09 Aralık 2024 15:59
T24 Haber Merkezi
TBMM'de 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmeleri kapsamında Saadet-Gelecek Grubu adına ilk olarak konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, "Bu bütçe halk bütçesi değil, rant bütçesidir. Bu bütçe üretim bütçesi değil, tüketim bütçesidir. Bu bütçe gariban bütçesi değil, zadegan bütçesidir" dedi. Gelecek Partisi İstanbul Milletvekili Selim Temurci ise "Bu adaletsiz vergi sistemiyle bu ülkede nasıl gelir adaleti sağlanabilir? Böyle bir bütçenin adaleti var diyebilir miyiz?" diye sordu. Gelecek Partisi İstanbul Milletvekili Selim Temurci de sözlerine, Isparta’da şehit olan 6 asker için başsağlığı dileyerek ve ''Şam’da Esad rejiminin düşmesini'' kutlayarak başladı.
TBMM Genel Kurulu'nda, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin görüşmeleri başladı.
Saadet-Gelecek Grubu adına Saadet Partisi Genel Başkanı ve Kayseri Milletvekili Mahmut Arıkan ve Gelecek Partisi İstanbul Milletvekili Selim Temurci konuştu. Arıkan, Isparta’da şehit olan 6 asker için başsağlığı dileyerek sözlerine başladı ve Pir Sultan Abdal’ın “Demiri demirle dövdüler; biri sıcak, biri soğuktu. İnsanı insanla kırdılar; biri aç, biri toktu” dizelerini okuyarak, "Tüm tartışmalara bakış açımızın tamamı budur" dedi.
Arıkan'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"Tüm tartışmalara bakış açımızın tamamı budur. Bütçe bizim için neden kıymetlidir? Çünkü milli egemenliğimizin, bağımsızlığımızın temelidir. Tarihe düşülen bir belgedir. Bütçe sadece hesap kitap işi değil, aynı zamanda adalet, vicdan ve sorumluluk adresidir. Bu çatının altında kabul edilen bütçe ya sefalet ya da bolluk getirecek. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile bütçenin Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanıp Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından uygulanması bütçe yönetiminde iki başlılık oluşturmaktadır. Bu iki başlılık bütçe politikalarında bütünlüğü bozduğu için yanlıştır. Ekonomi yönetiminde bağımsızlığı zayıflattığı için yanlıştır. Halkın iradesini göz ardı ettiği için yanlıştır. Meclisi sadece noter makamı olarak gören Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi bu sorumluluğa gölge düşürmeye çalışsa da bizler bunun karşısında kararlı duruşumuzu devam ettireceğiz.
Bütçe esasında bir hükümetin kimliğidir. Ekonomi anlayışının yansımasıdır. O zaman bu iktidarın 2025 bütçe rakamlarına bakalım. Bütçe giderleri 14 trilyon 731 milyar lira, bütçe gelirleri 12 trilyon 800 milyar lira. Öngörülen bütçe açığı yaklaşık 2 trilyon lira. Bu bütçenin belki de en dikkat çekici rakamı faize ödenecek olan miktardır. 2025 yılında faiz giderinin 1.9 trilyon olduğu görülüyor. 2025’te milli gelire oranla faiz gideri son 13 yılın zirvesinde. Buna karşılık eğitime ayrılan pay ise sadece 1 trilyon 452 milyar lira. Faiz ödemesinden 450 milyar lira daha düşük rakamı eğitime ayırmışız. 2002’den bu yana iktidar bütçeler yapıyor. Bu iktidardan bir önceki dönemde eğitime ayrılan pay yüzde 17.8 iken bugün bu pay 2025’te yüzde 9.73’e kadar geriledi.
Eğitim böyleyken diğerleri farklı mı? Tarım da eğitim gibi en stratejik alanlardan bir tanesi fakat çiftçi desteğine ayrılan pay sadece 135 milyar lira. Karşımızdaki bütçe öyle bir bütçeki bunun gibi yüzlerce örnek vermek mümkün. Çiftçiye, üreticiye, esnafa verilen desteğin hepsini toplasak faize ayrılan rakamın yanına bile yaklaşamıyor. 2025 bütçe rakamları üzerinden röntgen çektiğimizde 3 önemli husus görüyoruz. Bu bütçe halk bütçesi değil, rant bütçesidir. Bu bütçe üretim bütçesi değil, tüketim bütçesidir. Bu bütçe gariban bütçesi değil, zadegan bütçesidir.
Pek çoğumuz gibi bizler de bütçe üzerine çok titiz çalışmalar yürüttük. Çok aradık bütçenin içerisinde kadını, genci, işçiyi, emekçiyi, emekliyi, Türkiye’nin meselelerinin çözüm yollarını çok aradık ama maalesef bulamadık. Okula giderken ailesinden harçlık alamayan, kaynak kitabı almak için 40 kere düşünmek zorunda kalan öğrencimiz bu bütçede olmalıydı. Mezun olmasına rağmen iş bulamayan, yuva kuramayan, hala ailesinden harçlık almak zorunda kalan ev genci bu bütçede olmalıydı. Eğitim masrafı yüzünden uykusu kaçan ailemiz bu bütçede olmalıydı. Açlık sınırının yarısına tekabül eden bir maaşla sefalete itilen milyonlarca emeklimiz bu bütçede olmalıydı. İstihdamda, sağlık koşullarına ve eğitime ulaşmada zorluk yaşayan engellilerimiz bu bütçede olmalıydı. Önünü göremeyen, plan yapamayan üretmekte zorlanan sanayicimiz bu bütçede olmalıydı. İşletmesinin kapısına kilit vurmamak için büyük bir mücadele eden milyonlarca esnafımız bu bütçede olmalıydı. Yoğun çalışma koşulları altında işini yapmaya çalışan aile hekimlerimiz başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarımız bu bütçede olmalıydı. Ektiği ürüne bir yıl boyunca baktıktan sonra mahsulünü tarlada bırakmak zorunda kalan çiftçimiz bu bütçede olmalıydı. Yıllarca emek verip prim ödedikten sonra emeklilik hakkı kazanamayan kademeli emeklilik mağdurlarımız bu bütçede olmalıydı. Atama bekleyen öğretmenlerimiz bu bütçede olmalıydı. Kadrolu çalışma haklarından mahrum bırakılarak güvencesiz koşullarda çalışan taşeron işçilerimiz bu bütçede olmalıydı. Ama maalesef bunların hiçbiri bu bütçede yok.
Bütçenin aslan payı her yıl olduğu gibi bu yıl da rant yiyiciye, bir avuç mutlu azınlığa bırakılmakta. Yine en çok faiz lobisi, bankalar, beşli çeteler kazanacak. Hal böyle olunca milletimiz umudu bütçede değil başka yerlerde aramak zorunda kalıyor. Sık sık görüyoruz haberlerde, şu anda Türkiye’nin en kalabalık yerleri ganyan bayileri, piyango satış merkezleri. Uygulanan yanlış ekonomi politikalarından dolayı ümidi kalmayan insanlarımız nasiplerini başka yerlerde arar hale geldiler. Devlet vatandaşının refahını temin edemezse onlar da umudunu piyango gişelerinde, ganyan bayilerinde ararlar. Çalışamayan, evine ekmek götüremeyen, çalışsa dahi yetiştiremeyen insanımızın geleceğinden umudunun olması mümkün değildir.
2025 yılı bütçesi, tıpkı 2024 bütçesi gibi istihdamı artıracak, işsizliği azaltacak stratejik planlardan yoksundur. Bu bağlamda toplumun ekonomik ve sosyal refahını artıracak kapsamlı reformların yokluğu bütçede esasen Çalışma Bakanlığı adı altında bir bakanlığın olmadığını bize göstermektedir.
Bütçenin bir diğer meselesine değinmek istiyorum. Bütçenin açığı her yıl katlanarak büyümektedir. Ek bütçe uygulamasına rağmen bütçe açığı ve faiz dışı açık Cumhuriyet tarihimizde hiç görülmemiş düzeyde gerçekleşmiştir. Faiz dışı açık verilmesi borç sarmalına düşülmesidir. Faiz dışı açık verilmesi geleceğimizin ipotek altına alınması, çocuklarımızın borca esir hale getirilmesi demektir.
Bunun yanında bütçede hiç kimseyi rahatsız etmeyecek bazı ifadeler var; ‘Hazine Varlıklarının ve Yükümlülüklerinin Yönetimi’
2024 yılında bu ödeneğe ayrılan pay yüzde 10.79 iken 2025’te bu pay yüzde 12.54’e çıkmıştır. Adı böyle havalı olsa da gerçek adı bütçedeki faiz harcamalarıdır. Buradan ilan ediyorum, bu bütçe rakamlarının tamamı vatandaşlarımızın vergilerinin tamamının faiz lobisine aktarıldığının resmi vesikasıdır. Bizim de buna rızamız yoktur.
Peki bu devasa paraları nereden ödeyeceğiz? Bütçeyi aslında iktidar değil, geçim mücadelesi veren yoksul halkın kendisi yapacaktır; çünkü ya doğrudan ceplerindeki son kuruşu verecekler ya da iktidar, dolaylı vergilerle o cepleri boşaltacaktır. Bu bütçe -ne yazık ki- milletin omzundaki yükü artırma, fakiri daha fakir, zengini daha zengin yapma bütçesidir.Dikkat ediniz; bu, iktidarın bilinçli bir tercihidir ancak bu tercih millet vicdanında hüküm giyecektir. Yük diye emekliye zam yapmayan beyzadelere soruyorum, şu ana kadar kamu da hangi tasarrufa gittiniz?Bu ülke kötü olan çok şey gördü, ama kendi bakanlığına dezenfaktan satan ticaret bakanını ilk sizinle gördü. Evet bu ülke bir çok şey gördü, ama Yenidoğan Çete Soruşturmasında, hastanesi kapatılan bakanı ilk kez sizinle gördü. Yangına müdahale için giden uçakların Cumhurbaşkanının iznine tabi tutulduğunu ilk kez sizinle gördü. Biz bütçede 'önce ahlâk ve manevîyat' ilkesi olmasını isteriz. Bugün Yenidoğan çetesi diye cani bir oluşum varsa, yurt dışından alınan kanser ilaçlarını yüzlerce kat kârla satan bürokratlar varsa, devletin cephanesini kendi menfaati için satan memur varsa bunun sebebi 'önce ahlak ve maneviyat' diyememektir. Bu bütçe ahlâki ölçülere ve manevi değerlere göre belirlenmiş değil. Menfaat için her yolu mübah gören bir bütçeniz olursa, ülkede hiçbir alanı inşa ve ihya edemezsiniz. Emekliye 'sen 12 bin 500 TL ile yaşa' demek, medeniyetimizin insana bakışına tamamen aykırıdır. Vatandaşı aç bırakıp süründürelim ki devletin içindeki bir kesim büyümeye devam etsin zihniyeti, toplumsal çöküştür. Üretimi öldür ki faiz yaşasın anlayışı ahlâkî değildir, vicdani hiç değildir.
Değerli milletvekilleri, bugün 2025 Bütçe rakamları neticesinde görüyoruz ki Türkiye yönetilmeyi beklemektedir. Bu dönemde Millet hakimiyetinin yerini parti hakimiyeti almıştır. 25 milyon hanenin yerini tek hane almıştır. Ehliyet ve liyakat rafa kaldırılmış, yandaşlık ve partizanlık esas olmuştur. Devletin kurumsal yapısı bozulmuş, “yasama, yürütme ve yargı” arasındaki denge tamamen bozulmuştur. Demokrasi gerilemiş otokrasi tırmanmıştır. Adalet gitmiş atalet gelmiştir. Kanunlar gitmiş kararnameler gelmiştir. Seçilmişler gitmiş atanmışlar gelmiştir. Bakanlar gitmiş danışmanlar gelmiştir.
Değerli Milletvekilleri bir başka tehlike, açıklanan büyüme rakamları göstermektedir ki Türkiye ekonomik krizdedir. Yüzde 5’in altında olan her büyüme aslında küçülmedir. Türkiye’nin artık yönetilmeye ihtiyacı vardır. 'Yaşanabilir bir Türkiye' ihtiyacı daha önce hiç bu kadar hissedilmemişti. Bugün bölgemizde yaşanan gelişmeleri takip ettiğimizde, 'Yeniden Büyük Türkiye' ihtiyacı daha önce hiç bu kadar hissedilmemişti. Dünya’da Gazze başta olmak üzere Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Keşmir’de, Ukrayna’da yaşananları düşündüğümüzde 'Yeni Bir Dünya' ihtiyacı daha önce hiç bu kadar hissedilmemişti.
Suriye’de yaşanan gelişmelere de değinen Arıkan, “Unutulmamalıdır ki Suriye'nin toprak bütünlüğü Büyük İsrail Projesine karşı hayati bir öneme sahiptir. Bundan taviz vermek tüm bölgeyi yeni bir bilinmezin içine sürükleyecektir. Biz Saadet Partisi olarak dün olduğu gibi bugün de barışın, huzurun, aklı selimin ve uzlaşının yanında olacağız. Yüzlerce yıldır ayrılmaz bir bağa sahip olduğumuz Suriye'nin istikrarına, bütünlüğüne karşı olan her yapının, her planın karşısında durmaya devam edeceğiz” dedi.
Konuşmasına Filistin sorununa değinerek son veren Mahmut Arıkan, şunları söyledi:
"Muhalifi susturdunuz, medyayı karartıp sansürlediniz, gazetecileri hedef gösterdiniz, hak arayanları tutukladınız. Filistin konusunu da tekelinize alarak istediğiniz gibi algı yönetmeye çalıştınız. Ne zaman ki göğsü iman ve cesaret dolu gençler çıkıp "Biz bu oyunu bozarız!" dediler, siz öfkelendiniz ve kinlendiniz. Siz bu oyuna devam edin. İsrail'e karşı net duramayışınızın sebebi bu bütçedir. Bu bütçe ile daha çok gemi gönderir daha çok algı yönetmeye çalışırsınız. Ama biz susmayacağız, bu kürsüde bir vekilimizi yitirdik yine de susmayacağız."
Gelecek Partisi İstanbul Milletvekili Selim Temurci de sözlerine, Isparta’da şehit olan 6 asker için başsağlığı dileyerek ve ''Şam’da Esad rejiminin düşmesini'' kutlayarak başladı. Temurci, "61 yıllık BAAS zulmü son bulmuş ve Suriyeli kardeşlerimiz yeni bir döneme başlamıştır. Birileri hala anlayamamış olsa da yaşaan bu süreç zulmun yanında değil hakkın ve insanlığın yanında duran Türkiye’yi haklı çıkarmıştır. Burada bir hakkı teslim etmek adına ifade etmek isterim ki bu süreç Sayın Cumhurbaşkanımızı, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nu haklı çıkartmıştır. Suriye’nin istikrarı, Suriye’nin toprak bütünlüğü ülkemizin güvenliği için hayati bir öneme sahiptir. Duamız ve beklentimiz odur ki inşallah Suriye’de bütün paydaşlarını içine alan yeni bir geçiş hükümeti kurulur ve Suriye’de yeni bir demokrat,k geleceğe kapı açılmış olur. Suriyeli misafirlerimiz elbette bu süreçte güven ve huzur içerisinde yurtlarına geri dönsün diyoruz. Suriye emperyalist güçlerin ve onların güdümündeki terör yapılarının oyuncağı olmasın. Bölgede daha önce yaşananlar Suriye için ve hepimiz için bir ders olsun'' dedi.
Bütçe görüşmeleri yöntemine eleştiri getiren Temurci, "Bir önceki yılın ve bir sonraki yılın bütçelerinin eşzamanlı olarak görüşülmesi işin ehemmiyeti açısından son derece sorunlu bir iş yapma biçimidir. Ne plan ve bütçe komisyonunda, ne de burada önceki yılın bütçe gerçekleşmeleri ve Sayıştay raporları üzerinde detaylıca konuşma fırsatımız olmuyor. Önceki dönem tahsis edilen bütçelerin denetimi en az yeni bütçelerin onayı kadar önemli değil midir? Bu nedenle; önerimiz kesin hesap ve yeni bütçe yapım süreçlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Böylelikle, meclisin bütçe denetiminin kalitesi de arttırılmış olacaktır" önerisinde bulundu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini de eleştiren Temurci, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi mevcut haliyle sadece vatandaşla değil, bakanların milletvekilleriyle, Meclis'le de bağını, iletişimini zayıflatmıştır. Bütçe görüşmesi vesilesiyle bile olsa bakanlarımızın, bakanlık bürokratlarımızın meclisimizde daha fazla zaman geçirmesi bu iletişimi, koordinasyonu güçlendirecektir. Komisyon çalışmalarında sadece muhalefet vekillerimizin değil, iktidar vekillerimizin de kendi illeriyle ilgili talepleri, bu iletişime olan ihtiyacı göstermiştir” ifadelerini kullandı.
"Bütçe görüşmelerini sıfır değişiklikle tamamlıyoruz. Noktasına virgülüne ne iktidar, ne muhalefet milletvekilleri dokunamıyor hazırlanan bütçelerin” diyen Temurci’nin konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
''Bizler milletvekilleri olarak sadece şekli bir denetim ve eleştiri hakkımızı kullanıyoruz. Böyle bir uygulamanın millet adına bütçe hakkını kullanmak olduğunu kimse iddia edemez. Ümit ederim, yeni anayasa çalışmalarında milletin bütçe hakkı, şüpheye yer bırakmayacak şekilde milletin meclisine devredilir, hukuk devletinin, kuvvetler ayrılığının gereği yerine getirilmiş olur. Konuşmamı birkaç başlık altında toplayacağım. Bütçenin güvenilirliği, bütçenin adaleti, bütçenin tutarlılığı, ekonomik performans ve bütçe verileri üzerinde kısa değerlendirmeler yapacağım.
Güvenle başlayalım. Güveni sorgulanan TÜİK enflasyonu üzerinden işçiye memura emekliye zam yapıp, sizi enflasyona ezdirmedik nasıl diyeceğiz? Enflasyon oranları üzerinde bu tartışmalar sürerken yapılması gereken acilen TÜİK’in bir yaşam maliyet endeks çalışması yapmasıdır. Asgari ücret bu endekse göre belirlenmelidir. Asgari ücretin bir aylık kirayı bile karşılayamadığı bir ülkede, önce vatandaşın geçinebileceği asgari ücreti doğru verilerle tespit edelim diyorum.
Sadece döviz kurları ve açıklanan enflasyon rakamlarının güvenilirliği bile bu bütçeyi sorgulanır hale getirir. Bugün 9 Aralık Dünya Yolsuzlukla Mücadele Günü. Bu özel günde ekonomideki güven sorununu aşmak için güçlü bir adım atabiliriz. KÖİ proje maliyetlerinin, garanti edilen ödemelerin, silinen vergi borçlarının, kamu bankaları görev zararlarının, vergi ödemeyen yüzsüzlerin, eş dost akraba atamalarının, arazi tahsislerinin sorgulandığı bir ortamda, faiz yükünün, kamuda israfın devletin belini büktüğü bir ortamda devlet aklını siyasi ahlakla buluşturma zamanı geldi diyebiliriz. AK Parti'nin en temel kuruluş gerekçelerinden biri, malum 3Y’den biri yolsuzlukla mücadeleydi. Şeffaflık ve Siyasi Ahlak yasasını en kısa zamanda Meclise getirerek tüm bu şaibelerin üzerine gideceğiz diyebiliyor mu bugün sayın Cumhurbaşkanı yardımcımız, AK Partinin meclisteki temsilcileri? Ve bugün iktidardan kamu İhale kanununu AB standartlarına derhal getireceğiz, bu şekilde devam edemeyiz şeklinde bir açıklama duyarsak bu bütçe görüşmeleri, inanın Türkiye için yeni bir dönemi başlatabilir o zaman. Ve o zaman böyle bir sürecin, en büyük destekçisi de Gelecek Partisi olarak bizler oluruz. Bu yüzleşmeler olmadan, inanın bana en güzel cümleler dahi kurulsa milletimiz iktidarı da bu bütçeleri sorguluyor, biz de onlar adına hesap soruyoruz.
Anayasamız; Türkiye Cumhuriyeti’ni demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlamıştır. Bütçeler anayasamızın değiştirilemez bu maddesine ne kadar hizmet ediyor? Toplumsal refahı arttırmayan, gelir adaletini sağlamayan, işsizliğe, yoksulluğa çözüm üretemeyen, emeğin, alınterinin gsmh’dan aldığı payı arttıramayan bütçeler ne kadar adildir, ne kadar sosyal devlet ilkesiyle uyumludur? Neden her geçen yıl devletin yardım etmesi gereken hanelerin sayısı artıyor? Neden 10 milyonu aşkın insanımıza istihdam üretemiyoruz, neden? Ve neden bu ülkede yoksulluk sınırı 70 bin TL’ye dayanmışken asgari ücreti 30 bin TL’nin üzerine çıkartabilir miyiz, en düşük emekli maaşını asgari ücrete eşitleyebilir miyiz tartışmalarını yapıyoruz? Tüm bu soruların çok basit bir cevabı var. Ekonomi literatürüne de girmiş bir kavramla cevap verelim. Türkiye’de yoksullaştıran bir büyüme yaşıyoruz. Gelir dağılımını bozan bir büyüme yaşıyoruz. Ürettiğinden, fazlasını tüketen, devasa dış ticaret açıkları veren, borçtan ve faizden kurtulamayan Türkiye, içeride ve dışarıda sadece bir avuç azınlığı mutlu ediyor. Ve sonuçta artık büyüsek de, karşılaştırmalı olarak kendi ligimizden negatif ayrışmaya başlıyoruz. Üretimin, yatırımın ve en önemlisi istihdamın oluşturulamadığı bir ekonomide büyüme sadece obez bir büyümedir ve ülkeyi daha büyük krizlere sokar, Türkiye bu hazin gerçeği yaşıyoruz. Dünya beşeri sermaye endekslerinde ilk 50 ülke içine giremeyen Türkiye iyi yetişmiş insan kaynağını her geçen gün kaybediyor. Tüm ücretlerin asgari ücrete yaklaştığı bir ortamda, bir de mülakat gibi adaletsiz uygulamalar maalesef bu süreci hızlandırıyor.
TOGG gibi milletimizi heyecanlandıran projelerde geri adım atılmaması hususunda hassasiyetimizi dile getiriyoruz. Çinli otomotiv yatırımcılarını, Manisa’da ve Samsun’da ciddi teşviklerle ülkemize getirdikten sonra, kendi elimizle onlara AB ile ticaret yapmanın kapılarını açıyoruz. Açıyoruz da, TOGG’un bu yüksek üretim kapasitesi karşısında ne yapacağını düşünüyor muyuz? Bizler özellikle doğrudan yabancı yatırımı sonuna kadar destekliyoruz. Bu ülkede yatırım yapan üretim yapan, istihdam oluşturan her yapı ülkemizin menfaatinedir. Ancak emekleme döneminde olduğunu düşündüğümüz TOGG gibi milli projelerimizin de bundan zarar görmemesi gerekir. TOGG’un akıbeti, Devrim otomobiliyle aynı olmamalıdır. Buna fırsat vermemeliyiz. TOGG’la ilgili bir öneride bulunmak isterim. Bakınız binlerce araç alımı yapacak kamu, önümüzdeki yıl, tasarruf genelgesine karşı olarak. Şunu söyleyebiliyor muyuz? Kamuda binek araçların tümü TOGG olacak? Kamu araç alımlarında tam anlamıyla yerliye dönüyoruz. Şunu yapabiliyor muyuz? İdarecilerimiz, bakanlarımız yerli araca biniyorlar mı? Bunlar olmadan bir marka geliştirilemez, millet buna sahip çıkmaz.
Bir dönem hasta adam diye aşağılanan ecdadımızın nasıl hasta edildiğini biliyoruz. Ve bu hayati meselenin Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından nasıl dikkate alındığını biliyoruz. Onun İzmir İktisat Kongresinin açılışındaki deyişiyle; Hakimiyeti İktisadiye olmadan, Hakimiyeti Milliye olamayacağını biliyoruz. Bütçe dışı harcamaların, tüm fonların meclisin denetimine, bütçe içine alınması şarttır. İsrafın, şatafatın bitirilmesi şarttır, tasarruf şarttır. Kamunun; gelirlerini dikkate alarak harcama yapması esas olmalıdır. Denk bütçe esas olmalıdır. Geldik tüm bu ekonomik yıkımın, krizin faturası kime kesiliyor. Evet vergilerle milletimiz ödüyor bu ağır faturayı. Ve herkesin ödediği vergiler, asgari ücret alanın da, emeklinin de, ülkenin en zenginlerinin de ödediği KDV-ÖTV gibi vergilerin toplam vergi içindeki payı yüzde 65’lerde. AB ve OECD ortalaması ne diye sorarsanız yüzde 30. Bu adaletsiz vergi sistemiyle bu ülkede nasıl gelir adaleti sağlanabilir? Böyle bir bütçenin adaleti var diyebilir miyiz?
Ülkemizin acilen bu cendereden çıkartılması gerekir. Mevcut haliyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi millete iyi gelmemiştir, devlete iyi gelmemiştir, kanaatimce iktidar dahil siyasi partilerimize de iyi gelmemiştir. Ve en önemlisi demokrasimize, hukuk devletine iyi gelmemiştir. 15 Temmuz’un hemen arifesinde çok fazla tartışılmadan yeni bir sisteme geçtik. Şimdi bu sistemin artılarını, eksilerini gördük. İktidar mensubu arkadaşlarımız da bir sistem revizyonu, sistemin rehabilitasyonundan bahsetmekte. Kuvvetler ayrılığının olabildiğince tesis edildiği bir sistem değişiminin gerçekleştirilmesi ümid ederiz yeni anayasa çalışmaları çerçevesinde geniş bir mutabakatla sağlanır. Yoksa bu yapıyla, bu sistemle, her yıl bir önceki yılı aratacak.
Burada özellikle iktidar mensubu arkadaşlarımıza şunu sormak isterim. Yarın o koltukta hiç arzu etmediğiniz başka biri oturursa bugün sayın cumhurbaşkanımızın kullandığı tüm yetkileri kullanması sizi endişeye sevk etmiyor mu? Cevabı evetse gecikmeden daha demokratik bir sistem için el ele verelim diyorum sadece şu son 7 yıl içinde ekonomide yaşananlar bile bu değişikliği zorunlu kılmaktadır. Evet bu düzen değişmelidir, bu sistem değişmelidir."
Selim Temurci konuşmasını, TRT World Forum'da Erdoğan'ı protesto etmeleri nedeniyle gözaltına alınan ve ardından tutuklanan geçtiğimiz günlerde de serbest bırakılan gençleri hatırlatarak, şunları söyledi:
"Gençlerin tutuklanmasına sessiz kalanlar, yarın bu ülkede özgürlüklerden bahsedemez. İyi ki bu konuda hassasiyetleri var diyeceğimiz gençleri cezalandırmak tam bir akıl tutulmasıdır. Ve benim için daha büyük hayal kırıklığı bu gözaltılara karşı sesi soluğu çıkmayan, korkuları imanlarının önünde olduğunu gördüğüm güruhtur. Onlara ölüm var, hesap var hatırlatmasını bu kürsüden yapıyorum. Ben bu duygularla 2025 yılı bütçemizin, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, aziz milletimizi ve siz saygıdeğer hazirunu saygıyla, muhabbetle selamlıyorum." (ANKA)
© Tüm hakları saklıdır.