Sabah Başyazarı Mehmet Barlas, “Beşşar Esad'ın kalması veya gitmesi Türkiye'nin değil, bahtsız Suriye halkının meselesidir” dedi. Barlas, yazısında “Bizim önceliğimiz bütünlüğümüzü ve güvenliğimizi korumak ve asla birtakım süper güçlerin çekişmelerinde ve gizli pazarlıklarında taraf olmamaktır” ifadelerine yer verdi. Sabah Başyazarı, Suriye’de iç savaşın başladığı 2011’den bu yana kaleme aldığı birçok yazıda Türkiye’nin Ortadoğu’da tarafsız politikalar üretmesini savunan siyasi muhalefeti ve toplumsal kesimleri eleştirmişti.
Barlas, 30 Ağustos 2012’de yayımlanan yazısında Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın halkını tehdit olarak gördüğünü ve bunun genlerindeki bir bilgiden kaynaklandığını öne sürmüştü. Barlas, “Acaba kendi halkını ve halkın eğilimlerini, geleneklerini, inançlarını ‘Tehdit’ olarak görmek şeklindeki genlere yerleşmiş bilgi, Türkiye'de hâlâ bazı siyasal bilinçlerde var mı? Örneğin bazıları ‘Esad yaptıklarında haklıdır, Türkiye'nin Suriye'de olup bitenlere seyirci kalması gerekirdi’ diyorlar mı?” diye sormuştu.
Mehmet Barlas, 5 Eylül 2013’teki yazısında Türkiye’nin dış politikası nedeniyle uluslararası toplumda yalnızlaştığı savunan muhalefeti eleştirerek “Suriye'de çoluk çocuk öldürülenler kimin umurunda? Onların öldürülmelerinin değil, hangi silahla öldürülmelerinin uluslararası hukuka uygun olduğu tartışılmıyor mu? İç siyasetimizdeki Beşar-severler de, Türkiye Suriye'deki katliama veya Mısır'daki darbeye tepki gösterdiği için ‘Dünyada yalnız kaldık’ diyerek feryat etmiyorlar mı?” demişti.
Barlas, 15 Eylül 2015’te yayımlanan yazısında “Mesela bazı siyasi partiler sırf Erdoğan'a karşı olmak için Suriye'nin Esad'ının yanında olmayı, ABD'ye de uyumlu olduklarını kanıtlamak için sergiliyorlarsa... Belli ki bunlar Başkan Obama'nın özel temsilcisi General John Allen'in önceki gün BBC'ye verdiği demeçte ‘Hem IŞİD yenilmeli, hem de Suriye'nin Esad'ı gitmelidir’ dediğini duymamışlardır. Onlar hâlâ ABD'nin Esad'a ‘Vatandaşlarını zehirli gazla değil de normal bombalarla öldür’ dediği dönemi yaşamaktadırlar” ifadelerine yer vermişti.
Barlas’ın, Suriye’de iç savaşın başladığı 2011’den bu yana ilk kez “Türkiye, Suriye’de tarafsız olmalıdır” tezini savunduğu, “Suriye kaosu’ Türkiye’nin değil bahtsız Suriye halkının sorunudur” başlıklı yazışı şöyle:
Rusya'nın da aktif olarak işe karışmasıyla daha kaotik bir sorunlar yumağına dönüşen Suriye ve genel olarak Ortadoğu, ilk bakışta yeni bir Soğuk Savaş'ın sahnelendiği coğrafya görünümünde.
Bu bölgedeki garip ittifaklara ve yol ayrımlarına defalarca tanık olduğumuz için son gelişmeleri şaşkınlıkla karşılamıyoruz.
Putin'in Rusya'yı eski Sovyetler Birliği konumunda dünya siyaset sahnesine sokmasının pek mümkün olmadığını da görebiliyoruz.
Yeni rekabetler
Bir başka açıdan bakıldığında Ortadoğu'da eskisi gibi Moskova-
Washington ideolojik rekabeti değil, İran'la Suudi Arabistan arasındaki mezhep kavgası daha ağırlıklı bir gerginlik konusu... Bu arada İsrail'in var olma savaşının yansımaları da, şu ya da bu şekilde Ortadoğu'yu etkiliyor.
Kendi sınırları dışındaki bir iç savaşa taraf olmak kararı alan Putin'in, bunu defalarca yapan ve her gittiği ülkeyi kaosa sokan Amerika'nın yaşadıklarından ve yaşattıklarından ders almamış olması mümkün değildir.
Ukrayna sonrası
Ama anlaşılan o ki, Putin Ukrayna serüveni sonunda Rus ekonomisini krize sokan girişimini, bir yerde kendi kamuoyuna Suriye serüveni ile unutturmak çabasında...
ABD ile Avrupa'nın Ukrayna nedeniyle Rusya'ya diz çöktürmeyi hedefleyen ambargoları, şimdi Suriye'deki Rus askeri varlığı dolayısıyla, yeni bir pazarlığın konusu olabilir.
Kısacası Türkiye'nin dışında bulunduğu bir global çekişme söz konusu... Konu Beşşar Esad'ın geleceği değil, Rusya ile Batı arasındaki Ukrayna krizinin bir başka zemine kaymış olması konusudur.
Ankara ve Moskova
Burada Türkiye, Rusya ile düşmanca bir ilişki zeminine kaymaktan ve iradesi dışındaki çekişmelere taraf olmaktan kaçınmalıdır.
Beşşar Esad'ın kalması veya gitmesi Türkiye'nin değil, bahtsız Suriye halkının meselesidir... Dış politika da sabit söylemlerin ve ön şartların egemen olduğu bir alan değildir... PKK'yı hem "Terör örgütü" ilan eden hem de PKK'ya silah yardımı yapan müttefiklerimiz yok mu yani?
Taraf olmayalım
Kısacası Güney sınırlarımıza yapışık bölgelerde, kimin eli kimin cebinde bilemiyoruz...
Bizim önceliğimiz bütünlüğümüzü ve güvenliğimizi korumak ve asla birtakım süper güçlerin çekişmelerinde ve gizli pazarlıklarında taraf olmamaktır.
Rus uçaklarının Türkiye'nin hava sahasını ihlallerinde çok hassas olan NATO ve ABD keşke aynı hassasiyeti, bir NATO üyesi ülkeyi kana boğan PKK terörü için ve PKK'nın dış destekleri için de gösterebilselerdi...