Hürriyet'te gastronomi yazarı ve TV programcısı Vedat Milor, "Damak zevkinin gelişmesi binlerce tuzakla dolu. Bir kere insan bir şeyin iyisine alışınca kötüsünü yiyemiyor. Ben bir zamanlar bakkallarda satılan en ucuz çikolatalardan zevk alırdım. Şimdi yiyemiyorum. Kahve içerken, belki sade içtiğim için, yanında bir parça çikolata ya da tek bir lokum seviyorum. Genelde bulamadığım için de mutsuz oluyorum. Halbuki eskiden her çikolata beni mutlu etmeye yeterdi." değerlendirmesini yaptı. Milor, "Tüm bu örnekler elbette şaka... Kimseye bağırmadım, kederimden hastalanmadım ve masaya yumruk" dedi. Esprili bir dille yazısını kaleme aldı.
"Tüm bu örnekler elbette şaka... Kimseye bağırmadım, kederimden hastalanmadım ve masaya yumruk diyen Milor espri bir dille kaleme aldığı yazısında, "Daha da kötüsü merak... Gene kendimden örnek vereyim... Eskiden bizim sıradan kültür mantarını ayıla bayıla yerdim. Balık buğulamada mesela, hiç rahatsız etmezdi. Sonra yaban mantarlarına alıştım, kültür mantarına ciddi tepki vermeye başladım. Gittiğim bir lokantada balık buğulamada kültür mantarı kullanmışlardı, 'Bu neee…' diye öyle bir haykırdım ki garson 'Abi fare mi çıktı?' diye sordu. Şimdi yaban mantarı bulamadığımda mutsuzum. Örneğin tam bu sıralar kuzugöbeği zamanı ve yaşadığım yerde bulamadığım için suratım asık. Bir de yeni ve farklı mantarlara merak sardım. Örneğin Japon matsutake. Mutlaka Japonya’ya gidip o sabah dağdan toplanmış olanını yemek istiyorum. Tartufi veya ‘pico magnatum’ (beyaz trüf) merakımsa tam bir saplantı... Geçen kasımda Alba’ya gidemediğim için kederimden hastalandım. ABD’ye gelen tartufi’lerden sipariş ettim ama kaliteyi yeterli bulmayınca sinir krizi geçirip masaya yumruğumu vurdum ve canım yandı" ifadesini kullandı.
Milor şunları kaydetti:
"Tüm bu örnekler elbette şaka... Kimseye bağırmadım, kederimden hastalanmadım ve masaya yumruk atmadım. Ama belli bir standarda alışınca bir malzeme veya yemeğin iyisini bulamadığımda mutsuz olduğum doğru. İnsan, damak zevki geliştikçe daha seçici oluyor. Daha seçici oldukça da beklentileri artıyor. Beklentiler karşılanmadığındaysa kendini iyi hissetmiyor.
Peki aksi olsaydı, yani damağımı geliştirmesem ne olurdu? Daha mutlu mu olurdum, mutsuz mu? Düşündüm bunu. Kulak yetimden örnek vereyim. İşitme de damak gibi bir duyu. Bir yandan Allah vergisi, bir yandan da geliştirmek kendi elinde. Bana Allah iyi kulak vermemiş... Notaları ayırt etmekte zorlanıyorum. Sonradan da geliştirmedim. Ders almadım, bir müzik aleti çalmayı öğrenmedim. Ama müziğe düşkünüm. Keyif alıyorum. Damak zevki sıradan bir insanın yemekten aldığı keyif kadar... Kulağı keskin ve müzik bilgisi olan arkadaşlarım gibi aldığım hazzı zirveye çıkarıp nirvanaya ulaşamıyorum.
Bilmem hangisi iyi? Bir şeyden devamlı belli bir zevk almak m; bazen hayal kırıklığına uğramak pahasına zaman zaman inanılmaz derecede haz almak mı? İkincisi diyorsanız, haftaya konuya devam edip damak zevkini geliştirmek için neler yapılabilir tartışalım..."