Politika

Ümit Kıvanç: Solcular Türksolu'nu sanki Allah'a havale ediyor

Gazeteci yazar Ümit Kıvanç: İhsanoğlu'na canhıraş tepki gösteren insanların büyük çoğunluğuna göre Türksolu dergisi, su katılmamış faşist, ırkçı bir yayın organı

08 Temmuz 2014 21:57

Ümit Kıvanç

Çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu'nun akıl almaz gafı, sanırım "anca bizim burada olur" sınıfından bir işti. Kendisine karşı kırk değişik şekilde kullanılabilecek bir fotoğraf verdi, "Ekmeleddin'e neden evet?" kapaklı Türksolu dergisiyle. Anında dört bir yandan tepkiler yağmaya başladı. Bunlar iki ana grupta toplanıyordu: (1) Türksolu'nun sabıkalarını bilmiyor, adını gördü, sol sandı, alıp kaldırdı. (2) Bilerek yaptı, çünkü benzer kafada. Hangisi doğru ben bunları yazarken henüz anlayamamıştık. İlk ihtimale öncelik tanıdım, ikincisi olsa bile, İhsanoğlu'nun Türksolu ile "aynı kafada" olduğuna dayanarak akıl yürütemem; Türksolu ile aynı kafada olmak pek kolay değil.

Değil mi? Değil mi acaba? Tekrarladıkça insanı şüpheye düşüren sorulardan bu. Türksolu meselesine biraz farklı yerlerden bakmaya çalışacağım. Bu yazı için bazı Türksolu kapakları seçtim. Hem bunlara göz atacağız hem de sohbet edip kendimize sorular sormaya çalışacağız. Bunu niye yapacağız? Çünkü İhsanoğlu'na canhıraş tepki gösteren insanların büyük çoğunluğuna göre Türksolu dergisi, su katılmamış faşist, ırkçı bir yayın organı. "Kürtlerden alışveriş yapılmaz, lahmacun dahi yemeyin" türü kampanyalarından ve başka pek çok marifetlerinden (Hrant öldürüldüğünde "hoş gidişler ola"; Cumhuriyet mitinginde "ordu göreve" kapağı-pankartı, Kürtlerle ilgili, her biri insanlık suçu kıvamında sayısız canavarlık) ötürü bu yargının doğruluğu ortada. Zaten benim dikkatinizi çekmek istediğim sorun da burada doğuyor: Su katılmamış faşist, ırkçı -üstelik darbeci- dediğimiz derginin adı "Türksolu". Nâçizâne, "Bize ne canım!" denip geçilemeyeceğini düşünüyorum. Çünkü bize kirletilmedik hiçbir şey bırakmıyor ve günahıyla hiç mi hiç orantılı olmayan, cılız bir tepki görüyor. Solcular Türksolu'na, dürüst ama ürkek İslâmcıların Akit'e davrandığı gibi davranıyor, onu sanki Allah'a havale ediyor.

Şu yukarıdaki kapakla başlayalım. Atila İlhan, "Sosyalist ve Kemalist Sol, Halk Cephesi kurmalı," demiş. Ricam şu: Hatırlayalım, Atila İlhan öldüğünde "bizden biri" ölmüş gibi mi hissettik, davrandık, yoksa "büyük şair ama…" kategorisinde biri mi? Olağanüstü şiirlerini bir tarafa ayırdık, siyasî görüşlerini unutmayı mı tercih ettik, ne yaptık? Korkunç -fakat sahici ve gerekli- soru şu: Şairin özellikle son döneminde temsil ettiği, hattâ, bu kadarcık demek haksızlık olur, militanlığını yaptığı siyasî çizgi nasıl bir şeydi? Su katılmamış ırkçı, faşist dergininkiyle ne kadar farklıydı? Önerdiği, cânım Deniz'in kapkaranlık bir derginin kapağında çoluk çocuğu kandırıp kötü yola sürüklemek için şeker niyetine kullanılmasından şüphesiz başka bir şey olmalıydı da neydi?

İlhan ve onun gibi düşünenlere göre, kalpaklı Mustafa Kemal'le Kuvayı Milliyecilerinin "emperyalizm ve gericiliğe“ karşı verdikleri Kurtuluş Savaşı'nı yenilemeyi amaçlayan bir Jakobenlik çizgisi bu - sosyalizmle hiç ilgisi yok. Ordu bunun için çağırılmadı mı göreve? Tıpkı çağdaş uygarlık düzeyini hedef olarak önüne koymuş genç Cumhuriyet'e karşı isyan eden gericileri bastırdığı gibi, bugünün çerçöpünü de temizlemesi için..? Bu gericiler, sadece gerici değil, başta İngilizler olmak üzere emperyalizmin çevirdiği dolapların da maşasıydılar, öyle değil mi? Meselâ Şeyh Sait! Sadece gerici değildi, bir de Kürtlük davası peşindeydi! Kabaca bu değil midir, anlatılan? Ricam, etrafınızda, kendini "solda" diye tanımlayan kaç kişinin aynen böyle düşündüğünü ("sandığını" da diyebilirdik) gözden geçirmeniz. Yani Türksolu'nun bu kapağının, kendini "solda" sayan kaç kişiyi rahatsız edeceğini, kendinden uzaklaştıracağını hesaplamaya çalışıyoruz. "Kalan itler" ibaresi günümüzün şartlarında pek çok insanı bu dergiden soğutacaktır muhtemelen; fakat "geliş yolu"nda pek sık karşılaşmalar görülecektir.

Türksolu'nun Kürtlere hıncı, kini, nefreti mâlûm. Buraya bunları ortaya döken birkaç kapak aldım. Bu kapaklara harf şekli verilerek basılmış kinli irinli kusmuklar, neyse ki, herkesin şu ya da bu şekil ve oranda milliyetçi olduğu bizim memlekette dahi kendine solcu diyen birilerinin yanına yaklaşacağı şeyler değil. Fakat, bırakın milyonla insanın oyunu, desteğini alabilen MHP'yi, hatırı sayılır bir gençlik kesimi üzerinde etkili ve örgütlü BBP'yi, bizzat PKK ile görüşmeleri başlatmış hükümetin destekçisi olmalarına rağmen bu mevzuda faşistlerden farksız bir kısım AKP'liyi, bizzat solcuların bir bölümünce doğal müttefik ve şöyle ya da böyle "sol" sayılan CHP'den pek çok siyasetçinin zihniyet ve hissiyatının çok da farklı olmadığını biliyoruz.

Bütün bu faşizan ahali, barış süreci için ortam yaratmak üzere sahaya sürülen "âkil adamlar"a saldırırken âdetâTürksolu dergisinin birden sayıları milyonlara ulaşmış militanları gibi davranıyordu. Cesetleri teşhir edilen iki gerillalı "Özlenen Fotoğraf" kapağı,Türksolu'nun kendi cürmüyle kıyaslanmayacak kadar büyük bir alanda yankı buldu muhtemelen. Bu faslı şöyle bir soruyla kapatmak istiyorum: Ahmet Türk'e o yumruk atıldığında, sonradan "Gezi'ciler" olacak ahalinin yüzde kaçının protesto için sokağa dökülme ihtimali vardı? Kendini "solda" sayanlar, "oh, iyi oldu" demeyecekti şüphesiz; ama kendilerini bu vesileyle protestoya çağırdığımızı duyduklarında çok şaşıracak olanlar pek küçük bir yüzde oluşturmuyordu muhtemelen.

Türksolu'nun, Tayyip Erdoğan'a gerilla kılığı giydirip PKK yıldızının önüne oturttuğu kapağı elimize alıp dolaşmaya çıksak. "Solda" diye tanıdığımız bildiğimiz insanlara göstersek. Solcuların çoğunun hâlâ "son tahlilde solcu" saydığı Kemalistlere, ülkenin son hızla sürüklendiği Ortaçağ karanlığına karşı doğum anından itibaren mücadele veren yeminli Atatürkçülere, her türden ateşli "anti-emperyalist"lere, esas solcuların "sandıkta ne yapmalı?" gibi tartışmalara girebildiği kim varsa onlara... Bu kapakta önemli bir mesele görmeyecek olanların oranı ne kadar çıkar? Yarı yarıya? Daha fazla? Abartılı mı bunlar? Denemesi kolay. Cumhuriyet gazetesinden rica edelim, bir okur anketi yapsın; CHP il-ilçe örgütlerinden rica edelim, üyelere sorsunlar; büyükşehirlerde iki tıkla yürütülebilir böyle bir anket. İzmir'den tulum çıkacağını sanıyorum. Ya poşulu Kılıçdaroğlu ve "BDP edilmiş" CHP kapağı (buraya almadım)? Kaç kişi daha yazıyorum buradan fiilî Türksolu sempatizanlığına? 

Ve maalesef geldik en acayibine. Gezi meselesi. Biliyoruz ki, Gezi isyanı kalabalığı içerisinde pek azımsanmayacak miktarda ulusalcı, milliyetçi, hattâ askerci, darbeci vs. grup da vardı. Olabilir. İsyana rengini onlar vermedi. Genel olarak işleri istedikleri yöne sürükleyemediler allahtan. Ve benim gibi "eskilerden" gelen çoğu insanın meydanda, parkta, gençleri de ürkütmemek için kaşla gözle birbirimize ifade ettiğimiz korkumuz da boşa çıktı, bu kesimlerden herhangi bir provokasyon da gelmedi. Daha doğrusu, Kürtlere bulaşır mıyız diye şöyle hafifçe eşelenerek kalkıştıkları işe hiç kalkışmasalar daha iyi olacağını kısa sürede anladılar ve sonrasında düzgün davrandılar. Tabiî, kışkırtılıp müdahale etmesi sağlanabilecek askerler bir tarafta bekliyor olsaydı işler nasıl gelişirdi, tahmin etmek zor değil.

Gezi "hareketi", imkânsız bir koalisyondu; bunu bir kısmımız o sırada da biliyordu, bazılarımız sonradan düşündü… fakaaat!.. çok, pek çok insana göre orada biraraya gelenlerin birarada olması, zaten esas normal olandı! Solcular, vatanseverler, milliyetçiler, böyle birleşsek, gericilere aman vermezdik. Türkiye, "birleşince güzel" oluyordu… Mâkûl, ilkeli ve kendisinden bir gelecek beklenen toplumsal hareketler böyle gerçeküstü alaşımlardan oluşmaz ne yazık ki. Fikri, çıkarı bambaşka olan insanlar, belirli bir somut durumda, bir şey için veya bir şeye karşı biraraya gelebilirler elbet; geldiler de nitekim. Ama burada varlık tarzı sadece protesto veya tekil bir hedefe ulaşmak gayretinden ibaret olmayanlara düşen önemli bir iş var: kiminle ne için ne koşulla birarada bulunduklarını açıklamak. "Açık"lamak; yani bunun "açık" olması. Her şeyden önce, bahsedilen kimseler (ve elbette gruplar, hareketler) için. Bugün Türksolu dergisinin "Gezi ruhu yaşıyor" diye kapak yapmasından üstümüze yağan çok soru var. Etrafımızdakilerle yapacağımız anket, bu defa, bundan ne kadar rahatsız olduklarına ilişkin. Evet, soru şu: Türksolu'nun "Gezi ruhu"nu alıp kapağında kullanmasından rahatsız mısınız? Ayırt edilebilmeyi ister miydiniz? Onlar da oradaydılar, dolayısıyla Gezi kapağı yaparlar, normal. Peki nasıl olacak? "Dağa gideni de dağdan ineni de", hepsini (Kürtlerin) asacağız, diyen birileriyle..? "Türk sizin babanız olur" diyen birileriyle..?

Bu rahatsız edici yazı artık bitebilir. Ekmeleddin İhsanoğlu eline Türksoludergisi alıp poz verdi diye CHP-MHP "çatı adayı"na, yanındaki şuursuz danışmanlara, PR'cılarına, ona buna laf etmek kolay. Ben de kolayca ettim nitekim. Ekmel Bey bunu derginin ne idüğünü bilerek yaptıysa daha feci, diye haykırmak da kolay. Çünkü, işin ucunda bir seçimin olduğunu ve karşı taraftan da oy alabilmek gerektiğini varsayınca, fotoğraf düpedüz sabotaj niteliğinde. Seçim (oy toplama) taktiği açısından bir fecaat sözkonusu. 

İşte ben de ortada Ekmel Bey ve PR ekibiyle sınırlı olmayan, başka ve daha büyük bir fecaat var mı acaba, diye sormaya çalıştım. Kısaca sorabilmeyi ben de isterdim, ama onlarca yılın tortusu, kolay aralanmıyor.

(Bu yazı Ümit Kıvanç'ın http://riyatabirleri.blogspot.com.tr/ adresindeki blogundan alınmıştır)