Ünlü şarkıcı Yaşar, Torium AVM’nin ramazan etkinliğinde hayranlarıyla bir araya geldi. Yaşar, bugünkü şarkıların hepsinin basit ve sığ olduğunu söylerken "90'larda çok çok iyi şarkılar yapılıyordu. Teknik ekipmanların eksikliğinden dolayı belki çok iyi aranjmanlar, sound’lar yapılamıyordu. 90’lardaki samimiyet bugünküne beş çekerdi" dedi.
Yaşar'ın Habertürk'ten Serpil Bayar'a verdiği söyleşi şöyle:
Müzik aşkı nasıl doğdu. Müziğe karşı olan ilginizi nasıl keşfettiniz?
Lise çağında başladı bu ilgi. Okul orkestrasına girdim. Sonra müzik kariyerim şekillenmeye başladı. Müziğe olan ilgimi keşfetmemde ailemin de etkisi vardır. Mesela dayımın plakları beni çok etkilemiştir. Radio One diye bir frekans vardı. Kendime anten yapıp onu dinlerdim, şarkı söylerdim. Bunların çok etkisi oldu. Çevremde müzikle ilgilenen çok insan vardı onlara da çok özendim.
İlk olarak Moda Hanbar adlı mekânda sahne almışsınız. O günlerin sizde yarattığı izler neler?
O günlerde çok saf duygularla işler yapılıyordu, işin içine hiç ticari boyut girmiyordu. O zamanları hâlâ sevgiyle anarım, dostluklarım devam eder. O mekânda mahalli olarak isim yapmaya başladık, sonra ilerledi. İlk harçlığımızı kazanmaya başladığımız mekândı. O günleri ticaretten uzak, farklı, temiz günler olarak anıyorum. Bende yeri farklıdır.
“Çok yakışıklı olmasam da gitarımla her istediğim kızı elde edebildim” demişsiniz. Yaşar çapkın bir adam mıydı gençken?
Evet. Bekârken daha hızlıydım.
Müzikle aranızda böyle derin bir bağ varken neden konservatuvar değil de işletme okuyup bir de uluslararası finans dalında yüksek lisans yaptınız?
O zamanlar bu işe hobi gözüyle mi bakıyordunuz? Adana’da konservatuvar yoktu. ÖSS sınavıyla birlikte yetenek sınavına da önceden hazırlanmak gerekiyordu. Yetenek sınavına ciddi bir çalışmayla hazırlanabilecek bir ortamım, imkânım yoktu. Belki biraz da hobi olarak bakıyordum diyebiliriz. Çünkü geleceğini tam bilmediğimiz bir iş. O zamanda müziğe olan sevgimin ne kadar büyük olduğunu tam kestiremiyordum.
Şiire de düşkünsünüz hatta şiir kitaplarınız var. Bir gün hayatınızı kaleme alıp bir kitap yazmak ister misiniz?
Nehir röportaj tarzında bir çalışma yapalım diye bir arkadaşımla oturup konuştuk. Ama o Ankara’da ben İstanbul’da oturuyorum. Bir araya gelmek de zor olunca bir türlü bitiremiyoruz hâlâ çocukluğumdayız. Yani böyle bir çalışma var, sadece ne zaman biter belli değil.
Hayranı olduğunuz şairler kimler?
Cemal Süreya’yla başlayıp Edip Cansever ve Turgut Uyar’la devam eder.
Her şarkınızın bir hikâyesi, yaşanmışlığı var mı? ‘Kuşlar’ şarkısını merak ediyorum mesela. Tabii, her şarkının var. Kuşlar 4 ayrı şarkının içinden çıkan, yazılması 7-8 sene süren bir şarkı. Ayrı ayrı zamanlarda ayrı ayrı şeyler yazdım. Askerdeyken çok vakit vardı ben de bir şeyler karalardım hiçbir şeyi de atmam arşivciyimdir biraz. Nakaratını da askerdeyken buldum. Onu bulunca o ayrı parçaları birleştirecek formülü de bulmuş oldum. Dönünce de birleştirdik bu parçaları çok güzel bir şarkı çıktı ve herkesçe çok sevildi.
Evlilik ve babalık kariyerinizi nasıl etkiledi?
Evlilik hayatımı daha düzenli hale getirdi. Oğlum Krem’le doğmasıyla şansımız açıldı, bize bereketli geldi. Ama evin içinde bir çocuk büyütmek, hiçbir anını kaçırmamaya çalışmak çok zor. Onun uyku saatleri benim çalışma saatlerim oluyor. Ben de çalışmak yerine uyumayı tercih ediyorum. Artık çok geç saatlere kadar oturamıyorum. Bu yüzden üretimim düştü. Hani derler ya “Evlendikten sonra şarkı yazamıyor bu adam/kadın” bu sebepten olabilir. Çocuk varsa ona fazlaca vakit ayırıyorsunuz, önceliğiniz çocuğunuz oluyor. Haliyle üretim geriye düşebiliyor. Yine de istenildiği zaman ikisi bir arada yürütülebiliyor
Çocuğunuzun şarkıcı olmasını ister misiniz?
Gerçekten istemem. Ben çok zorluklarını, sıkıntılarını çektim bu mesleğin. 20 senedir çalışıyorum bu işin lüksüne bir türlü erişemedim. Lüks derken de mal anlamındaki, ekonomideki lüks değil Oscar Wilde’nin “Bana lükslerimi verin, gereksinimlerim olmadan da yaşarım” sözündeki lüks bahsettiğim.
90’lı yıllara damgasını vuran sanatçılar pek ortalarda görünmüyor. Neden böyle? Bir işle uzun zaman uğraşıldığında bıkkınlık olabilir. Bir de bu meslekte yıpranma payı çok yüksek. Ama ben hep böyle yaşamayı tercih ettim. Medyada görünmesem de hâlâ aktifim, konserler veriyorum ve çalışmalara devam ediyorum.
Şu anki yapılan şarkılarla, sektörle 90’ları kıyaslarsanız ne söylersiniz?
90’larda çok çok iyi şarkılar yapılıyordu. Teknik ekipmanların eksikliğinden dolayı belki çok iyi aranjmanlar, sound’lar yapılamıyordu. Ama 90’lardaki samimiyet bugünküne beş çekerdi. Bugünkü şarkıların hepsi teknik ve duygusal anlamda çok basit, derinlik anlamında da sığ şarkılar.
Türkiye’de müziğe, sanatçıya verilen değeri yeterli buluyor musunuz?
Hayır, kesinlikle bulmuyorum. Kişilere yaşları ve tecrübeleri ilerledikçe daha fazla değer verilmeli. Bugün yüzümüz Amerika’ya, Avrupa’ya dönük. Orada en kalabalık konser 60 yaşına gelen bir sanatçının konseri olabilirken, bizde 60 yaşındaki bir sanatçıya “Daha emekli olmadınız mı?”, “Daha ölmedi mi?” diye konuşulur. Onların dizilerini, reklamlarını, senaryolarını, yarışmalarını alıyoruz. Bu yönlerini hiç örnek almıyoruz.
Hayatınızdaki en büyük pişmanlık nedir?
Bu işe başlamam benim için hem pişmanlık hem de sevinç.
Sizi en çok etkileyen olay?
Babamı küçük yaşta kaybetmem. 15 yaşındaydım, tam olgunluğa geçiş zamanımdı. O yüzden çok etkilendim.
Vazgeçilmezleriniz neler? Olmazsa olmazım dediğiniz şeyler neler?
Sanat, felsefe, mumlar ve en çok da rahatım.
Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
İşinde çok ciddi, yaşamında esprili ve rahat biri.
Normalde ne tarz müzik dinlersiniz?
Son dönemde çok hafif, akustik sound’lu, sözsüz müzikler dinliyorum.
Evde de şarkılarındaki kadar romantik misiniz?
Hayır, evde romantik değilim.