15 Eylül 2024 23:51
16. Uluslararası Hrant Dink Ödülü, bu akşam akşamı yapılan törenle sahiplerini buldu.
2024 Uluslararası Hrant Dink Ödülü, Türkiye’deki en uzun ömürlü kadın örgütlenmelerinden biri olarak kadınların bir arada güçlenmesine imkan sağlayan, yıllardır şiddete karşı mücadele eden Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Sierra Leone’de yaşadığı toplulukta derin köklere sahip bir geleneği dönüştürme çalışmaları nedeniyle aile üyeleri ve toplum liderleri dahil olmak üzere toplumsal tepkilere rağmen örgütlülük oluşturarak kız çocukları ve kadınlar için kadın genital mutilasyonuna karşı mücadelesini uzun yıllardır devam ettiren Rugiatu Neneh Turay aldı.
Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal’ın sunuculuğunu üstlendiği törene Cemal Reşit Rey Konser Salonu ev sahipliği yaptı. Törende, vakıf adına izleyicilere hoşgeldiniz mesajını Hrant Dink Vakfı Başkanı Rakel Dink iletti. Ödül törenine Mahir Günşiray ve Eric Nazarian seslendirmeleriyle eşlik etti.
Törende Lara Di Lara’ya ait ‘Bir Garip Hal’ şarkısına Kerem Can Dündar eşlik etti, şarkıya 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı ev sahipliği yaptı. Vartan Harutyunyan yakın komşu Ermenistan’da bu gece için kaydettiği ‘Boundless Fields’ müzik performans videosuyla törende yer aldı. Geceye özel akustik performanslarıyla Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda sahne alan Peyk’in ‘Köleler ve Kilitler’ ve ‘Denizdeyim’ parçaları izleyicilerle buluştu.
Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında, yaptıklarıyla insanlığa ‘ışık’ tutanların hatırlandığı, umut veren insanların ve toplulukların selamlandığı videoyla 2024 yılının ‘Işıklar’ı takdim edildi. Bu yılın ‘Işıklar’ı arasında, Ürdün’den Yunanistan’a, Bangladeş’ten İsviçre’ye, İran’dan Latin Amerika’ya kadın hakları, ırkçılıkla ve cinsiyetçilikle, ekonomik adaletsizlikle ve yoksullukla mücadele, ekolojik hak savunuculuğu, hayvan hakları gibi pek çok başlıkta yaptıklarıyla ilham olan kişiler ve girişimler yer aldı.
Mor Çatı Vakfı, ödül konuşmasında şunları kaydetti:
"Bugün burada Hrant Dink Ödülleri’nde bir arada olmak, bizim için Türkiye’de ayrımcılığa karşı verdiğimiz mücadelenin ve kurduğumuz dayanışmanın gücünün, başka bir dünya kurmaya dair inancımızın ortaklığının bir ifadesi. Burada ödülü almak üzere kalabalık bulunmamız Mor Çatı’nın yapısal olarak hiyerarşik olmayan kolektif kimliğini vurgulamak ve bu ödülü Mor çatı’dan yolu geçen tüm kadınların ortak mücadelesi adına aldığımızı göstermektir.
Mor Çatı, 80’li yıllarda, kimsenin hakkında dahi konuşmadığı erkek şiddetine karşı sokaklara dökülme iradesi göstermiş ve patriyarkaya karşı en büyük mücadelenin kadın dayanışması olduğuna inanan feministlerce erkek şiddetine karşı mücadele etmek, kadından kadına dayanışmanın çatısı olmak amacıyla kuruldu. Bizler, farklı zamanlarda Mor Çatı’ya yolu düşmüş ve bu dayanışmanın parçası olmuş gönüllüler olarak öznesi olduğumuz bu mücadeleyi yaşamlarımızın her alanında vermek için çabalıyoruz.
Geçmişe dönüp baktığımızda, adını dahi bilmediğimiz sayısız kadınla birlikte feminist hareketin mümkün kıldığı mücadele ve kazanımın tarihini görüyoruz. Yükselen nefret atmosferinin ve her alanda kazanımlarımıza, eşit ve adil bir yaşam kurma imkanlarımıza yönelen saldırıların kol gezdiği bugünlerde, neleri değiştirdiğimizi hatırlamak güçleşebiliyor. Mesela bu ülkede kadınların mücadele ederek ayrımcı yasaları değiştirdiğini, Medeni Kanun’u yeniden yazdığını, sığınaklar ve kadın danışma merkezleri açtırdığını biliyoruz. Bugün kadın düşmanları dahi kadınların şiddeti hak ettiğini söylemeye buna inansalar bile çekiniyorlarsa, feminist mücadele sayesinde. Bu nedenle kadınların eşit haklarına göz dikildiği, feminizmin itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı şu dönemde, bizler bu mücadeleyi sahipleniyor; güçlü ve umutlu hissediyoruz.
Ne var ki patriyarka ve erkek şiddeti ile mücadele salt devleti yönetenlerle ilgili bir sorumluluk değil. Şiddete uğrayan kadınlardan, şiddet uygulayan erkeklerden konuşurken kendimizden konuşuyoruz. Her birimiz eşit derecede hem kendimizi hem toplumu değiştirme sorumluluğu taşıyoruz. Feminist bir örgüt olarak bu sorumluluğun ötesinde, dünyayı cinsiyet ayrımcılığının olmayacağı bir biçimde değiştirme hayalimiz var. Tam da bu nedenle bugün bu ödülü Mor Çatı’nın sürdürdüğü dayanışma ve mücadele için değil, gözünü açtığı günden itibaren hatta anne karnında şiddete uğramaya başlamış, bedenine, emeğine yabancılaşmış, kendi hayatına dair hiç karar alamamış fakat tüm bunlara rağmen hayatını değiştirmek için adım atarak Mor Çatı’ya ulaşan ve bu dayanışmanın parçası olan tüm kadınlar için kabul ediyoruz."
Sierra Leone’de aile üyeleri ve toplum liderleri dahil olmak üzere toplumsal tepkilere rağmen örgütlülük oluşturarak kız çocukları ve kadınlar için kadın genital mutilasyonuna karşı mücadelesini uzun yıllardır devam ettiren Rugiatu Neneh Turay ise ödül konuşmasında şunları söyledi:
"Müsaadenizle, mevcut protokol kuralları çerçevesinde ilerlemek isterim. Sizlere Sierra Leone’den, kendisi maden zengini bir ülke olmasına rağmen halkının yüzde 74’ünün sefalet ve yoksulluk içinde yaşadığı bir ülkeden selam getirdim. Sahip olduğu verimli topraklara rağmen kendi yurttaşlarını besleyemeyen bir ülkeden. Nüfusunun yüzde 52’sini oluşturan bir kesimin insan haklarını görmezden gelen, kendi vatandaşlarını koruma iradesi göstermeyen siyasi liderlerin yönettiği bir ülkeden.
Bu zararlı uygulamayla mücadele yolculuğum, annemi kaybettikten 10 gün sonra, hâlâ okula devam ettiğim bir dönemde başladı. Üvey annem ve halam bana ve kız kardeşlerime kadınlığa erişme günümüzün gelip çattığını söyledi. Bu olay 15 Temmuz 1985 sabahının erken saatlerinde yaşandı. İlk başta epey heyecanlanmıştım, çünkü bu işin detayları bana açıklanmamıştı. Önce gözlerimiz bağlandı, sonrasında sırayla karanlık bir odaya alındık. İşte bu karanlık odada yaşadıklarımız, bugün hâlâ içimde taşıdığım, tarif edemediğim bir acıyla bezenmiş yaralar açtı.
Klitorisim, olabilecek en zalimane yöntemlerle kesildi, üstelik beni çok sevdiklerini ve kaybettiğim annemi temsil ettiklerini iddia eden akrabalarımın gözleri önünde, ben can çekişir haldeyken. En hafif tabiriyle, ihanete uğramış, istismar edilmiş ve taciz edilmiş hissetim. İçim, tüm benliğim acıyla, büyük bir acıyla kaplandı. Bu kader anında, kafa karışıklığı, pişmanlık, nefret ve ruhuma yapılan bu kötülüğün intikamını alma hisleriyle doldum.
Yaşım ilerledikçe, kalbimde bir değişim ve dönüşüm arzusu yer etti. Kültür kisvesi altında kadınları ve kız çocuklarını insanlıktan çıkaran bu zalimane ve barbarca uygulamayı durdurmak istedim.
Ülkemdeki kültürel pratiklere dair anlatıyı değiştirme yönündeki güçlü kararlılığım devam ederken, geleneksel olarak tanınan ve kabul gören şiddete karşı durabilirsem, kadınlara ve kız çocuklarına karşı işlenen diğer tüm şiddet türlerini de ele alabileceğimi anladım.
2000 yılında, ülkemizdeki en tartışmalı mesele üzerine eğilebilmek için Amazon İnisiyatifi Hareketi’ni (AIM) kurdum. Sierra Leone Kadın Genital Mutilasyonunu yasaklamamış olan az sayıda ülkeden biri. Siyasilerin oy devşirmesine olanak sağlayan bir konu olduğu için hem geçmiş dönemlerdeki hem de günümüzdeki hükümetler bu konuyu ele almadılar. Zararlı bir uygulama olan Kadın Genital Mutilasyonu, siyasi çevrelerde hiçbir zaman tartışılmamıştı; bu durum, beni 2007’de siyasete atılmaya yöneltti. Bir encümen üyesi sıfatıyla, Kadın Genital Mutilasyonu uygulamasına son verme gündemini siyasete, yönetişim yapılarına ve sisteme taşımış oldum.
Tıpkı Hrant Dink gibi, hem bizzat kendim hem de ailem çeşitli saldırılarla karşılaştık. İki kez, şiddet yanlıları tarafından gönderilen haydutlar, evime girerek bütün eşyalarımı gasp ettiler. Geleneğin karşısında durmak için ödediğim bedellerden sadece biriydi bu. Neyse ki, bu iki saldırı sırasında da evde değildim. Evde olmadığım için şans eseri kurtuldum. Ölebilirdim.
Erkeklerin gizli örgütlenmesi (poro) birkaç kez bana karşı fiziksel saldırıda bulundu. Beni koruyacak kimse yoktu; can ve mal güvenliğinden sorumlu devlet kurumu olan polis teşkilatı dahi beni korumadı. Klan reisi tarafından kendi topluluğumdan atıldım. Tüm bunlar yaşanırken, hiçbir zaman duruşumdan vazgeçmedim ya da kaçmadım.
Topluluğunu ve halkını tanıyan birisi olarak, gerek Kadın Genital Mutilasyonu ile mücadele etmek gerekse kadınların siyasete katılmalarını, kendi topluluklarında, bölgelerinde ve ülkelerinde karar alma süreçlerinin bir parçası olmalarını ve liderlik pozisyonlarına gelmelerini sağlamak için bütüncül bir yaklaşım önerdim. Birkaç atölye çalışması ve katılımcı etkinlik sonrası, bu konumlara gelen kadınların sayısı gün geçtikçe arttı ve kadınların sesleri daha fazla duyulmaya başladı.
Parçası olduğum inisiyatifimiz aracılığıyla, kadınlar ve genç kızlar arasında okur yazarlık oranının çok düşük olması sebebiyle, mabet ve ibadet yerleri yerine okulların inşa edilmesini savunduk. Ancak ve ancak kendi topluluklarımızı güçlendirdiğimiz ölçüde aktivist olarak mücadeleye devam edebilir ve kazanım sağlayabiliriz. Uğruna mücadele ettiğimiz insanlar neden mücadele ettiğimizi bilmeliler.Düzeltmek için çaba gösterdiğimiz sorunların ne olduğunu anlamalılar. Ayrımcılığın, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, cehaletin ve yoksulluğun nesiller boyu insanların şevkini nasıl kırdığını, onları nasıl insanlıktan çıkardığını anlamalılar. Fiziksel anlamda olmasa da duygusal ve ahlaki olarak bizimle birlikte yolun sonuna kadar ölesiye yürümeye hazır olmalılar.
Toplumsal cinsiyet, din, kültür, ırk temelli şiddetten tamamen arınmış bir dünya için yılmadan çalışan insan hakları aktivisti ve gazeteci Hrant Dink’in anısına ithafen kurulan bu vakıf, kendisini öldüren korkaklara karşı verilebilecek en açık ve net mesajı veriyor: Bedeni yok edebilirsiniz, ancak yapılan iyi işleri öldüremezsiniz. Kendisi hayattayken yaptığı tüm çalışmalar, bu salonda bulunan her bir bireyi hem sınamış hem de cesaret vermiş. Bugün, kendisinin çaba ve çalışmalarından hareketle, ülkeniz dışında benzer çalışmaları yürüten, bu uğurda, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için kendi hayatlarını feda eden kişileri tespit ediyorsunuz. Eşitliğe kavuşmak isteyenlerin, insan hakları ve adaleti ilerletmek isteyenlerin hakkını teslim etmek ve onlarla birlikte bu mücadeleyi kutlamak için bunu yapıyorsunuz.
Bu vesileyle, babama, inisiyatifimizdeki çalışanlara, eşime ve yakın dostlarıma teşekkür etmek istiyorum. Onların desteği olmaksızın bugün burada karşınızda olamazdım. 25 yılı aşkın bir süredir birlikte çalışma fırsatı bulduğum tüm program faydalanıcılarımıza ve topluluk üyelerimize minnettarım. Sizlerle birlikte çalışabilmek, hayatlarınızı paylaşabilmek büyük bir onur.
Büyük bir onur ve gururla kabul ettiğim bu ödülü, benim en büyük destekçilerim olan, Port Loko ve Tonkolili bölgesindeki kadınlara, aileme, inisiyatif çalışanlarımıza, rahmetli anneme, çocukluk arkadaşıma ve eşime ithaf ediyorum. Bugüne kadar çeşitli uluslararası ödüller aldım; ancak yaslandığı tarih ve bağlamdan ötürü, bu ödülün kalbimde ayrı bir yeri var.
Hrant Dink’in de çok iyi bildiği gibi, cesur olmak, toplumlarımızın görmezden gelmeyi veya üstünü örtmeyi tercih ettiği hak meselelerini konuşmaya devam etmek her zaman çok da kolay olmuyor. Bu insanı gerçekten çok yalnız hissettirebiliyor. Ancak tam da bu hayati öneme sahip konuşmalar ve devam eden diyalog sayesinde bir farkındalığa ulaşabiliyoruz; bu farkındalık sayesinde herkesin faydasını gözeten bir toplumsal değişim mümkün olabiliyor. Hrant Dink’in bu alandaki katkıları hiçbir zaman unutulmayacaktır; kendisinin ismini taşıyan bu ödülü almaktan onur duyuyorum."
2024 JÜRİSİ Ödülün bu yılki jürisinde, 2023 Uluslararası Hrant Dink Ödülü Sahibi bağımsız radyo kanalı Açık Radyo, 2023 Uluslararası Hrant Dink Ödülü Sahibi insan hakları ve ekolojik haklar için mücadele eden José Alvear Restrepo Avukatlar Kolektifi, hukukçu ve akademisyen Aslı Bâli, siyaset bilimci, akademisyen ve yazar Fatmagül Berktay, insan hakları hukuku avukatı Ara Ghazarian, insan hakları hukuku avukatı Wolfgang Kaleck, tarih ve siyaset bilimci, akademisyen Reşat Kasaba, orkestra şefi Cem Mansur, gazeteci ve yazar Zeynep Oral, tiyatrocu, sinemacı ve seslendirme sanatçısı Tilbe Saran, Hrant Dink Vakfı başkanı Rakel Dink yer alıyor. Uluslararası Hrant Dink Ödülleri, 2023’te bağımsız radyo kanalı Açık Radyo ve Kolombiya’da insan hakları ve ekolojik haklar için mücadele eden José Alvear Restrepo Avukatlar Kolektifi, 2022’de insan hakları örgütü Türkiye İnsan Hakları Vakfı'na ve Afganistan’dan kadın hakları savunucusu Shaharzad Akbar'a, 2021’de kadın hakları savunucusu, avukat Canan Arın'a ve Filipinler’den gazeteci Maria Ressa’ya, 2020’de insan hakları aktivisti Osman Kavala'ya ve Mısır’da kadın hakları aktivisti Mozn Hassan’a, 2019’da kadın hakları aktivisti Nebahat Akkoç'a, insan hakları ve çevre hakları aktivisti Agnes Kharshiing'e, 2018’de geçmişle yüzleşme ve diyalog odaklı çalışmalar yürüten insan hakları aktivisti Murat Çelikkan'a ve Yemen’de insan haklarını savunmak ve korumak için mücadele eden Mwatana İnsan Hakları Örgütü’ne, 2017’de insan hakları ihlallerini hem Türkiye’nin hem de uluslararası toplumun gündemine taşıyan avukat Eren Keskin'e ve eserleriyle tüm dünyada yaşanan eşitsizliklere dikkat çeken Çinli sanatçı Ai Weiwei’ye, 2016’da Malavi’de çocukların insan hakları üzerine çalışan kabile reisi Theresa Kachindamoto ve insan hakları ve hukukun üstünlüğü için mücadele eden Diyarbakır Barosu’na, 2015’te Suudi Arabistan’dan kadın hakları savunucu Samar Badawi'ye ve LGBT hakları için mücadele eden KAOS GL’ye, 2014’te adli tıp uzmanı ve insan hakları savunucusu Şebnem Korur Fincancı'ya ve anti nükleer aktivisti Angie Zelter’e, 2013’te insan hakları savunucusu Nataša Kandic'e ve gözaltında kaybedilen yakınlarını arayan Cumartesi Anneleri / İnsanları’na, 2012’de yazar İsmail Beşikçi'ye ve insan hakları örgütü Uluslararası ‘Memorial’ Topluluğu’na, 2011’de gazeteci, yazar Ahmet Altan'a ve gazeteci, insan hakları savunucusu Lydia Cacho’ya, 2010’da Türkiye Vicdani Ret Hareketi'ne ve hukukçu Baltasar Garzón’a, 2009’da gazeteci, yazar Alper Görmüş'e ve gazeteci, yazar Amira Hass’a verildi. |
© Tüm hakları saklıdır.