24 Nisan 2015 09:45
Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Çanakkale Savaşı’nı anma etkinliklerinin “Ermeni Soykırımını Anma Günü” olan 24 Nisan’a denk getirilmesiyle ilgili olarak, “Türkiye sadece 20 yıldır bu etkinlikleri düzenlemektedir. Ancak, 20 yıl esnasında ilk kez, Ermeni halkının 100 yıldır kesintisiz toplu halde Ermeni Soykırımı’nın masum kurbanlarını andığı tam da aynı 24 Nisan’da bu törenlerin tertiplenmesi öngörülmüştür” dedi.
Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e konuşan Sarkisyan, “Bu, Türkiye yönetiminin Ermeni Soykırımı’na ne isim verdiği hususundan bağımsız olarak, 1.5 milyon katledilmiş Ermeni’nin hatırasına yönelik saygısız bir tutumun ifadesidir. Eğer Türkiye’nin ilişkilerin normalleşmesi yönünde bir nebze arzusu olsaydı, çarpıcı bir ifadeyle ‘komşunun evinde yas tutulurken aynı gün şenlik ve tören düzenlemezdi” diye konuştu.
Cansu Çamlıbel’in Serj Sarkisyan’la yaptığı söyleşinin bir kısmı şöyle:
- Ülkeniz ve Türkiye arasındaki uzlaşma sürecinde büyük çabalar ortaya koyan bir siyaset adamı olarak, bu yıl 24 Nisan’daki Anma Günü için hayal ettiğiniz senaryo hangisi olurdu?
Sanıyorum alternatif Türkiye Cumhurbaşkanıyla birlikte Tsitsernakaberd Tepesi’nde Ermeni Soykırımı’nın masum kurbanlarının anısı önünde saygıyla eğilmek ve anıttan, geçmiş soykırımların kınanması ve olası yeni soykırımların engellenmesine yönelik çabalarımızı birleştirdiğimizi tüm dünyaya duyurmak olurdu. Tarafımızdan Türkiye Cumhurbaşkanı’na 24 Nisan etkinliklerine katılım davetinin yollanması işte bu amacı hedeflemektedir.
- Protokoller hayata geçirilseydi, Ermenistan yine de diğer devletler ve uluslararası kuruluşlara soykırım iddialarının tanınması çağrısında bulunduğu bu agresif kampanyaya devam eder miydi?
Her şeyden evvel ‘agresif’ nitelendirmesini yerinde değil. Zira adımlarımız mütecaviz mahiyet taşımamaktadır ve Türk halkına karşı değildir. İkincisi ‘eğer’li sorulardan kaçınırdım. Bu mantıki sonucuna ulaşmayan bir süreçtir. Başarılı olması durumunda belki de başka bir realitemiz olurdu. Belki de ilerde Türkiye’nin de Ermeni Soykırımı’nı tanıması ve halklarımız arasında gerçek uzlaşı etabına geçilmesi ihtimali olurdu. Bugünse sahip olduğumuz mevcut durumdur. Farklı ülke ve kuruluşlar bugün Ermeni Soykırımı’nı tanınıyor ve kınıyor ise bu, uluslararası toplumun insanlığa yönelik suçların cezasız bırakılmasına izin vermediğinin ve ortak çabalarla bunların önlenmesine yönelik mekanizmaların geliştirilmesi zorunluluğu gördüğünün pratik ifadesidir. Uluslararası toplumun Ermeni Soykırımı’nın tanıma süreci, Türkiye yönetimi için bu meselede sergiledikleri inkarcı duruşunun 21. yy.’ın değerler sistemi realitesinde hiçbir şekilde yeri olmadığının göstergesi olmalıdır.
- Papa Francesko’nun 12 Nisan’daki ayinde yaptığı konuşmayı bekliyor muydunuz? Bu sizin için ne anlama geliyor?
İnsanlığa yönelik suçların önlenmesinde dünya liderlerinin özgün bir misyonu vardır. Papa tarafından bu yıl 12 Nisan’da San Pietro Bazilikasında Ermeni Soykırımı’nın 100. Yıldönümüne yönelik icra edilen ayin ve bilinen olayların (Papa Jean Paul II gibi) kendisi tarafından da soykırım olarak nitelendirilmesi, bunun çarpıcı bir kanıtıdır. Papa’nın konuşması hümanizm, hoşgörü, insanlığa karşı suçlar ve yabancı düşmanlığıyla mücadelede tüm insanlığa yönelik bir mesajdı. Bunun siyasi menfaatlerini evrensel değerlerin üzerinde tutan ülkeler için bir mecraya dönüşebileceği yönünde tamamen umutluyum.
Türkiye yönetiminin hissi ve diplomatik olmayan tepkisi, Türkiye’nin aleni inkarcı politikasını devlet düzeyinde sürdürdüğünün ve böylece Osmanlı İmparatorluğu yönetimi tarafından gerçekleştirilen suçun sorumluluğunu üstlendiğinin de bir kanıtıdır. Türkiye bu görüşle hemfikir değilse, Ermeni Soykırımı’nı tanıyan birçok ülkeyle, uluslararası kuruluşla hemfikir değilse, bu uluslararası toplumun değil Türkiye’nin sorunudur.
- Avrupa Parlamentosu 1987 yılında Ermeni taleplerini tanımıştı, bu yıl 15 Nisan’da da benzer bir tasarı kabul etti. Ancak yakın zamana kadar Türkiye’nin, tarihin tarihçilere bırakılmasına ilişkin tezini destekleyen pek çok Avrupa Parlamentosu milletvekili tanıyorum.
Sizin Avrupa Parlamentosunun hangi üyeleriyle konuştuğunuzu bilmiyorum. Ancak 28 Avrupa ülkesi ve yarım milyarlık nüfusu temsil eden Avrupa Parlamentosu’nun 15 Nisan 2015’te büyük çoğunlukla kabul ettiği tasarı, Ermeni Soykırımı meselesinde Avrupa ailesinin net tutumunu ortaya koymaktadır. Bu belgeyle yasama organı, soykırım kurbanı 1.5 milyon masum şehidin anısını saygıyla andı ve insan hakları ve evrensel değerlere sadakatini bir kez daha teyit etti.
- Zürih’te 2009’da imzalanan protokollerde kurulacak komisyonlardan birinin tarih üzerine olması öngörülüyordu. Buna karşın, Ermeni yönetimi olarak ilk günden itibaren ‘tarih tetkike tabi değil’ dediniz. Burada bir çelişki yok mu?
Ermeni Soykırımı gerçeği artık bir asırdır farklı bilim adamları, siyaset adamları, uluslararası hukuk uzmanları, Uluslararası Soykırım Araştırmaları Birliği, parlamentolar ve hatta bir dizi Türk tarihçi tarafından incelenmiştir. Hepsi de Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin başına gelenin kesinlikle soykırım olduğunda hemfikirdirler. Bu durumda Türkiye’nin tarihçiler komisyonu kurma önerisinin sadece Ermeni Soykırımı’nın tanınmasını sürüncemede bırakma ve uluslararası toplumun dikkatini bu suçtan saptırma amacı taşıdığı barizdir. Bunu sadece biz değil, Ermeni Soykırımını daimi surette tanıyan ve kınayan uluslararası toplum da anlıyor.
Protokollerde ‘tarih araştırmaları komisyonu’ tesisine ilişkin hüküm yoktur. Protokollerin ilgili maddesinde iki halk arasında karşılıklı güvenin restorasyonuna yönelik diyaloğun gerçekleştirilmesi için alt komisyon tesisi öngörülmekteydi. Müzakereler esnasında Ermeni tarafı farklı düzeylerde Türk tarafına da soykırım gerçeğinin hiçbir koşulda şüphe altında bırakılamayacağını birçok defalar vurgulamıştır.
- Siz 16 Şubat’ta protokolleri Ermenistan Parlamentosu’ndan geri çektiniz. Ancak protokoller hala TBMM’nin önünde onaylanmak için uygun anı bekliyor. Attığınız bu adım Ermenistan’ın uzlaşma çabalarından geri adım atan taraf olduğuna dair karşı tezi güçlendirmez mi? Bu hamle protokoller sürecinin tamamen öldüğü anlamına mı geliyor?
Size retorik bir soru sorayım; Türk kıstaslarıyla uygun an ne zamandır? Protokollerin imzalanmasının üzerinden zaten 6 yıl geçti, uygun zaman ne zamandır? Bu Türkiye tarafından sadece protokolleri imzalayan karşı tarafa yönelik değil, aynı zamanda kendi uluslararası yükümlülüklerine karşı da saygı eksikliğidir. Yıllar Türkiye’nin uygun bir anı beklemediğini, aksine Ermeni-Türk uzlaşı sürecindeymiş taklidi yaparak ve tanımaları uzlaşı yolunda engel göstererek uluslararası toplumun Ermeni Soykırımı’na ilişkin net tutumunu önlemeye çabaladığını ortaya koydu.
Benim inisiyatifimle başlayan Ermeni-Türk ilişkilerinin normalleşmesi süreci sadece, halklarımızın barış ve esenlik içinde bir arada var olmasını temin ederek, önkoşulsuz diplomatik ilişkilerin tesisi ve Avrupa’nın son mühürlenmiş kapısının açılmasını hedeflemekteydi.
Ne yazık ki Türkiye yönetiminin siyasi iradesinin olmaması, protokollerin kelimesinin ve ruhunun çarpıtılması, inkarcılığın yeni ifadeleri ve Azerbaycan’ın asılsız taleplerini tatmin etmek için önkoşulların sürekli dillendirilmesi, bu protokollerin hayata geçirilmesini akamete uğrattılar. En önce Ermenistan’ın önkoşullar sunabileceğinin herkes bilincinde. Ancak biz bölgede işbirliği ortamının şekillenmesi vizyonundan hareketle, şimdilik bunu yapmıyoruz.
6 yıldır haklı çıkmayan beklentiler sonrasında, bunları parlamentodan geri çekme kararını verdim. Bu vesileyle Ermeni halkının, güya Türkiye yönetiminin lütfedip uygun bir an bulup protokolleri onaylamalarını ebediyen beklemeye hazır olmadığını da söyleme fırsatım oldu.
Ermenistan-Türkiye sınırını biz kapatmadığımız gibi, uzlaşma kapısını da biz kapatmadık. Türkiye’nin yapıcı olmayan siyasetinden ötürü, halklarımız arasında sağlanan tarihi uzlaşma fırsatını kaybettik. Türkiye’nin kendi tarihiyle yüzleşmesi, uluslararası toplumun çağrılarına kulak kabartması, iki halkın barışçıl geleceğinin inşası vizyonuyla hareket etmesi durumunda biz yapıcı diyaloğa hazırız.
- Ermenistan niçin Türkiye’nin 24 Nisan’da Çanakkale Savaşı’nın 100. Yıl anma etkinliklerine sizi de davet etmesini rencide edici buldu? Türk yetkililer, benzer etkinliklerin 20 yıldır yapıldığını ve bu kez 100. Yıl nedeniyle daha bir ihtimam gösterdiklerini savunuyor.
Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılı anma törenlerini bizim için bir rekabet hususu değildir. Türkiye yönetimi Gelibolu törenlerine her ne pahasına olursa olsun nispeten çok sayıda ülke liderinin katılımını sağlamaya çalışarak Ermeni Soykırımı anma törenlerini gölgeleme amacı taşımaktadır. Ancak bizim önümüzde çok daha ciddi ve uzun vadeli hedefler var. Biz uluslararası toplumun ortak çabalarıyla insanlığı karşı işlenmiş ve gelecekte işlenmesi muhtemel suçlarla mücadele için işlevsel bir platform yaratmak istiyoruz.
Biz Türkiye’den farklı olarak anma etkinliklerine katılmaları için uluslararası toplumu ne mecbur ya da tehdit etmeyiz ya da şantaja maruz bırakmıyoruz!
Devletlerin ve uluslararası kuruluşların temsilcileri, siyasi veya ekonomik menfaatlerden hareketle değil, aksine ilkesel, evrensel değerler ve ahlaki içgüdülerle Ermenistan’a gelmektedirler.
Sizin de belirttiğiniz gibi, Türkiye sadece 20 yıldır bu etkinlikleri düzenlemektedir. Ancak, 20 yıl esnasında ilk kez, Ermeni halkının 100 yıldır kesintisiz toplu halde Ermeni Soykırımı’nın masum kurbanlarını andığı tam da aynı 24 Nisan’da bu törenlerin tertiplenmesi öngörülmüştür. Bu, Türkiye yönetiminin Ermeni Soykırımı’na ne isim verdiği hususundan bağımsız olarak, 1.5 milyon katledilmiş Ermeni’nin hatırasına yönelik saygısız bir tutumun ifadesidir. Eğer Türkiye’nin ilişkilerin normalleşmesi yönünde bir nebze arzusu olsaydı, çarpıcı bir ifadeyle ‘komşunun evinde yas tutulurken aynı gün şenlik ve tören düzenlemezdi’.
- Sınırın açılmasının ilişkilerdeki mevcut sıkıntılı durumu değiştirebileceğini düşünüyor musunuz?
Sınırın açılması çok şeyi değiştirir. Öncelikle, belli bir güven ortamı oluşturur, iki tarafın da çıkarına olacak ticari bağların tesisine zemin sağlar. Türkiye’nin doğu illerinin ekonomik gelişimine de ciddi bir katkısı olur. Sınırın açılması aynı zamanda sivil toplumlarımız arasındaki temasları canlandırır, haşır neşir olmalarını sağlar. Böyle bir adımın iki halkın uzlaşı süreci üzerinde olumlu etki yapacağına eminim.
- Bugünden sonra 24 Nisan 2015 geride kalmış olacak. Ermeni devletinin önümüzdeki yıllardaki stratejisi ne olacak? Yeniden bir uzlaşı sürecine başlamak için gündeminizde yeni çabalara yer var mı? Kişisel olarak siz, iki ülkenin iyi komşuluk ilişkisi içinde yaşamasını engelleyen bu tıkanmışlığı aşma yönünde bir siyasi iradeye sahip misiniz?
2015 yılında mücadelemizin sona ermediğini, aksine daha olgunlaşmış bir etaba geçtiğini birçok defalar belirttik. Bizim Ermeni Soykırımı’nın dillendirilmesi ve kınanması imkanına ancak III. Ermenistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ilanından sonra kavuştuğumuzu unutmayalım. Yani mücadelemiz daha yeni başlamıştır. Ve önümüzdeki yıllarda daha da koordineli ve hedefe yönelik olacaktır. Uzlaşı köprülerini biz yıkmadık, hatta biz kendimiz uzlaşı inisiyatifinde bulunduk. Ancak, anahtarı bizde olmayan kapının açılması imkansızdır. Masum kurbanlarımızı 100. Yıldönümünde anarken, Türkiye’yle ilişkilerin tesisine, Ermeni ve Türk halkları arasında ön koşulsuz uzlaşı sürecine başlamaya hazır olduğumuzu ilan ediyoruz.
- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Davutoğlu 19 Nisan günü beklenmedik bir 1915 açıklaması yaptı. ‘Birinci Dünya Savaşı koşullarında hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerinin torunlarına taziyemizi sunuyoruz’ dedi. Açıklamada, acıların paylaşımı, adil hafıza, geçmişle dürüstçe yüzleşme gibi ifadeler var. Türkiye’deki Ermeni Patrikhanesi’nde 24 Nisan ayini sürprizi de var. Mesajın içeriğini nasıl buldunuz?
Bu mesajın 19 Nisan’da yayımlanması dikkat çekicidir.Eğer bu 24 Nisan’da veya arifesinde yayımlansaydı, inkarcı içeriğini daha önceki duyurudan bildiğimizden bunu sıradan bir duyuru olarak kabul ederdim. Ancak bu kadar erken dolaşıma girdiğinden dolayı kanaatimizce, soykırımın tanınmasıyla bağlantılı tüm dünyada başlayan büyük sürece direnme veya etkileme yönünde bir denemedir. Papa Francesco Hazretleri’nin sözlerinin çarpıtılması, manipüle edilmesi veya tepki gösterilmesi sanıyorum yakışıksızdı.
Bu düzmece duyurunun içeriğine değinmek istemiyorum, aksine 24 Nisan’da Türkiye cumhurbakanı Sayın Erdoğan’ın daha güçlü ve bilgece bir tutum sergileyerek gerçek bir açıklama yapacağını, burada neyin vuku bulduğunu ve neyin bize iki halk arasında uzlaşı sürecine başlama fırsatı vereceğini söylemesini bekliyorum. Daha doğrusu, belki de halklar arasında değil de, bizim ve Türkiye yönetimleri arasında demek gerekir. Çünkü, Türkiye halkına yönelik, Türklere yönelik kesinlikle bir ithamım yok.
- Siz hazır Türkiye halkıyla ilgili duygularınızı paylaşmışken şunu sormak isterim. Aynı savaş sırasında Türk ve Müslüman toplulukların yaşadığı acılar sizin için ne ifade ediyor? Ermenistan, Türklerin aynı dönemde yaşadığı acıları, kayıpları ve sürgünleri teslim ediyor mu?
Ermeni halkı bu acıları anlamamazlık edemez, çünkü Ermeni halkı en az 3000 yıllık tarihi esnasında yenilgiler de zaferler de çok görmüştür; öyle ki Ermeni halkı aralarında Türk halkının da olmak üzere herhangi bir halkın savaşta ne gibi acılar çekebileceğini çok iyi anlayabilir. Ancak acı çekmek bir şey, soykırıma maruz kalmak başka bir şeydir. Eğer Türk halkı Osmanlı İmaparatorluğunda Soykırımına uğramışsa, bugünkü Türkiye yönetimi Osmanlı yönetiminin gerçekleştirdiği hem Ermenilerin Soykırımı’nı hem de Türklerin Soykırımı’nı tanısın.
Bir, iki, üç köy sakini yerlerini değiştirebilirler, veya müstakil yurttaşlar yerlerini değştirebilirler, bunun için esef duyuyoruz, ancak bir halk imha edildiğinde, bu tamamıyla farklı bir husustur. Ben büyük umut taşıyorum ki yıllar sonra Türkiye’de neyin gerçekleştiğin bilincinde olan insanların sayısı o kadar çok olacak ki 19 Nisan’da Başbakanın yaptığı gibi açıklamaların yapılması artık imkansız olacak.
- Ermenistan Cumhuriyetinin Türkiye’den toprak talebi var mı?
Ermenistan Cumhuriyeti bağımsızlığından bu yana asla Türkiye veya herhangi bir diğer ülkeden toprak talebinde bulunmamıştır. Devletimizin dış politika gündeminde böyle bir konu olmamıştır ve bugün de yoktur, bu nettir. Uluslararası toplumun tam ve sorumlu bir üyesiyiz. BM üyesi bir devlet olarak uluslararası toplumdaki rolümüzü anlıyor, uluslararası hukuk ilkelerine saygı duyuyoruz. Bu arada aynısını bu güne dek gayrimeşru şekilde ülkemizle olan sınırını kapalı tutan, bunu Avrupa’nın son kapalı sınırına dönüştüren ve Ermenistan’la diplomatik ilişkilerin tesisi için, aracı rolü oynayan uluslararası toplum ve Zürih Protokolleri altındaki kendi imzasına saygı duymayarak, kabul edilemez önkoşullar ileri süren Batı’daki komşumuzdan da bekliyoruz. Eğer fark ettiyseniz Ermenistan’ın Türkiye’ye toprak talebi sunma veya benzeri düşüncelere sahip olduğuna ilişkin Ermenistan’da değil easıl Türkiye’de konuşulmaktadır. Bunun niçin böyle olduğunu, hepimizin çıkaracağı sonuca bırakalım.
Hürriyet'te yayımlanan söyleşinin tamamını okumak için tıklayın
© Tüm hakları saklıdır.