Gündem

TÜSİAD, Erdoğan'a karşı başkanını neden yalnız bıraktı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, patronlar kulübüne yönelik eleştirilerinin dozunu artırdı

30 Nisan 2015 10:54

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes’a yönelik eleştirilerinin dozunu her geçen gün artırırken, örgütün içinde sessizlikle ilgili kriz yaşandığı öne sürülüyor.  İddiaya göre TÜSİAD içinde bir grup Cansen Başaran Symes’ın sessizliğini ilişkilerin daha da gerilmemesi için desteklerken, bir grup işadamı da sessizliğin hem başkanı hem de kurumuz zora soktuğu gerekçesiyle durumdan rahatsız. TÜSİAD’daki krizi bugünkü (30 Nisan 2015) köşesine taşıyan Cumhuriyet gazetesi yazarı Murat Sabuncu, “dün konuştuğum eski bir TÜSİAD üyesi ‘patronlar kendilerini korumaya alıp, bir profesyonelin arkasına saklandılar” diye Cansen Başaran’ın başa çıkmaya çalıştığı durumu özetledi” dedi.

Murat Sabuncu’nun Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan, “TÜSİAD’da tek başına” başlıklı yazısı şöyle:

Türkiye’nin etkin işadamı örgütü TÜSİAD’da bir süredir alttan alta büyüyen bir kriz yaşanıyor. Krizin sebebi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın derneğin başkanı Cansen Başaran Symes’e yönelttiği ithamlar. Bu ithamlar karşısında hem Başaran’ın kişisel olarak hem TÜSİAD’ın kurumsal olarak suskun kalması. Dernek içinde bir grup “Zaten gergin olan TÜSİAD-iktidar, Erdoğan ilişkileri daha da gerilir” diye suskunluğu destekliyor. Sayıları her geçen gün artan diğer bir grup “Suskunluk hem başkanı hem kurumu zora sokuyor” diye Erdoğan’a yanıt verilmesini istiyor.

Gelin önce Erdoğan Başaran’ı hangi konularda neden itham etmişti hatırlayalım.

Her şey Başaran’ın Koç Üniversitesi - TÜSİ- AD Ekonomik Araştırmalar Forumu’nun organize ettiği “Türkiye’de Enflasyon Dinamikleri: Fırsatlar ve Riskler” başlıklı konferansında başladı. TÜ- SİAD Başkanı Cansen Başaran Symes, Türkiye’de enflasyonun yükseldiğini, düşürülmesi yönündeki politikaların başarıya ulaşamadığını söyledi.

Erdoğan TÜSİAD Başkanı’nı bu eleştirisi yüzünden iki kere hedef aldı. İlki ihracatçılara yaptığı konuşmada “genel” hatlarla: “TÜSİAD başkanının geçmişte Türkiye’ye ne tür bedeller ödettiğini gayet iyi bilen birisiyim. Değerli arkadaşlarımın inceleyip ortaya çıkarması mümkündür. Hangi işle iştigal etmişse, yaptıkları ve ödettikleri bedeller ortadadır. Hangi denetim kurumunda ne gibi görevler yaptılar, oralardan ne tür bedeller ödettiler, bunun üzerine iyi durulması lazım. Bundan sonra bu tür yeni bedellere fırsat vermeyeceğim. Sorumluluğunun bilinciyle hareket etmeyen bunun hesabını verir.”

İkincisi daha “nokta atışıyla” MÜSİAD Genel Kurulu’nda:

 “Bu kurumun başkanının, malum Demirbank ve Tarişbank olayında suç layihası aslında bayağı kabarıktır. Bunların Lüksemburg bağlantısının geri planını milletimizin bilmesi önemlidir. Ne olursa olsun elden ele dolaşan her maşa gibi bunlar da işe yaramaz hale gelince bir kenara atılacaklar, hiç merak etmeyin.”

Neye gönderme yapıyor Erdoğan bir bakalım. Cansen Başaran Symes 1981 yılında Türkiye’de faaliyetlerine başlayan Pricewaterhouse’un (PwC) kuruluş aşamasında şirkete katılıp 2013 yılının nisan ayına kadar PwC Kopenhag, Londra ve İstanbul ofislerinde çeşitli kademelerde görev üstlendi.

 

Kendini var etmiş isim

 

Uluslararası bu şirketin en önemli faaliyetlerinden biri banka ve şirketlerde yaptığı “audit”ler. Yani denetim faaliyeti. Erdoğan’ın iması özellikle batık iki bankada bu faaliyetin “yeterli nitelikte” yapılmadığı. Burada filmi biraz başa saralım. Başaran’ın “meslek hayatına” ve ortaya koyduğu çalışmalara bakalım. Bu yazıyı hazırlarken gerek Başaran ile beraber çalışmış gerekse aynı sektörde olup onu tanıyan pek çok isimle görüştüm. Bunları ikiye ayırayım. Birlikte çalışanların onun için söylediği çarpıcı cümleler var:

“Bana Cansen Başaran’ı tarif et desen sana kısaca ‘self made’ (kendini varetmiş) diye özetleyebilirim. Pek çok çalışanının yurtdışı havalı okullardan mezun olduğu sektörde o İstanbul İşletme’den. Üstelik çok da iyi olmayan İngilizcesi ile işe başlayıp kısa sürede çok başarılı oldu. İlk işlerinden biri TOFAŞ’ın IPO’su (halka arz) idi ve iyi sınav verdi.”

Sektörden bir rakibi ise onu şöyle tarif ediyor: İşte çok sert rekabet eder. Agresiftir, hırslıdır ama dürüstlüğünü hepimiz biliriz. Sektörde yanlış yapanın (kaynak burada hem şirket ismi hem şahıs ismi verdi, kullanmıyorum) zaten biz de aramızda olmaması için çabalarız. Çünkü fatura sektörün tamamına çıkar.

Gerek beraber çalıştığı arkadaşları gerekse rakipleri “dürüsttür” dese de bir denetleme şirketi- denetçi nerelerde “işini doğru yapmayabilir”? Erdoğan neyi ima ediyor? Yanıtı gene profesyoneller verdi:

Şirketlerin özellikle bankaların bir dönem görülmemesini ya da altının çizilmemesini istediği kimi kalemler vardı. Özellikle talep devlet bankalarından gelirdi. Biz bunlara gri alanlar deriz. Cumhurbaşkanı bunu ima ediyor, “o dönem Demirbank ve Tariş” diyerek. Ama Cansen’in yapma ihtimali hemen hiç yok.

 

Lüksemburg’taki vergi

 

Yine Erdoğan’ın sözlerine dönelim. “Lüksemburg bağlantısı” işine. O nokta Cansen Başaran’ın uzun süre çalıştığı uluslararası şirketin bir süredir boğuştuğu bir durum. “Luxemburg Leaks” (Lüksemburg sızıntıları) diye de anılıyor.

Kısa bir süre önce dünyanın değişik ülkelerinden 40 gazete, Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu ile işbirliği içinde, vergi cenneti Lüksemburg’un 340 küresel şirketle gizli vergi anlaşmalarını açığa vuran belgeler yayımladı. Toplam 28 bin sayfa olduğu söylenen gizli vergi anlaşmalarının, küresel şirketler adına dünyaca ünlü danışmanlık şirketi Pricewaterhouse- Coopers tarafından Lüksemburg devletiyle müzakere edilip kaleme alındığı belirtiliyor.

Kısaca “tax rulings” olarak adlandırılan anlaşmalara göre, Lüksemburg, üyesi olduğu Avrupa Birliği’ndeki ortaklarını dahi bilgilendirmeden, yüzlerce küresel şirketin vergi kaçakçılığı yapmasına yasal yollardan yardımcı oldu. Küresel şirketler, Lüksemburg’da kurdukları şube veya yan şirketler aracılığıyla, kâr gerçekleştirdikleri ülkelere vergi ödemekten kurtuldu.

Burada Başaran’ın doğrudan değil, çalıştığı uluslararası şirketin karıştığı durum açısından itham edilmesi söz konusu.

Nereden bakarsanız bakın, hangi iyi niyetli açıdan okursanız okuyun, Erdoğan’ın suçlama- imalarına bireysel ya da kurumsal bir yanıt verilmeli. TÜ- SİAD içinde giderek daha çok kişi bunu seslendiriyor. Cansen Başaran da “eski- yeni yönetimden isimlerle” ne yapması gerektiği konusunda fikir alışverişinde bulunuyor. Konuştuğu ve ona “açıklama şart” diyen bir üyeye “seçim zamanı hepimize zarar vermez mi, şimdilik susmak daha iyi değil mi” diye sormuş. O üye ise bir yanıtın şart olduğunu belirtmiş. Hatta Erdoğan’a bir mektup kaleme alınması tartışılmış.

 

 

 

Patronlar saklandı

 

Erdoğan’ın özellikle seçim dönemlerinde TÜSİAD başkanlarına sadece ağır suçlamalar yöneltmekle kalmayıp şirketleriyle ilgili kimi “düzenlemeler için düğmeye bastığı” bilinen bir gerçek. İş dünyasında her geçen gün büyüyen bir korku var. Görevini yarıda bırakarak ayrılan başkan da (Muharrem Yılmaz), ailenin karşı çıkmasına rağmen birkaç aylığına görev kabul edip, Erdoğan’ı davet ettiği toplantıda en ağır lafları dinlemek zorunda kalan başkan da (Haluk Dinçer) yakın zamanda TÜSİAD başkanlarının karşılaştıkları sıkıntıların unutulmaz sayfaları.

Dün konuştuğum eski bir TÜSİAD üyesi “patronlar kendilerini korumaya alıp, bir profesyonelin arkasına saklandılar” diye Cansen Başaran’ın başa çıkmaya çalıştığı durumu özetledi. TÜSİ- AD Başkanı bu kadar ağır ithamlar altındayken bakalım susmayı daha ne kadar sürdürecekler? Derneğin şu anki başkan yardımcısı Ali Koç, “3 Temmuz sürecinde Fenerbahçe’ye yöneltilen şike iddialarına karşı net-sert tutum” almıştı. Diğer başkan yardımcısı Murat Özyeğin önemli bir bankacının, Hüsnü Özyeğin’in oğlu. Banka, denetim işlerini iyi bilir. Suskunluk fazla uzun sürmeyecek gibi bir his var içimde...

İlgili Haberler