Yaşam

Bitmek bilmez mobbingler, şiddet, ağır çalışma koşulları; Türkiye sadece doktorlarını mı kaybediyor yoksa geleceğini mi?

"Emek verdiğim bir hastadan şiddete varan tepkiler göreceksem ve bu yanına kâr kalacaksa bu benim için bir kırmızı çizgidir"

01 Kasım 2021 00:00

Gözde Yel & Melis Karaca

Ankara Şehir Hastanesi’nde görevli asistan doktor Rümeysa Şen’in hastanedeki 36 saat süren nöbet sonrasında, evine giderken geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetmesi, Türkiye’de doktorların sık sık gündeme getirdiği ancak yeterince seslerini duyuramadıkları sorunları bir kez daha su yüzüne çıkarttı. Pek çok doktor ülkeden ayrılmanın yollarını ararken, bu durum "doktor göçü" nedeniyle Türkiye'nin ilerleyen yıllarda ciddi sorun yaşayabileceği endişesini de beraberinde getiriyor. 

Asistanlık sürecinde karşılaştıkları mobbingler, hasta ve hasta yakınları tarafından uğradıkları saldırılar, gün boyunca 100'den fazla hasta kabulü, ücretlerinin iyileştirilmemesi, rutin hale gelen uzun nöbet saatleri sebebiyle sosyal hayatlarının yok denecek kadar aza inmesi gibi, çalışma koşullarının her geçen gün biraz daha ağırlaşmasıyla çok sayıda hekim, meslek hayatlarını Türkiye dışında sürdürmek için çaba sarf ediyor. Pek çok tıp fakültesi öğrencisi de, mezun olmadan yurtdışında çalışmanın yollarını arıyor. 

Bir hekimin yurt dışında çalışabilmesi için alması gereken ‘iyi hâl belgesini’ delilleyen kuruluş olan Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB) T24’e sunduğu veriler, yurt dışına gitmek üzere başvuran doktorların sayısında çarpıcı artışı gözler önüne seriyor. Buna göre, 2019 yılında toplam 1047 doktor Türkiye’den ayrılmak için başvururken, 2020’de 931, 2021’in eylül ayına kadar ise toplam 967 doktorun başvurduğu görülüyor.

"Doktorlar neden gitmek istiyor" sorusunun yanıtını Türk Tabipleri Birliği ile gidenler ve gitmeye hazırlananlarla konuştuk: 

"Eskiden TUS dershanelerine giderlerdi, artık Almanca kurslarına gidiyorlar" 

TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut, son yıllarda hekimlerin göçünde ciddi artış olduğunu, her ay ortalama 100 hekimin yurt dışına çıkmak için ‘iyi hal’ belgesi almak istediğini belirtiyor. Bulut, "Eskiden TUS dershanelerine giderdi tıp öğrencileri, şimdi Almanca kurslarına gidiyorlar, kurslar tıka basa tıp öğrencisi dolu" diyor.

Bulut, iş güvencesinin zayıflamasını, mali nedenleri, ‘zorunlu hizmet’ durumunu ve sağlıkta şiddet vakalarını örnek gösteriyor ve ekliyor:
"Demokrasi ve barışın olmaması en temel etkenlerden biri, insanlar geleceklerini göremiyorlar. KHK'lar, mali durumlar gelecekle ilgili endişe duymalarına neden oluyor. En başarılı öğrencilerimizi yurt dışına kaybediyoruz." 

“En çok Almanya tercih ediliyor”

Bulut, doktorların, B2 dil belgeleri olduğu sürece 6 ayda denklik alabildikleri için başta Almanya olmak üzere İngiltere, Kanada, Finlandiya, İsviçre gibi ülkelere gittiklerini, bu ülkelerde doktor açığı olduğunu söylüyor.

"İş güvencesi yok edilmiş durumda"

Bulut, hekimlerin yurt dışına gitme gerekçelerinde “iş güvencesinin zayıflatılmış olmasına” dikkat çekiyor:

“Yasalara göre, bir kişiyi devlet memuriyetinden menetmek için davalar açılır, soruşturmalar açılır ancak şu an öyle değil. Kimlerden oluştuğu belli olmayan komisyonlarda, 2-3 tane polis fişiyle öğrenciler fişleniyor ve meslekten menediyorlar ya da atılıyorlar... Hükümet partizanca davranıyor. Kendisinden olmayanlara doktorluk mesleğini yapmayacak şekilde kararlar veriyor. Bu komisyonlardan giden kararlar da hızla bakanlıklar tarafından işleme koyuluyor... İş güvencesi yok edilmiş, haklar gasp edilmiş durumda.”  

"2003’ten beri doktorların maaşına iyileştirilme yapılmadı"

Bulut, 2003’ten bu yana Türkiye’de hekimlerin maaşına iyileştirme yapılmamasına vurgu yapıyor ve ekliyor:

"Şu an hekim maaşlarına yüzde 150 zam yapmadıkça, 2003 oranlarını yakalayamayacak. 2003'ten bu yana satın alma güçleri çok geriledi, yüzde 33'e, 40'a geriledi. Yurt dışında daha iyi mali imkânlar buluyorlar. Örneğin Almanya’da aylık olarak 8 ila 10 bin Euro para alıyorlar. Türkiye’de bunu alabilme ihtimalleri yok. Türkiye’de alacağı para 4,500 TL… İş kaybetme riski de yok orada ve en önemlilerinden biri hekimler şiddet görmüyorlar."

"Mecburi hizmet, eşleri istifaya itiyor" 

Bulut, 'mecburi hizmet' kavramının da hekimleri yurt dışına iten faktörlerden biri olduğunu söylüyor. Farklı illerde görevlendirilen doktorların ailelerinin parçalanmak zorunda kaldığını söyleyen Bulut, çözüm bulamayan eşlerin, istifa ederek yurt dışına gittiğini belirtiyor ve 2017’de Batman’da, ailesinden ayrı olarak doktorluk görevini sürdüren Engin Karakuş’un intiharını örnek gösteriyor:

"Mecburi hizmet yerine çekici teklifler oluşturulması lazım. Bir hekim, bir yere gideceği zaman karşılıklı rızalarının oluşması lazım. Tıp fakültesine başlarken devletin öğrencilik sürecinde konaklama ve harçlık imkânı sağlaması da mecburi hizmet kavramında rıza oluşması açısından uygulanabilir. Bana geldiğinde kapitalist, liberal, serbest piyasacı olan sistem, hekimlere geldiği zaman otokratik, faşist hale geliyor."

Çizgi: Tan Oral

Gidenler ne diyor? 

Nisan ayından bu yana Münih'te yaşayan Dr. Özen B. Demir, Almanya’da hekim olarak çalışmak için sınava hazırlanıyor. Gelecek ay hastane stajına başlayacak olan Dr. Demir, Türkiye’de 3 yıl acil servis ve iş yeri hekimi olarak çalıştığını söylüyor.

Dr. Demir, yurt dışında hekimlik kararını tıp fakültesine başladığı 2010 yılında verdiğini ve fakülteyle eş zamanlı olarak Almanca kursuna da kaydolduğunu söylüyor.

Türkiye’de pratisyen hekim olarak çalıştığı süreçten bahseden Dr. Demir iş yükünün çok olduğunu belirtirken, sağlıkta şiddet meselesini vurguluyor.

Demir, şunları söylüyor: "B
unu hekime şiddete indirgememek gerekiyor. Başka çalışma arkadaşlarımız da bu sürecin mağduru oluyor. Şunu söyleyeyim ki görevi başında sağlık çalışınanına şiddet, korkarım ki sadece Türkiye veya Ortadoğu’ya has bir şeydir. Bu konu çok yıkıcı ve üstünde önemle durulması gerekiyor.”

"Boş vakit, adil maaş, çalışma hakları sağlanıyor"

Türkiye ve Almanya’da doktorların çalışma koşulları arasında ciddi bir fark olduğunu belirten Özer, Almanya’da doktorların boş vakit, alım gücü, maaşlar, çalışma hakları gibi konularda bir "sosyal refah devletinin olması gerektiği gibi" çalıştığını belirtiyor ve ekliyor: "Zaten bana göre birinci motivasyon boş vakit ve emeğinizin karşılığını alabileceğiniz adil bir gelirdir.

Yıllardır Türkiye’de çalışmış olan, uzmanlığını almış olan hatta aile kurmuş pek çok arkadaşım da Almanya’ya gelmeye karar verebiliyor. Bu “göze alma hâli” bile Türkiye’deki durumun yıkıcılığını gözler önüne seriyor. "

"Yurt dışına giden hekimler sağlık kültür şoku yaşıyor" 

Almanya’da Türkçe konuşan bir hekimin avantajları olduğunu belirten Dr. Demir, şöyle açıklıyor:

"1960’larda başlayan işçi göçünden bu yana Türkiye’den gelenler azınlık statüsünde bile değil. Bir şekilde sisteme entegre olmuşlar. Dolayısıyla klinikte Türkçe konuşmak avantaja dönüşüyor belli bölgelerde. Özellikle Kuzey Ren Vesfalya bölgesinde ya da Berlin’de hekimlik yaparken bu bariz bir avantaj."

Dr. Demir, hekimlerin yurt dışına giderken bambaşka bir sağlık sistemi, sağlık kültürü içinde çalışmaya hazır olması gerektiğini vurguluyor:

“Yurt dışında hekim olarak çalışmak kolay bir şey değil. Mesela bir mühendis, bir IT uzmanı ya da işini İngilizce yürüten biri ile gittiği ülkenin dilini bilmek zorunda olan bir sağlık profesyoneli arasında dağlar kadar fark var. Pek çok hekim arkadaşın bunu gözden kaçırdığını düşünüyorum.

Örneğin Almanya’da 10’dan fazla diyalekt konuşuluyor. Buna adapte olmak, bir Alman vatandaşının sağlıktan ne anladığını, sağlık hizmetlerine başvurma davranışlarını ya da sosyal güvenlik sisteminin nasıl işlediğini öğrenmeniz gerekiyor. “Sağlık kültür şoku” yaşıyor hekimler. Bu müthiş bir göze alma hâli. Bu şirketler dünyasında yaşayan bir beyaz yakalının çok yaşadığı bir durum değil. Biz mesleğimizi başka bir terminolojide, başka bir kültürel atmosferde icra ediyoruz. İki ülke arasında bir hastaya antibiyotik yazma anlayışı arasında bile büyük bir fark var."

 Dr. Demir, Türkiye’den sağlık sisteminin geleceğinden “umutsuz” olduğunu söylüyor.

"Gitmek değil, asıl kalmak büyük cesaret ve emek istiyor"

Türkiye'de 3 yıl psikiyatri asistanlığı olmak üzere 6 yıl çalışan Osman Bakkal, 4 yıldır Almanya'da yaşıyor. Çalıştığı üniversite hastanesinde acil hekim eksikliği nedeniyle pek çok sıkıntı yaşadığını dile getiren Bakkal, yurt dışına gitmesine karar vermesinde 15 Temmuz sonrası yaşanan sürecin ve 2017'de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin referandumla kabul edilmesinin etkili olduğunu söylüyor.

Türkiye'de Almanca öğrenmeye başladığını ve ilk olarak 1 yıllık dil vizesi ile Almanya'ya gittiğini söyleyen Bakkal, Almanya'ya denklik için sunması gereken belgeleri Türkiye'de çalıştığı hastaneden zorlukla aldığını belirtiyor. "Her aşaması çok zordu, ince bir planlama yapmak zorunda kaldım" diyen Bakkal şöyle devam ediyor:

"TUS'u kazanmak için 3 yıl çalışmış, 3 yıl da asistanlık yapıp, haftada 80 saat çalışmıştım. OHAL döneminde bıraktığım için de Türkiye'de ömür boyu uzman olamayacaktım. Bir anda hepsini riske attım, çünkü benim haklarım kısıtlanıyordu... Denkliğimi bir senede aldım. Türkiye'deki asistan hekimlerin 1 yılda gösterdiği emeğin belki de daha azını vererek denklik aldım. Bu sebeple gitmek değil, asıl kalmak büyük cesaret ve emek istiyor.

"Sistemin bütün ağırlığı haksız yere asistan hekimlere biniyor"

Özellikle asistan hekimlerin çalışma şartlarının zorluğuna değinen Bakkal, "Çoğu genç, maddi birikimi yeterli değil. Bölüm şeflerinin her türlü haksızlığına göz yummak zorunda kalıyorlar. Ancak uzman hekimlerin ellerinde daha çok imkân var. İstifa edip özel sektörde de çalışabilir, tekrar atamaya da girebilir. Sistemin bütün ağırlığı haksız yere asistan hekimlere biniyor. Bunu bakanlık, rektörler, klinik şefleri herkes biliyor ancak bu düzen işlerine geldikleri için kimse ses çıkarmıyor" diyor. Almanya'da ise TUS benzeri bir sınav olmadığı için istifa edip başka bir hastaneye geçilebileceğini söyleyen Osman, "bu sayede asistanlara baskı uygulanmadığını" söylüyor. 

Bakkal, Almanya'da hastalarının kendisine yaklaşımını sorduğumuzda ise, "3 yıldır hastadan veya hasta yakınlarından en ufak tepki görmedim, her biri zaman ayırdığım için samimice teşekkür ediyor. Bu duruma hâlâ şaşkınım" yanıtını veriyor.

Bakkal ayrıca, ayda 2 kez yaptığı gece nöbeti sonrası istirahatleri olduğunu, ekstra izinler eklendiğini ve maaşında ciddi bir artış olduğunu da dile getirerek, "Buradaki tüm imkanlar Türkiye'de bana sunulsa da dönmem. Çünkü hâlâ asgari ücret 2800 lira olacak, mezun gençler iş bulamıyor olacak, üniversitelere kayyımlar atanıyor olacak ve torpil listeleri çarşaf çarşaf yayınlanacak..." diyor.

"Hem hastalar için hem de doktorlar için sorunlu bir sistem"

3 yıldır Almanya'da yaşayan ve şu anda dahiliye bölümünde çalışan doktor Can Doğrul, Almanya'ya gitmek isteyen doktorların yer aldığı 640 kişilik bir Telegram grubunu yönetiyor aynı zamanda.

Doğrul, Türkiye'de doktorluk yaptığı sırada 6 ay acilde zor şartlar altında çalıştığını ifade ediyor ve Almanya'nın sistemi ile kıyaslıyor: 

"Çalışma saatleri ve nöbet sayıları Almanya'da daha insancıl. Genelde Almanya'da ayda 5 nöbet tutulur, saat sabah 11 gibi başlar, ertesi gün sabah 9 gibi biter. 22 saati pek geçmez. Türkiye'de pratisyen hekimler mezun oldukları gibi acillerde çalışmaya başlarlar. Ayrıca çoğu zaman hastaları danışacak birini bulmak da mümkün değildir. Bu hem hastalar için hem de doktorlar için sorunlu bir sistemdir. Çünkü acilde çalışmak için -bence- yeterli tecrübemiz olmadan mezun oluyoruz. 24 saatlik bir acil nöbetinde bakılan hasta sayısı 300'ü bulabilir, bu ne hasta için ne de doktor için sağlıklı bir durumdur."

Doğrul da Almanya'daki hastalarının tutumunun, Türkiye'dekilere kıyasla daha olumlu ve kibar olduğunu söylüyor.

"Birileri zamanında ezildiği için alttan gelenleri ezmek zorunda hissediyorlar"

Türkiye'de asistan doktorların yaşadığı sorunların da altını çizen Doğrul, hoca-asistan ilişkisinin Türkiye'den 'çok daha iyi olduğunu' söylüyor:

"Türkiye'de asistanlarını tanımayan klinik şefleri bile görmüşlüğümüz var. Randevu alıp odasına gidip bir şey konuşamazsınız. Sizi ve sizin sorunlarınızı asla umursamazlar. Asistan doktorların çalışma koşulları ile ilgili birilerini eleştireceksek bunun başında bence bölüm başkanları, hocalar ve kıdemli asistanlar gelir. Türkiye'de kıdemlilik gibi saçma sapan, primitif bir sistem var. Birileri zamanında ezildiği için alttan gelenleri ezmek zorunda hissediyorlar"

Doğrul, çalışma şartları yanında yurt dışına göç etme nedenlerini sorduğumuzda ise, "Alım gücü, Avrupa'da rahatça seyahat edebilme imkanı, ekonomik ve siyasi istikrar sayesinde uzun vadeli planlar yapabilme imkanı, sağlık ve eğitimin ücretsiz kaliteli olması, farklı kültürden insanlarla arkadaşlık etme fırsatlarının olması diye liste uzar gider"  yanıtını veriyor. 

Doğrul, Türkiye'deki sağlık sisteminde değiştirilmesi gerekenler konusunda da 5 dakikaya düşürülmesi tepki çeken muayene sürelerinin, en az 20 dakikaya çıkartılması, nöbet sayılarının azaltılması ve sonrasında izinli olacak şekilde düzenlenmesi gerektiğini söylüyor:

"Ancak bunun için ciddi miktarda yeni doktora ihtiyaç var ve doktorlar bu derece yurtdışına gidiyorken bunun sağlanması çok zor. Türkiye'de sistemsizlik, umursamazlık ve işini ciddiyetle yapmama durumu tıp fakültesi eğitiminden hastanesine kadar her yerde görünüyor. Burada insanların çoğu ne iş yaparsa yapsınlar işlerini çok ciddiye alıp yoğun bir şekilde çalışıyorlar. Ancak yanlış anlaşılmasın çalışma süresi yine de günlük 8 saati pek geçmiyor."


Çizgi: Tan Oral

Gitmeyi planlayanlar ne istiyor?

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi’nden bu yıl mezun olan, pratisyen hekim olarak çalışan ve asistanlığa başlayacak olan Doktor Burak Berke Su, hekimlik kariyerini İngiltere’de sürdürmeye hazırlanıyor.

Doktor Su, tıp fakültesine başladığında gelecek planları arasında yurt dışında yaşam kurmanın bulunmadığı belirterek “Beni ülkenin ve doktorluğun içinde bulunduğu durum bu kararı almaya itti” diyor.

"Orada hekimlerin aslında ne kadar insani şekillerde çalışabildiğini gördüm"

Beşinci sınıfta seçmeli stajını bir ay boyunca İngiltere'de endikronoloji alanında gerçekleştiren Dr. Su, buradaki tecrübesini şöyle anlatıyor:  

Orada hekimlerin aslında ne kadar insani şekillerde çalışabildiğini, bunun ne kadar düzgün bir şekilde yapılabildiğini gördüm. O zaman kesin kararı aldım. Şimdi İngiltere’ye gitme sürecini tamamlamaya çalışıyorum.”

 Yurt dışına gitmeye hazırlanan ya da giden pek çok hekimin söylediği gibi İngiltere’de hekimliği sürdürme sürecinin de kolay olmadığını belirten Dr. Su, önündeki adımları şöyle anlatıyor:

Biz bu kadar emek vermeyi göze alacak kadar bir bıkmışlık ve çaresizlik içindeyiz. İngiltere için öncelikle PLAB1 ve PLAB2 adında iki tane sınava gireceğim. PLAB1, bizdeki TUS’un karşılığı, daha kolay versiyonu. Gerçekten tıp fakültesinden mezun olmuş bir pratisyen hekimin bilmesi gerekenleri sorguluyorken PLAB2 de simülasyon üzerine bir sınav. Daha sonra denklik alıyorsunuz. Tabii bunun için başta sizin üniversitenizi İngiltere’nin tanıyor olması gerekiyor. Bir de PLAB sınavlarından önce dil sınavları geçmeniz gerekiyor. Denklik sonrası biraz mülakat üzerinden ilerliyor. CV, portfolyo gerektiriyor ki Türkiye’de bu hiç gerek duymadığımız bir şey, istemesek de atanabiliyoruz. Orada süreç çok da kolay olmayacak.” 

“TUS’ta seçimler ‘daha rahat’ bölümlere yöneliyor”

Su, Türkiye’de hekim olmanın zorluklarını şöyle sıralıyor: “Sağlıkta şiddet, 36 saat nöbetler, mobbing, 'Ben çektim sen de çek' zihniyetindeki hocalar, hiyerarşi…” Su, bütün bu sebeplerin farklı ideallerle başladığı hekimlik yolunda rotasını değiştirmesine neden olduğunu söylüyor.

Türkiye’de hekimliğin geleceğine dair endişeleri olan tek yeni mezun doktorun kendisi olmadığını belirten Su, “TUS sınavındaki sıralama ölçütleri bile değişti. Doktorluğa dair daha ‘prestijli’  görünecek göğüs cerrahisi, beyin cerrahisi gibi bölümlere TUS’ta barajı geçerek girebiliyorsunuz çünkü insanlarda bir bıkmışlık var. Beş dakikada bir hasta görmek, hastaların size davranışları bunda etkili oluyor” diyor.

"Emek verdiğim bir hastadan şiddete varan tepkiler göreceksem..."

Doktorluk mesleğini çok sevdiğini söyleyen Su, "en büyük korkusunun" idealist ruhunu kaybetmek olduğunu belirtiyor. Çok sayıda hekimin daha meşakkatli olan yurt dışı rotasına yöneldiğinin altını çizen Dr. Su, sözlerini şöyle tamamlıyor:  

Emek verdiğim bir hastadan şiddete varan tepkiler göreceksem ve bu yanına kâr kalacaksa bu benim için bir kırmızı çizgidir. İnsanlar bu süreci yaşamamak için benim anlattığım İngiltere gibi süreçlere giriyor, Amerika’da çok daha fazla aşamalı sınava çalışıyor, sıfırdan Almanca, İngilizce öğreniyor. Bu insanlar salak mı? Gerçekten doktorsuz kalıyoruz. İngiltere’de sırf Türkiye’den gidenlerin rekabetini görüp şaşkınlık geçiriyorum.”

"Günde 100'den fazla hasta, otomatikleştiren bir sağlık sistemi..."

19 Mayıs Üniversitesi’nde tıp eğitimini sürdüren, yurt dışına gitmeye hazırlanan ismini vermek istemeyen bir öğrenci, Türkiye’de kaldığı takdirde kendisini bekleyen çalışma koşullarını şöyle anlatıyor:

“Burada hekim olduğumda günde 100’den fazla hasta baktığım, hiçbirine yeterli ilgiyi veremediğim, otomatikleşmeye başlayan bir sağlık hizmeti verdiğim ve aynı zamanda kendi hayatıma vakit ayıramadığım bir hekimlik süreci görüyorum.

Yurt dışında
bunun 10’da 1'i kadar hastaya bakarak ve ağır koşullarda çalışmadan hem mesleki tatminimi hem kendi hayatımı daha güzel yaşayacağımı düşünüyorum. Türkiye'de günümüz ekonomisiyle hazırlık, tıp ve uzmanlık dâhil benim için hiç uzatma yapmadığım taktirde 12 yıllık bir süreç var.

Vazgeçilen hafta sonları, uykular ve ayda tutulan 10'dan fazla nöbet... Bunlar neticesinde alacağım maaşla, ucuz bir araba almak için bile uzun süre birikime
ihtiyaç duyacağım, bu da bana emeğimin karşılığını alamayacağımı hissettiriyor.”

Öğrenci, bu gerekçeyle TUS sınavının aksine kişinin istediği tarihte girebildiği, klinik ve temel bilimin ayrı zamanlarda test edildiği, vaka simülasyonları barındıran ABD sınavı USMLE’ye hazırlandığını söylüyor.

Yurt dışına hazırlanan bir başka öğrenci ise bu kararı aldıktan sonra aynı anda TUS’a hazırlanmanın çok mümkün olmadığını belirterek "Tüm kartlarımızı ortaya koyduk gibi bir durum var" diyor.