Türkiye'nin kültürel ufku içinde olup bitiyor.
Kitap, psikanalitik çözümlemeleri, felsefi soruşturmaları ve estetik kuralları film karakterlerinin deneyimleriyle harmanlayıp bilgiyle yaşama bakarken, adeta yaşamı bilginin değeri için bir kanıta dönüştürüyor. Haliyle okuyucuyu, Tülay, Halet, Uğur, Bekir, Zagor, Nilgün, Harun gibi teoriden bihaber karakterlerin pratik mecrası ile Platon, Aristoteles, Kant, Nietzsche, Marx, Sartre, Freud, Lacan, Shakespeare, Dostoyevski, Marcel Proust gibi düşünür ve sanatçıların teorik mecrası arasında mekik dokumaya zorluyor.
Görünmez Olana Bakmak, yaşayanın deneyimlerini, sanatçının gözlerini, düşünürün aklını bir araya getirerek, gerçeğin üstündeki örtüyü kaldırmayı denemektedir.
Tanıtımdan:
"Kimsenin yaşamı yalnızca onun düşünce ve eylemleri aracılığıyla kurulmadığından, kimse varoluşunun mutlak hâkimi değildir. Dünya, yaşamın ve varoluşun tek kralı olma konusunda hevesi kursağında kalmış insanlardan kurulu bir krallıktır. Var olmanın ontik mahiyetinden gelen bu zorunluluk öznel eksikliğe yorulamaz. Hiçbir ihtilafa mahal vermeyen bu sahih hakikati çok uzun zaman önce keşfeden Shakespeare'e hak ettiği armağanı, onu 'insanı icat eden' şahıs olarak tanıtan Harold Bloom takdim etmiştir. İnsan ve yaşam… İcat edilmiş insanın nihai meşguliyeti yaşam inşa etmektir. Öyle ya, icada bir yer açmak gerekir, ona uygun bir yer… İşte bu icadın diğerlerinden farkı: Kendine ait yeri bizatihi kendisinin araması... Shakespeare’in sanatla yaptığı icat, kendine en uygun yeri ancak sanatla keşfedebilirdi. Böylece 'bilmek ya da bilmemek' ikilemini 'olmak ya da olmamak' ikileminin yerine ikame etmenin yolu açıldı. Tuzaklarla dolu, meşakkatli bu yol icada dokunmayı daim kılar; estetik dokunuş açısından eksiklikleri gidermenin yolu fazlalıkları ayıklamaktır. Sanatsal bilgeliğin arzusu, insanı, olamayacağı şey olma inancının cenderesinden kurtarıp, olabileceği şey olma hidayetine erdirmektir."