Kültür-Sanat

Versus Tiyatro'dan Kanlı Düğün: Suç onda değil, bende de değil, kimde öyleyse?

"Çile, erkek iktidar toplumun içinde kadına biçilen misyonlardan biridir"

31 Mart 2017 17:07

* Berfîn F. Zenderlioğlu

“...Yeşil sana vurgunum yeşil
Yeşil rüzgar. Yeşil dallar
Denizdeki gemi
Ve dağdaki at...”

Lorca’nın ruhundan dökülen bu dizeler Okyay Göksu’nun gitarıyla ve canlı performansıyla etkileyici bir ezgiye dönüşmüş. Başlarken dilinize dolanan müzik,  yeşil imgesiyle oyunun sonunda da sizinle birlikte sahne dışına taşıyor. Yeşilin ve toprağın renginde bir örtüyle kaplı sahne, şiirdeki yeşilin tonlarının bir yansıması gibi, biraz çorak, biraz bereketli, biraz da huzursuz edici. Toprak, gücün sembolüdür ayrıca. Ne kadar çoksa, o kadar söz hakkın vardır; ne kadar azsa, o kadar da görünmezsindir, kapının dışına itilirsin. Tıpkı Kanlı Düğün’deki Leonardo gibi. Aşkına sahip çıkamazsın ve sevdiğin kadının kuzeniyle evlenmek durumunda kalırsın.

Evlenmek, ataerkil toplumlarda üremenin ve çoğalmanın göstergesi. Yaşadığın toplumda aile olmak, hiçbir şey olarak görülmeyen seni, bir “statü” sahibi yapar. İspanyol edebiyatının kalemi güçlü şairi, oyun yazarı, ressam, piyanist ve aynı zamanda besteci olan F. G. Lorca, ardında sayısız güzel şiirler ve oyunlar bırakmıştır. İspanya iç savaşının başladığı Franco döneminde, milliyetçiler -Franco’nun adamları- tarafından genç yaşında öldürülmüştür. Ölüm, aşk, tutku, yasa ve insan doğası bu oyunun ana başlıklarını oluşturur. Acının, özgürlüğün ve başkaldırının haykırışı dansta, Flamenko’da dile gelir.

Sahne üzerinde acılı ve yasını devam ettiren bir anne görürüz. Kocasını ve oğlunu kan davası uğruna kaybetmiş ve bunların hepsi de küçücük bir bıçakla olmuştur. Sadece bir oğlu kalmıştır ve oğlu da kan davalı oldukları ailenin kızına aşıktır. Anne için oğlunun mutluluğu ve soyunun sürmesi ağır basar. İçi içini yese de, razı olur. Nişan olmuştur ve artık düğün gecesi yaklaşmaktadır. Leonardo aşık olduğu kadının evleneceğini öğrenince, içerisinde küllenen aşk yeniden alevlenir ve bu tutkunun peşine düşer. Her gece atını saatlerce koşturur ve sevdiği kadının penceresinin altında bekler. Düğün günü gelir çatar. Leonardo, gelini onunla kaçması için ikna etmeye çalışır. Gelin çaresizdir. Bir taraftan içerisinde bulunduğu gelenek, evlenmesi gerektiğini ve çocuk doğurmasını ona dayatırken, diğer taraftan arzuladığı erkek yeniden ona tutkularını hatırlatır. Trajik sonu bildikleri halde, kaçarlar. Ay izlerini belli ettirir, dilenci kadın dile gelir. Sonrası ölümdür onlar için. Gelin hem aşık olduğu adamı, hem de kocasını yitirir. Ardından kadınların ağıdı başlar...

Versus Tiyatro son dönemlerde klasik metinlere kattığı, yeni yorumlarla karşımıza çıkan guruplardan. Bu sezon Metin Balay rejisiyle sahne taşınan "Kanlı Düğün", yakaladığı şiirsel sahne dili ve Flamenko danslarıyla, metnin düşünsel alt yapısını iyi yorumlayan ve Lorca’ya selam çakan bir oyun olmuş. Lorca’nın şiirleri farklı sahnelerde oyuncular tarafından bazen ninni, bazen düğün alayının eğlencesini dile getiren, bazen de acının ezgisi olarak oyuncular tarafından, canlı bir şekilde şarkıya dönüşüyor. Sahneler arası geçişler, değişen masa örtüsü ve ışık oyunlarıyla yaratılan atmosfer, göstermeci bir üslupla alımlayıcısına sunuluyor. Metinde de yer alan metaforik öğeler, ay ışığı ve ölüm, Yüksel Aymaz’ın etkileyici ışık tasarımıyla sahnede görsel bir büyü yaratıyor. “Siyah” ve “beyaz”ın kızıl dolunay önündeki dansı, taraflar arasındaki çatışmayı, flamenkoyla iyice doruğa çıkaran sahnelerden. Yere serili olan örtü, sahneyi iç mekan ve dış mekan olarak ikiye ayırıyor. Örtü, ışık oyunlarıyla bazen tamamıyla toprak zemine dönüşürken bazen de kanlı bir gömleğin yerini alıyor. İmgelerden biri de çiledir. Erkek iktidar toplumun içinde kadına biçilen misyonlardan biridir de "çile"; evinde oturur örer, yazgısını bile bile örer, çilesini çeker. Her defasında yeniden söker ve döngü devam eder. Kaderini yaşar. Çekeceği acılar vardır. Elinde “çile”si vardır onun, kanlı çilesi.

Oyunun zikzaklı bir yapısı var, tempo bazen çok yükselirken bazen de düşüyor. İki erkeğin ay ışığında karşılaştıkları, birbirlerine bıçak çektikleri sahne; Leonardo ile Gelin kaçtıktan sonra, Gelin’in tutkularını haykırması,  oyunun vurucu sahnelerinden. Oyununun kostümleri, renk uyumu ve işlevselliği açısından başarılı. 1930’ların dönemine uygun olarak, Ceren Karahan tarafından tasarlanmış. Oyunun sahnelemedeki yorumu ve kurgusu her ne kadar seyircisini tatmin etse bile, oyuncuların oyun içerisinde eylemlerindeki geçiş ve ritim aksaklıkları, oyunun dramatik yapısının gerçekliğini de zayıflatan unsurlardan. Lonardo’nun kayınvalidesinin, onların ilk karşılaşmalarında bizi sürece hazırlamadan  birdenbire öfkeyle ona bağırması. Kadın oyuncuların erkeklerle birlikte şarkı söyledikleri sahnelerde seslerinin düşük olması. Damat ve Leonardo’nun birbirlerine bıçak çektikleri sahnede ikisinin de aynı anda yere düşüp, hareketsiz kalmaları. Hizmetçi kadın ile Gelin arasındaki didişmede yere saçılan eşyalar; Gelin’in başındaki çiçekli tacı yere fırlatması gibi. Oyunun içerisindeki gerçeklik algısı ile değil de ezbere bir refleksle oynanıyordu.

"Toplumsal baskılara karşı aşk ve tutkunun direnişini öne çıkartmayı ve Lorca'ya da bir saygı duruşunda bulunmayı amaçlayan Versus yorumu, derin gerçeğin ancak şiirsel bir dille ortaya çıkarılabileceğini savunuyor.” Gruba ait bu cümleler ışığında, şiirsel bir dilin hakim olduğu oyunda performanslarla ilgili bir takım sorunlar giderilirse, estetik çıtası yüksek bir “Kanlı Düğün” seyircisini bekliyor olacak. İnsan kaderine yazgılıdır ama buna isyan etmek ve başkaldırmak da insanın “yazgı”sıdır. Bu oyunda geleneksel yapının içerisindeki iki tutkulu aşığın başkaldırısını ve trajedisini görüyoruz. Peki o zaman annenin kadınlara haykırdığı gibi “Suç onda değil, bende de değil. Kimde öyleyse?"


* Berfin F. Zenderlioğlu, Şermola Performans tiyatro gurubunun kurucularından, İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji mezunu