Medya

Yangında çocuğunu kaybeden baba: "Yurt Süleymancılar tarikatına ait" dedim, "Öyle deme" diye uyarıldım

"Ana korkuyorum, oradan oraya yalnız varamıyorum"

02 Aralık 2016 12:51

Cumhuriyet yazarı Çiğdem Toker, Adana'da 10'u öğrenci, 1'i eğitmen ve 1'i çocuk 12 kişinin hayatını kaybettiği yurt faciasıyla ilgili olarak "kızı Zeliha’nın cenazesini almaya gelen Mustafa Avcı’nın BBCTürkçe’den Selin Girit’e neler söylediğini çok az kişi izleyebildi. Mustafa Avcı, işsizmiş. Kameraların önünde yurdun Süleymancılar tarikatına ait olduğunu söylediğinde 'Öyle deme' diye uyarıldığını söylüyor" dedi. 

Çiğdem Toker'in "‘Süleymancıların yurdu’ diyememek" başlığıyla yayımlanan (2 Aralık 2016) yazısı şöyle:

Süleymancılar tarikatının yurdunda yanarak can veren 12 yoksul kız çocuğu, artık toprağın altında. Sanki savaşırken ölmüşler, görev başında şehit olmuşlar gibi sanki, 13-14 yaşındaki çocukların cenazelerini taşıyan ambulansların üzerine Türk bayrağı asılıydı. 
Devlet erkânının katılacağı törene sahte bir saygıyla hazır hale getirilen o küçük cenazelerin, yangın gecesi ambulanstan nasıl saygısızca indirildiğinin görüntülerini de izlemiştik. Yoksul öğrencilere bulaşık yıkatan, gece kaçmasınlar diye kapı kolunu çıkaran zihniyet, değersiz bir eşya gibi çıkarıp çıkarıp atıyordu ambulanstan o çocukların cenazelerini.

***

Medya bu ülkede devşirildi ve susturuldu. Silivri Cezaevi’nde 28 gündür tutuklu yayın danışmanımız Kadri Gürsel’in deyişiyle “ana akım enkazı” televizyonların ise gerçekleri filtrelemeden aktarmaya cesareti yok. 
Milyonlarca insanın da sosyal medyayla bağı bulunmuyor. 
O yüzden, kızı Zeliha’nın cenazesini almaya gelen Mustafa Avcı’nın BBCTürkçe’den Selin Girit’e neler söylediğini çok az kişi izleyebildi.

‘O yurda gönülsüz gittiler’ 
Mustafa Avcı, işsizmiş. Kameraların önünde yurdun Süleymancılar tarikatına ait olduğunu söylediğinde “Öyle deme” diye uyarıldığını söylüyor. 
Kızını aslında o yurda kaydettirmeyi hiç istememiş. Ancak devlet yurdu yıkıldığı ve evinin de okulun bulunduğu Aladağ’a 35 km mesafede olması nedeniyle mecbur kaldığını anlatıyor: 
“Hocalar bize çocuklarınızı buraya verin, biz burada onlara iyi bakarız dediler. Yoksa çocukların da isteği yoktu. Gönülsüz gitti çocuklar oraya. Bizim de gönlümüz yok. Ama çaresiz kaldık. Bu yüzden çocuklarımız orada yandı.” 
Aynı yangında can veren Bahtınur’un annesi Cemile, kızlarının bu yurda yazdırılması için ziyaret edildiğini, ikna edilmeye çalışıldığını anlatıyor:
“Eve geldiler, yalvardılar, iyi bakarız dediler.”

‘Ana korkuyorum’ 
Şu sözler de velilerin: 
“Orada ikisi bir koyun koyuna yatmışlar. Bana anlattı çocuk orada korktuğunu. Ana korkuyorum, oradan oraya yalnız varamıyorum diyordu.” 
BBC röportajında, velilerin anlatımına göre Aladağ İlçe Milli Eğitim Müdürü, “Ben de bu yurtlarda okudum” diyerek ikna etmiş. 
Çocukların çaresizlikten gönülsüz gittiği, geceleri korktuğu, bulaşık yıkadığı o yurt gibi yüzlerce, binlerce yurdun faal olduğu bu ülkede Başbakan Yardımcısı, ruhsatın izinlerin tamam olduğunu söyledi. 
Milli Eğitim Bakanı biraz daha özen göstermek gerektiğinden dem vurdu. 
Bu kadar: Biraz daha özen.... 
Köy okullarının kapatıldığı, devletin sorumluluğu altında olması gereken yurtların yıkıldığı, yoksul ailelerin çocukları tarikat yurtlarına teslim etmek zorunda kaldığı bir iktidarın kabine üyesi olacaksınız ve “biraz daha özen”den başka diyecek bir cümleniz olmayacak. 
Asli görevlerinizi; emanetiniz altındaki çocukları korumak, barındırmak, sağlıklı bir ortamda eğitim almaları işini devrettiğiniz Süleymancılara nasıl da toz kondurmuyorsunuz. 
Kameralar önünde size kimsenin içinde Süleymancılar geçen bir soru soramayacağı, sorulsa dahi o kayıtların milyonların izleyebileceği hale gelemeyeceğinin özgüveniyle ne kadar rahat. 
Yoksul kız çocuklarının yanarak ölmeyeceği, bulaşık yıkamak zorunda kalmayacağı öğrenci yurtlarını yapamıyor olmak nasıl bir rahatlıktır? 
3. köprüsüyle, dünyanın en büyük havalimanıyla, “lüks otel” kalitesindeki hastaneleriyle, demiryolu taşımacılığıyla böbürlenen bir iktidarken özellikle? 
Nasıl?