Avukat Meriç Eyüboğlu, "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye imza atan akademisyenlerden Muzaffer Kaya, Esra Mungan, Kıvanç Ersoy'un tutuklanmasıyla ilgili olarak, "Tutuklanmayla sona eren bu süreç çok şaşırtıcı değil. Nitekim hukuki değil, politik bir süreç ve kararla karşı karşıyayız" dedi. T24'e değerlendirmelerde bulunan Meriç Eyüboğlu, "Müvekkiller kendi iradeleri ile emniyete gidip ifade vermek üzere başvurdukları halde, her üçü de üniversitede öğretim üyesi olduğu halde, yerleri yurtları belli olan insanlar olduğu halde haklarında önce yakalama, sonra tutuklama kararı verilmesini hukuki kriterlerle açıklamak mümkün değil" diye konuştu.
Güneydoğu’daki operasyonlar ve sokağa çıkma yasakları sırasında yaşanan hak ihlalleriyle ilgili olarak "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye imza atan 1128 akademisyen arasında yer alan ve dün gözaltına alınan, Nişantaşı Üniversitesi'nden kovulan Muzaffer Kaya, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Esra Mungan ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Kıvanç Ersoy tutuklandı. 5. Sulh Ceza Hâkimi Cevdet Özcan, 3 akademisyenin TCK'nın 7/2 maddesinde yer alan "Terör örgütü propagandası yapmak" suçundan tutuklanmasına karar verdi. Tutuklama kararında, bildirinin KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat'ın 22 Aralık 2015'te yaptığı “Aydın ve demokratik çevreler özyenetimlere sahip çıksın" sözleri hatırlatılarak, açıklamasıyla paralel olduğu iddia edildi. Tutuklama gerekçesinde yer alan "Şüphelilerin terör örgütüyle aynı fikir ve eylem birlikteliği içinde olduklarının delili olduğu, yayınlanan bildirinin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varıldığı" ifadeleri dikkat çekti. Tutuklama kararında, Çağlayan Adliyesi'ne giden üç akademisyenin kaçma şüphesi olduğu iddia edildi.
Tutuklama kararıyla ilgili konuşan avukat Eyüboğlu, şunları söyledi:
Uzun bir hukuki maratonu geride bıraktık. Savcılık ve mahkeme aşamasıyla sonuçlanan. Politik olarak barışçıl akademisyenler grubunun bir linç kampanyasıyla karşı karşıya olduğunu bizzat gördük, tanıklık ettik. Kamuoyu bunun farkındadır. Ülkenin yetkili ağızlarından YÖK’e, üniversitelerden bir suç örgütü lideri Sedat Peker’e kadar büyük bir linç kampanyası yürürlükteydi. Tutuklanmayla sona eren bu süreç çok şaşırtıcı değil.
Nitekim hukuki değil, politik bir süreç ve kararla karşı karşıyayız. Öyle ki, müvekkiller kendi iradeleri ile emniyete gidip ifade vermek üzere başvurdukları halde, her üçü de üniversitede öğretim üyesi olduğu halde, yerleri yurtları belli olan insanlar olduğu halde haklarında önce yakalama, sonra tutuklama kararı verilmesini hukuki kriterlerle açıklamak mümkün değil. Nihayetinde çatışma ortamının sona ermesi, barışın tesis edilmesi için ifade özgürlüklerini kullanarak kaleme aldıkları 2300 akademisyen ve araştırmacı tarafından kolektif iradeyle oluşturulan bir metinden söz ediyoruz.
Bu metin bırakın tutuklama kararını, herhangi bir soruşturmaya dahi konu olamaz. Demokratik ülkelerde ne devleti, ne hükümeti, ne yönetenleri eleştirmek, ne de barış istemek suç olabilir. Bugün yaşadığımız süreç, o denli hukuksuzdur ki, avukatlar olarak verdiğimiz hukuki mücadelenin bir anlamı olup olmadığını sorgular haldeyiz.