T24 Ankara
TBMM’de 12 gün sürmesi beklenen bütçe görüşmeleri ikinci gününde devam ediyor. Bütçe üzerine söz alan TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Cumhurbaşkanlığı’na ayrılan bütçeye tepki göstererek “Bu bütçenin özeti şudur. Diyor ki bütçe bize, halktan alacağız, saraya vereceğiz. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denilen, henüz ne olduğunu anlayamadığımız evrenin ilk bütçesi açıkça bir tek adam bütçesi olarak kendisini karşımıza getirmiş durumda” dedi. İktidar partisi temsilcilerinin yaptıkları konuşmalarda bir ‘harikalar diyarı’ anlattıklarını ifade eden Baş, “Ben gerçekten, çocukken okuduğum ‘Alice Harikalar Diyarında’ masalının Türkiye'de “Saray Harikalar Diyarında” biçiminde yeniden yaşandığına üzülerek şahit oluyorum. Bu Parlamentonun kapısında insanlar kendilerini yakıyorlar, açız, yoksuluz diye kendilerini yakıyorlar” ifadelerini kullandı.
Erkan Baş’ın bütçe konuşması şöyle:
Şimdi, bütçe, esas olarak, emekçilerin, yoksulların, halkın gelirleriyle oluşturduğumuz bir mali tabloyu ifade ediyor ve en baştan herhâlde şunu söylemek gerekiyor: Ya milyonerlere hizmet eden bütçeler yapılır ya milyonlarca emekçiye, yoksula hizmet eden bütçeler yapılır. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak bütçelerin bu ülkenin milyonlarca emekçisi için düşünülmesi, tartışılması, yaratılması gerektiğini düşünüyoruz ama bugün karşımızdaki bütçe sadece milyonerleri hedefleyen, milyonerleri daha da servet sahibi etmeyi amaçlayan -açık konuşalım- yoksuldan, emekçiden alıp zenginlere aktaran bir bütçe.
Değerli arkadaşlar, bu bütçenin başka bir özelliği daha var, bu bütçenin özeti şudur: Diyor ki bütçe bize: "Halktan alacağız, saraya vereceğiz." Yani bu "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" denilen, henüz ne olduğunu anlayamadığımız evrenin ilk bütçesi açıkça bir tek adam bütçesi olarak kendisini karşımıza getirmiş durumda. Bunu neye dayanarak söylüyoruz? Belki halkımız, bizi izleyen emekçiler, yoksullar haberdar değillerdir ama burada kayıtlara da geçmesi için söylememiz gerekiyor ki bu bütçe tıpkı saraydan geldiği gibi, komisyonlarda saatlerce süren tartışmalara rağmen, bugün Genel Kurulun önüne geldi ve maalesef, maalesef güçlü Parlamento söylemlerinin arkasında, saraydan gelen bütçenin tek bir virgülünün bile değişmeden Genel kurula indiğini görüyoruz. Dolayısıyla emekçi düşmanı ve antidemokratik karakterli bir bütçeyle karşı karşıya olduğumuzu söylememiz lazım.
Ama ilginç bir şey var arkadaşlar: Büyük partinin temsilcileri, bakanlar çıkıyorlar, bir harikalar diyarı anlatıyorlar. Ben gerçekten, çocukken okuduğum "Alice Harikalar Diyarında" masalının Türkiye'de "saray harikalar diyarında" biçiminde yeniden yaşandığına üzülerek şahit oluyorum. Değerli arkadaşlar, bu Parlamentonun kapısında insanlar kendilerini yakıyorlar, "Açız, yoksuluz." diye kendilerini yakıyorlar. Belki görmek istemediğiniz için görmüyorsunuz ama şurada Halkla İlişkiler Binası'nın tepesine bir işçi kardeşimiz çıktı "Ben artık iş dilenmekten utanıyorum, hayatıma son vereceğim." deme noktasına geldi. Bu ülkede insanlar işsizlikten, atanamadıkları için intihar etme noktasına geliyorlar ama biz buralarda saraydan Türkiye'nin ne kadar harika göründüğünü dinliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bakın, başka ilginç bir durumla daha karşı karşıyayız burada. On altı yıllık bir iktidardan söz ediyoruz, değil mi? On altı yıldır bir iktidar var. İktidarın her temsilcisi kürsüye çıktığında dönüyor, muhalefete saldırıyor; dönüyor, muhalefeti eleştiriyor. Yahu, arkadaşlar, on altı yıldır siz yönetiyorsunuz bu ülkeyi. Bakın, 1967 yılındaki bütçe görüşmelerinde Türkiye İşçi Partisinin o zamanki Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar şöyle söylüyor: "Dünyada hangi parlamentoda, muhalefet bütçe eleştirisi yaptığında, iktidar bu eleştirilere muhalefeti eleştirerek, suçlayarak yanıt verir?" Ben söyleyeyim diyor Mehmet Ali Aybar: "1922-1925 yılları arasında Mussolini'nin İtalyasında faşist diktatörlüğü kurmak için bu yola başvurmuşlar. 1933'te Hitler Reichstag'ta aynı yolu denemiş."
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Tarih gösteriyor ki sizin iktidarınız da aynı yolu tercih etmiş, buna izin vermeyeceğiz.
Sevgili arkadaşlar, uzatmayacağım. Biz burada konuşamadığımız için her salı günü saat iki buçukta bir basın toplantısı yapıyoruz. Ben geçen hafta basın toplantısında dedim ki: "Sarayın bir günlük harcaması bu ülkedeki 1.125 asgari ücretliye eşitmiş." Yuvarlamışım rakamı ama halkımız bizi o kadar dikkatli dinliyor ki bir işçi kardeşimiz bana bir mail attı, dedi ki: "Sevgili Başkan, 1.125 demişsin ama ben hesapladım, 1.126 işçinin maaşıyla geçiniyor o saraydakiler bir günde; o bir işçi de benim." İşte, ben de buradan o bir işçi arkadaşıma söz veriyorum, senin de hakkını savunmak için buradayız, senin de hakkını saraya yedirmeyeceğiz.
Son sözüm de şudur: Değerli arkadaşlar, dinlemezlikten geliyorsunuz ama bakın, dinleyin; Ergenekon duruşmaları başladığında "Burada kumpas uygulanıyor, Silivri'de hukuk yok." dedik, dinlemediniz "Biz o davanın savcısıyız." dediniz, şimdi, bugün o davanın bütün savcıları hâkimleri cezaevinde, sadece bir tanesi sarayda. O yüzden, sizi uyarıyorum, muhalefetin sözünü dinleyin diyorum.