Eğitim

Üniversiteler yüz yüze eğitime hazır mı?

"Bu süreçte, tek bir kişi trafından oluşturulan anlaşılamaz bir algoritma ile zorunlu dersler birbirleriyle çakışır hale geldi"

08 Ekim 2021 11:45

* Prof. Dr. Ali İzzet Tekcan
* Prof. Dr. Ayşe Gürel

* Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi

Türkiye’de üniversitelerin gerçekte ne kadar yalnız olduğu bu zor zamanlarda daha da gözle görülür hale geldi. Bu durum, Sayın Fatih Altaylı’nın 6 Eylül 2021 tarihli, yüz yüze eğitime dönüşü konu alan “Bakanlıktan karar, YÖK’den mugalata” başlıklı yazısında da çok güzel özetlenmişti [1]. O yazıdan iki gün sonra YÖK Başkanı Sayın Erol Özvar, Anadolu Ajansına verdiği mülakatta ve diğer basın duyurularında, YÖK’ün, Eylül sonundan itibaren başlayacak akademik yılda üniversitelerde yüz yüze eğitime geçişle ilgili yaptıkları hakkında bilgi verdi [2-7].

Bu beyanatlarda bir taraftan “üniversitelerimizde artık eğitim-öğretim yüz yüze yapılacak” kesinliğinde ifadeler kullanılırken diğer taraftan “…salgının seyrine, üniversitelerin kaynak ve gereksinimlerine göre yükseköğretim kurumlarımız tarafından gerektiğinde program özelinde yüz yüze ve çevrim içi eğitim öğretim yapılabilecektir” vurgusu ile üniversitelerde uygulama farklılığı olabileceği ifade edildi. Sağlık önlemlerine ilişkin olarak da maske, mesafe, havalandırma gibi genel tedbirler tekrar edildi. Bunları biraz daha ayrıntılandıran Ağustos 2021 tarihli iki rehber de 3 Eylül tarihli bir basın duyurusu ile YÖK web sayfasında yer aldı [8].

YÖK’ün pandeminin ilk yılını son derece başarılı geçirdiği söylenebilir. O dönemde oldukça hızlı ve etkili kararlar aldı, üniversite yönetimleri ile açık iletişim kanalları kurdu. Bir YÖK Yürütme Kurulu üyesinin son derece dirayetli, anlayışlı ve etkili süreç yönetimi sayesinde o dönemde çevrim içi eğitime geçiş, özellikle iyi yönetilen üniversitelerde eğitim-öğretim bağlamında az hasarla atlatıldı.

Şimdi, yüz yüze eğitime geçiş konusunda YÖK’ün çerçeve ilkeleri belirlemekle yetinerek, sorumluluğu üniversitelerin üst kurullarına bırakmaya devam etmesi, üniversitelerin kendi gereksinim ve anlayışlarına göre hareket etmelerini sağlayacak olumlu ve yerinde adımlar. Ancak, YÖK’ün yüz yüze eğitim kararını almakta geç kalması ve üniversiteleri serbest bırakırken bu kararla çelişen bazı sınırlar koyması bu geçişi olabileceğinden daha sorunlu hale getirdi.

YÖK geç mi kaldı?

Bildiğimiz kadarı ile YÖK’ün yüz yüze eğitime geçiş konusundaki ilk açıklaması, 15 Ağustos’ta, yani eğitim-öğretim yılının başlamasından yaklaşık altı hafta önce yaptığı bir paragraflık bir basın duyurusundan ibaret [4]. Açıklamadan yer alan “yüz yüze eğitime başlamak için gerekli çalışmalarımız yürütülmektedir” ifadesinde bahsedilen çalışmaların neler olduğu, kılavuz güncellemenin ötesinde nelerin yapıldığı, bu çalışmaların ne zaman başladığını bilmiyoruz. Üniversitelere yol gösterecek iki kılavuz da çok geç bir noktada (üniversiteler açılmadan sadece 1 ay önce) yayınlandı. Elbette, 15 Ağustos öncesinde yapılmış olanlar üniversite yönetimleri ile paylaşılmış, onlara karar olarak iletilmiş olabilir. Öyle ise de, bu kararların da YÖK tarafından daha geniş biçimde duyurulması bundan sonraki süreçte yol gösterici olacaktır.

Dünyanın herhangi bir seçkin üniversitesinde yüz yüze eğitime geçiş kararının, eğitim yılı başlamadan sadece bir ay öncesinden alınması pek düşünülemez. Türkiye’de yükseköğretim sistemini yönettiği düşünülen kurum olarak YÖK’ün de bir yandan uluslararası akademik camiada pandeminin bu döneminde yapılanları izlerken, bir yandan da ülkemizde bu yönde gitgide artmakta olan toplumsal talebin farkına varması ve yüz yüze eğitime geçiş için daha erken planlama yapıp, üniversitelere detaylı hazırlıkları için destekleyici ve yol gösterici olması beklenirdi.

Tabii, üniversitelerin de YÖK’ü beklemesine gerek yoktu. Dünyanın her yerinde üniversiteler, bilimsel verilere dayanarak kendi ülke ve üniversitelerindeki koşulları göz önüne alarak bazı öngörülerle yüz yüze veya karma eğitim için zamanında planlamalar yaptı. Örneğin, Sayın Özvar’ın yakından tanıdığı Harvard Üniversitesi Eylül’de tamamen yüzyüze eğitime ve kampüs hayatına başlayacağını altı ay önceden, Mart ayında duyurmuş. Türkiye’deki üniversitelerin yüz yüze eğitime geçiş için aldıkları Senato kararlarına bakarsanız, en köklü devlet üniversitelerinin bile bu kararlarını, YÖK duyurusundan sonra yani Ağustos sonu/Eylül başı aldıkları görülüyor [9-10]. Elbette, YÖK’ten karar gelmesini beklemeyen veya resmi kararı geç almakla birlikte yüz yüze eğitime geçiş simülasyonları yapıp önceden çok ciddi hazırlık yapan üniversitelerimiz var. Bu üniversitelerin somut plan ve çalışmalarının, örnek niteliğinde, YÖK tarafından derlenip üniversitelerin paydaşları ve kamuoyu ile paylaşılması geçiş sürecine verebileceği önemli bir katkı olurdu.

YÖK’ün %40 kuralı

YÖK, yüz yüze eğitim konusunda üniversiteleri serbest bırakır gibi görünürken, bir yandan da ısrarla % 40 kuralının uygulanmasını istemekte. Normal dünya şartlarında uygulanabilir olan ancak pandemi koşullarında – sağlık önlemleri ile bütünleşik olarak uygulanması gerektiğinden – gerçek bir kaos ortaya çıkarması muhtemel bu kuraldaki %40’ın neyi ifade ettiği de YÖK tarafından tam netleştirilemedi. Bazı beyanatlarda, bu oranın, bir üniversitedeki tüm derslerin en fazla %40’ının çevrim içi olabilmesi ya da her dersin en fazla %40’ının çevrim içi yapılabilmesi anlamına geldiği ifade edilirken [3], Ağustos’ta yayınlanan kılavuzda “bir programda yer alan ve mezuniyet için alınması gereken toplam AKTS kredisinin ya da öğrencinin alması gereken toplam ders sayısının %40’ı” (Madde 11) şeklinde tanımlanıyor [11]. Bu muğlak %40 kuralını uygulamaya çalışmak, hele pandemi koşullarında göz önüne alınması gereken fiziki kısıtlar ve sağlık önlemleri de düşünüldüğünde çok gerçekçi değil. Bu kural çerçevesinde karma eğitimin kotarılması, ancak çok önceden yapılmış bir dizi altyapı planlaması ve yatırımı ile mümkün olabilirdi. Yine çok geç kalınmış bir durum.

Özet olarak, YÖK’ün bu zorlu dönemde uygulanması çok zor olan yapay kurallarda ısrar etmeyip, üniversitelerin, kendi eğitim-öğretim süreçlerini, üniversite içi parametrelere göre özgürce planlayabilmelerine ve çevrim içi eğitim oranı konusunda üniversite senatolarının serbestçe karar alabilmelerine olanak tanıması en doğrusu olurdu. Zira, öğrencilere karşı birincil derecede sorumlu olan da YÖK değil, üniversiteler.

YÖK üniversitelerin ne kadar hazır olduğundan gerçekten haberdar mı?

Kamuoyu, üniversitelerin yüz yüze eğitime ne denli hazır olduğunu bilmese de, YÖK’ün bilmesi gerekir. Ancak bunun hiç de böyle olmadığını, YÖK Başkanı’nın 26 Ağustos’ta İstanbul’daki üniversite rektörleri ile yaptığı toplantıda söyledikleri açıkça ortaya koyuyor. Burada Sayın Özvar üniversitelerde “…derslikler, kantinler, kütüphaneler ve diğer sosyal toplanma ortamlarının elden geçirilip öğretime hazır hale getirildiğini, üniversite yönetimlerinin öğrenci sayısı ve alt yapılarına göre risk değerlendirmelerini ve programlarını yaptığını…” söylemiş [5]. 2 Eylül tarihli bir habere göre de “Üniversitelerimiz şu anda hangi derslerini yüzyüze, hangi derslerini online yapacağını belirlemiştir” şeklinde beyanat vermiş [6]. Anlaşılan, Sayın Başkan’a giden bilgi akışında sorun var çünkü yüz yüze eğitime hazırlık açısından durumunu çok iyi bildiğimiz, son dokuz ayda YÖK’ün de açık desteğine sahip iki rektör tarafından yönetilmiş Boğaziçi Ünivesitesi’ne baktığımızda durumun söylendiği gibi olmadığı hemen görülebilir.

Boğaziçi Üniversitesi’nde Sayın Özvar’ın sözünü ettiği gibi elden geçirilen ve koşulları iyileştirilen derslik, kantin, kütüphane ve sosyal ortam mevcut değil. En azından öğretim üyeleri olarak bizler, bu süre içinde atanan iki rektör döneminde çevrim içi veya yüz yüze eğitim konusunda kayda değer bir iyileştirme ve hazırlık yapıldığını gözlemlemedik. Karma eğitim için gerekli olan teknolojik altyapı bağlamında pandeminin ilk dönemlerinde 2020 yılı içinde yapılmış çalışmaların üzerine eklenen bir şey yok.

Bir başka basın duyurusuna göre Sayın Özvar pandemi ortamında üniversitelerin bir diğer görevinin “eğitim-öğretim süreçlerini kaliteden ödün vermeden, deyim yerindeyse bir kalite vizyonu ile takip etmek…” olduğunu da söylemiş [7]. Yine Boğaziçi’ne bakalım:

Sayın Özvar’ın söylediklerinin tersine, üniversite tarihinde ilk kez, derslerin başladığı güne kadar bile netleşmemiş, tartışılan ders programları (saatler, derslikler, yöntem) vardı. Bölümlerin, pandemi dönemi koşullarını göz önüne alarak, uzunca bir süre önce hazırladığı ders programları, bir rektör yardımcısı tarafından birimlerden giden tüm talep, rica ve uyarılara rağmen eğitimin başlamasına bir hafta kala hallaç pamuğu gibi atılarak YÖK’ün isteklerine uygun bir program haline getirilmeye çalışıldı.

Bu süreçte, tek bir kişi trafından oluşturulan anlaşılamaz bir algoritma ile zorunlu dersler birbirleriyle çakışır hale geldi; akşam 19:00 sonrasına dersler konuldu; yüksek sayıda öğrencisi olan bazı derslerin birçok saati, mesafe ve havalandırma kurallarına uygun büyüklükte yeterli sınıf olmamasına rağmen yüz yüze olacak şekilde değiştirildi; bölümlerin görece az sayıda öğrenci ile yüz yüze yapılmasını planladığı birçok ders çevrim içine dönüştürüldü.

Eğitim-öğretimin başladığı şu günlerde hala bazı belirsizlikler devam ediyor. Sınıf ortamı ve gerekli teknolojik altyapı konusunda dokuz aydır bir yatırım yapılmadığından, gerçek bir karma eğitimin yakın zamanda başlaması da pek mümkün gözükmüyor.

Bunun da ötesinde bu akademik kararları alması gereken Üniversite Senatosu tamamen sürecin dışında bırakıldı. Tüm akademik kararlar tek bir rektör yardımcısı tarafından alındı. Kastedilen “kalite vizyonu” bu olmasa gerek.

Eğitim kalitesini bir yana bırakın, günlük ölüm sayısının 200’ün, vaka sayısının 25000’in üzerinde seyrettiği, Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca’nın yeni vakaların yarısından fazlasının 30 yaş altı bireyler olduğunu söylediği bir ortamda yüz yüze eğitime geçiş çalışmalarının bu denli ciddiyetsiz yapılıyor olmasının sorumluluğunu kim alacak? Eminiz Sayın Özvar, Boğaziçi Üniversitesi gibi Türkiye’nin en gözde üniversitelerinden birinin maruz bırakıldığı bu karmaşaya dair doğru bilgilendirilse, beyanatlarında, üniversitelerde hazırlıkların tamamlandığını ve tüm tedbirlerin alındığını bu kadar kesin ifadelerle söylemeyi tercih etmezdi.

Açıkçası, geri kalan 206 üniversitenin hepsinin de Sayın YÖK Başkanı’nın ifade ettiği ölçüde hazırlıklı olması pek mümkün görünmüyor. Üniversitelerin hazırlık durumunu nesnel olarak değerlendirebilmek için, üniversitelerin sözü edilen “öğrenci sayısı ve alt yapılarına göre” yaptıkları risk değerlendirmelerini açık biçimde paylaşmaları iyi bir başlangıç olabilir.

Bir buçuk yıldır yaşadığımız pandemi dönemi sürerken, tüm üniversitelerde öğrenci ve öğretim elemanlarının bir an önce yüz yüze eğitime geçmek, kampüslerinde, ofislerinde, sınıflarında, yurtlarında olmak istediği çok açıktır. Ancak, bunun kısmen ya da tamamen olabilmesi için uygun ortam ve koşulları sağlamak, öğrenci, öğretim üyesi ve idari personelini bu konularda ayrıntılı ve güven verici biçimde bilgilendirmek de üniversite yönetimlerinin görevidir.

Bundan sonra ne yapılabilir?

Güz 2021 dönemi Türkiye üniversiteleri için pandemideki en zor dönem olabilir. Kısa bir süre içinde yüz yüze eğitime geçme girişimleri en azından bazı üniversiteler için “mış gibi” yapmaktan ibaret kalabilir; bunun sonuçlarını ancak önümüzdeki aylarda anlayabileceğiz. Peki, bu kadar gecikmiş ve hazırlıksız iken neler yapılabilir?

1. YÖK’ün, yasayla tanımlı özerk yönetim ilkeleri çerçevesinde üniversiteleri açık ve kuşkuya yer bırakmayacak biçimde 2021-2022 akademik yılında eğitim-öğretim yöntemi ile ilgili planlarında, Senato kararı alınmış olmak koşulu ile, tamamen serbest bıraktığını ifade etmesi çok önemli olacaktır. Bu, sadece üniversiteleri değil, YÖK’ü de rahatlatır.

2. Güz 2021 döneminde her üniversitedeki vaka sayısının Sağlık Bakanlığı, YÖK ve üniversiteler eşgüdümü ile kamuoyuna duyurulması, kampüslerde çalışan ve yaşayanların zamanında bilgi sahibi olmalarını, kararlarını (derse katılım, barınma vb.) bu bilgilere dayanarak daha sağlıklı vermelerini sağlayacaktır.

3. Üniversitelerde kalite süreçlerini değerlendirmek ve üniversiteleri akredite etmek gibi son derece önemli ve ağır görevleri üstlenmiş olan Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK), çevrim içi eğitim döneminde yaptığı yararlı çalışmaların çok daha ötesine geçerek, yüz yüze eğitim-öğretime geçiş bağlamında üniversitelerimizi ve üniversite sistemimizi, kapsamlı ve derinlemesine değerlendiren bir çalışma yapmalı ve kamuoyu ile paylaşmalıdır. YÖKAK’ın YÖK’den tamamen bağımsız olması nesnel bir değerlendirme yapmasına olanak verecektir.

4. Yapılacak bu değerlendirmelerin bir parçası da üniversitelerin gerçek hedefi olması gereken İlkbahar 2022 dönemine ilişkin hazırlıklar olmalıdır. Liyakat ve vizyon sahibi yöneticiler için 3-4 aylık bir süre gerçekten sağlıklı koşullarda kısmen/tamamen yüz yüze eğitim-öğretim yapılabilecek düzenlemeleri gerçekleştirmek için yeterlidir.

5. Üniversite öğrenci kontenjanlarını nasıl belirlediği belli olmayan YÖK, birçok üniversitede kontenjanlar boş kalırken, bazı üniversitelerin kapasitesinin üzerinde öğrenci almasına neden olan ve başarısızlığı kanıtlanmış kontenjan belirleme yönteminden vazgeçmelidir. Yine Boğaziçi Üniversitesi üzerinden bir örnek vermek gerekirse, YÖK, üniversitenin öğrenci kontenjanını, pandemi şartlarında yüz yüze eğitime geçilen 2021-2022 öğretim yılında bile arttırmıştır.

Bu nasıl bir kalite vizyonu ile açıklanabilir? Bu kontenjanları belirlerken, pandemi sürecinde yurt ve derslik kapasitelerinin en az %50 azalacağını nasıl öngörmemiş olabilir? YÖK, etkisi sürmesi muhtemel pandemi koşullarını değerlendirerek, yıllardır şartlarını zorladığı üniversitelerin kontenjanlarını bir an evvel üniversitelerin talep ettiği düzeye indirmelidir. Bunu yaparken, “gelişmeye açık” birçok üniversiteyi akademik açıdan güçlendirip atıl yatırımları harekete geçirecek stratejiler de geliştirmelidir.

6. YÖK, pandemi koşullarında her zamankinden daha da açık şekilde ortaya çıkan bir gerçeği görmezden gelmemeli, üniversite yönetimlerinde liyakati gözetmeden yapılan atamaların, katılımcı yönetişim modelini ve üniversitenin yetkili kurullarını dışlayarak yaptıkları uygulamaların idari ve akademik süreçleri ciddi biçimde sekteye uğrattığının ve bunun yanı sıra, içinde bulunduğumuz bu zorlu dönemde insan sağlığını da tehlikeye atabileceğinin bir an önce farkına varmalıdır.

Kaynakça

1. https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/3183152-bakanliktan-karar-yok-ten-mugalata
2. https://www.aa.com.tr/tr/vg/video-galeri/yok-baskani-ozvar-universitelerde-yuz-yuze-egitimin-detaylarini-aaya-acikladi/0
3. https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2021/yok-baskani-ozvar-dan-yuz-yuze-egitime-iliskin-aciklamalar.aspx
4. https://basin.yok.gov.tr/AciklamaBelgeleri/2021/08-2021-2022-egitim-yili-verilecek-egitime-iliskin-aciklama.pdf
5. https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2021/yok-baskani-erol-ozvar-ilk-kez-universite-rektorleri-ile-bir-araya-geldi.aspx
6. https://www.sabah.com.tr/gundem/2021/09/02/universitelerde-yuz-yuze-egitim-olacak-mi-universitelerde-yuz-yuze-egitim-ne-zaman-baslayacak-2021?paging=4
7. https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2021/yok-baskani-ozvar-istanbul-daki-universitelerin-rektorleri-ile-bir-araya-geldi.aspx
8. https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2021/yok-ten-covid-19-tedbirlerine-yonelik-uygulama-rehberleri.aspx
9. https://haberler.itu.edu.tr/haberdetay/2021/09/02/i-tu-2021-2022-akademik-yili-guz-yariyilinda-uygulanacak-egitim-ogretim-yontemi-esaslari
10. https://www.yildiz.edu.tr/haberler/9/2021/7468/2021-2022-G%C3%BCz-Yar%C4%B1y%C4%B1l%C4%B1
11. https://www.yok.gov.tr/Documents/Yayinlar/Yayinlarimiz/2021/kuresel-salginda-egitim-ve-ogretim-sureclerine-yonelik-uygulamalar-kilavuzu-2021.pdf