Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), Dünya Basın Özgürlüğü Günü dolayısıyla yayımladığı açıklamada Covid-19 krizinin Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik baskılara yenilerini ekleyerek ülkenin dört bir yanında gazetecilerin yanlış haberlerle mücadele bahanesiyle hedef alındığını söyledi.
UAÖ Türkiye Kampanyacısı Milena Buyum konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Türkiye’de gazeteciler 2016’daki darbe girişiminden bu yana devamlı olarak keyfi gözaltı ve yargılanma tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Covid-19 salgını yetkililere medyayı hedef almaları için fazladan bir bahane verdi.
Covid-19’la ilgili haber yapan, hatta sosyal medya paylaşımlarında bulunan gazeteciler, Türkiye’nin mevcut durumda parmaklıklar ardında tutulan, duruşmaya çıkarılmaksızın aylarca alıkonulan ve muğlak terörle mücadele yasası veya ifade özgürlüğünü sınırlandıran diğer yasalar kapsamında yargılanan çok sayıda bağımsız medya çalışanından biri olma kaygısı duyuyor.” dedi.
“Türkiye’de halihazırda kuşatma altındaki gazeteciler, Covid-19 salgını ortaya çıktığından beri yeni tehditlerle karşı karşıya kalıyor. Gazeteciler pandemiyle ilgili eleştirel haber yapmaları halinde sansüre ve ceza soruşturmalarına uğruyor ve yargılanıyor. Halihazırda cezaevinde tutulan gazeteciler ise enfeksiyon riski altında” diyen Milena Buyum, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Türkiye hükûmeti derhal harekete geçmeli ve yalnızca işini yaptığı için cezaevinde tutulan tüm gazetecileri koşulsuz olarak serbest bırakmalıdır.”
Uluslararası Af Örgütü'nün açıklaması şu şekilde:
"Dünyanın en büyük gazeteci hapishanelerinden biri"
"2016’daki darbe girişiminden sonra en az 180 medya kuruluşu kapatıldı ve tahmini olarak 2 bin 500 civarında gazeteci ve medya çalışanı işini kaybetti. Geçtiğimiz ay en az 18 haber sitesine ve ayrıca onlarca habere erişim engellendi. Gazeteciler haberleri ve sosyal medyada paylaştıkları içerikler nedeniyle tutuklandı ve terörle bağlantılı suçlamalarla karşı karşıya kaldı.
Uzun süreli tutuklu yargılamalar rutin haline geldi. Medya çalışanlarına yöneltilen suçlamalar çoğunlukla uydurma, zaman zaman açıkça mantık dışı veya suç niteliği taşıyan bir fiile ilişkin herhangi bir kanıttan tamamen yoksundu.
Mart ayında altı gazeteci, MİT mensubu olduğu öne sürülen iki kişinin Libya’da ölümüne ilişkin daha önce kamuya açık hale gelmiş bilgilerle haber yaptıkları için gözaltına alındı ve ardından tutuklandı. Halen cezaevinde olan gazetecilerin avukatları, iddianamenin hazırlandığını yargı kanallarından öğrenmeleri gerekirken bu hafta devlet medyasında yayınlanan bir haberden öğrendi. İddianame mahkeme tarafından kabul edilirse, gazeteciler 19 yıla varan hapis cezası alabilirler.
Ahmet Altan, bir televizyon programında Temmuz 2016’daki darbe girişimini planlayanlara ‘subliminal mesaj gönderdiği’ iddiasıyla ilk olarak Eylül 2016’da gözaltına alınmıştı. Altan sonrasında mahkum edildi, bu mahkumiyet kararı bozuldu, farklı bir suçlamayla yeniden yargılandı, tekrar mahkum edildi ve temyiz sonucunu beklemek üzere tahliye edildi ama bir hafta sonra yeniden tutuklandı. Diğer onlarca yazar, gazeteci ve sivil toplum insanı gibi Altan da yalnızca yetkililerin hoşuna gitmeyen fikirlerini ifade ettiği için halen cezaevinde.
Basın özgürlüğü ve Covid-19
Halk TV eski genel yayın yönetmeni, gazeteci Hakan Aygün, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Koronavirüs'le mücadele için başlattığı bağış kampanyasının IBAN numaralarını paylaşmasını Facebook ve Twitter paylaşımlarıyla eleştirdiği için 4 Nisan’da tutuklandı.
Hakan, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ve “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılamak” ile suçlanıyor. Hakkında iddianame hazırlanan Hakan’ın ilk duruşması 6 Mayıs’ta görülecek.
Fox TV sunucusu Fatih Portakal, 6 Nisan’da Erdoğan’ın Koronavirüs'le mücadele kapsamında başlattığı bağış kampanyasıyla ilgili olarak Kurtuluş Savaşı dönemindeki Tekalif-i Milliye ile toplanan ek vergileri hatırlattığı bir tweet attı. Portakal hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) suç duyurusu üzerine “bankanın itibarını kırabilecek veya şöhretine ya da servetine zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olmak” suçlamalarıyla soruşturma açıldı. 8 Nisan’da Portakal’ın paylaşımına mahkeme kararıyla erişim engeli getirildi. 30 Nisan’da Portakal’ın tweetinin bankaların itibarına zarar verdiği suçlamasıyla iddianame hazırlandığına ilişkin haberler basında yer aldı.
Portakal’ın sunduğu haber programının üç ayrı tarihteki yayını hakkında, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un yayın esnasında kin ve düşmanlığa tahrik etmeye ilişkin 8/1b Maddesinin ihlal edildiği iddiasıyla Radyo ve Televizyon Üst Kurulu inceleme başlattı.
Ses Kocaeli gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni İsmet Çiğit, Kocaeli’deki bir hastanede iki kişinin Koronavirüs nedeniyle öldüğüne ilişkin bir haberin gazetenin internet sitesinde çıkmasının ardından 18 Mart’ta polis tarafından gözaltına alındı. Gazetenin yöneticisi Güngör Aslan ertesi gün polis merkezine giderek, haberi kendisinin yaptığını bildirdi. Bunun üzerine İsmet Çiğit serbest bırakıldı, Güngör Aslan gözaltına alındı. Her iki gazeteci hastanedeki kaynaklarıyla ilgili sorgulandı ve Covid-19 hakkında haber yapmamaları konusunda baskı hissetti. Aslan, ertesi gün savcıya ifade vermesinin ardından serbest bırakıldı.
Gazeteci ve insan hakları savunucusu Nurcan Baysal, Diyarbakır Cezaevi’nde ve kentte Koronavirüs'e karşı alınan tedbirlere ilişkin yazı yazmasının ve sosyal medyadaki paylaşımlarının ardından 31 Mart’ta Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne çağrıldı. Baysal, kendisini tweetlerin ve yazıları ile ilgili sorgulayan savcıya ifade verdi.
Gazeteciler erken tahliyenin kapsamı dışında bırakıldı
13 Nisan’da 90 bine yakın mahpusun erken veya şartlı tahliye edilmesini öngören yasa Meclis’ten geçti. Ceza İnfaz Kanunu’nda uzun zamandır beklenen değişikliklerin Covid-19 pandemisinin sürdüğü dönemde yapılmasına rağmen hükûmet, Koronavirüs salgınının yasanın çıkartılmasına etkisi olmadığını açıkladı. Bu değişiklik, tutuklu yargılananları ve aşırı geniş terörle mücadele yasaları veya devlete karşı suçlar kapsamında mahkum edilen kişiler de dahil olmak üzere çeşitli kategorilerdeki mahpusların tahliye edilmesine imkan tanımadı. Bu durum cezaevinde tutulan gazetecilerin serbest bırakılmayacağı anlamına geliyor. Türkiye’nin cezaevlerindeki aşırı kalabalık koğuşları hijyen koşullarının yetersiz olması nedeniyle cezaevlerini son derece tehlikeli hale getiriyor."