22 Ağustos 2013 21:40
Hülya Karabağlı/ANKARA
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun dün süren 5 saatlik toplantısında MHP ile BDP arasında çok sıkı bir Kürt, Kürt nüfusu ve Kürdistan'la ilgili tartışma yaşandı. MHP, Türkiye'deki Kürt nüfusunu CIA'in raporuyla gündeme getirdi. TÜİK'in de sayısal istatistikleri masaya konunca BDP'li Bengi Yıldız, " Türkiye Cumhuriyeti kendi devleti olan, vatandaşı olan Kürtlerin sayısını bilmiyor da, biz işte CIA’den, diğer kuruluşlardan, Dicle Üniversitesinin bilmem hangi siparişinden" diye yanıt verdi.
MHP, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Kürt olduğunu hatırlatınca, BDP'nin komisyon danışmanı Meral Daniş Beştaş, "O Kürt Cumhurbaşkanı değil Sayın Bal, o Türktür. Kürt olarak oraya gitmiyor işte, "Türküm" dediği için gitmiştir yani. O kadar biliyoruz birbirimizi. Özal tek bir gün "Kürdüm" dedi mi? diye konuştu. 5 saatlik toplantının MHP ile BDP arasında geçen tartışma tutanakları şöyle:
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – "Ezildik mezildik" demedik Sayın Bal, "Belgelerle gösterelim" dedik. "Ezildik mezildik" değil bu yani.
FARUK BAL (Konya) – Şimdi, o uygulamalar yanlış uygulamalardır ama felsefe olarak biz doğruyu bulmak zorundayız. Şimdi, biraz önce ifade ettiğimiz, yüzde 11, bunu istediğiniz rakama düşürün çıkarın. Kürt etnisitesi bu etnik temele dayalı kolektif hak sahibi olsa Cumhurbaşkanı seçtirebilir mi? Seçtiremez ama Türkiye'nin Kürt Cumhurbaşkanı olmuştur.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – O Kürt Cumhurbaşkanı değil Sayın Bal, o Türktür. Kürt olarak oraya gitmiyor işte, "Türküm" dediği için gitmiştir yani. O kadar biliyoruz birbirimizi. Özal tek bir gün "Kürdüm" dedi mi?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Böyle karşılıklı konuşmayalım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ama bamteline basıyor yani.
FARUK BAL (Konya) – Yani Başbakan olmamışmıdır, bakan olmamış mıdır?
Şimdi, Türkiye’de yani bunu, kimsenin etnik kökenini araştırma ihtiyacında değiliz, eğer yüzde 11 rakamı doğru olursa Türkiye’de, işte Millet Meclisinde 55 milletvekili olması lazım değil mi?
BENGİ YILDIZ (Batman) – Doğru olmadığını siz de biliyorsunuz Sayın Bal?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yüzde 10 barajı olmasaydı…
FARUK BAL (Konya) – Hayır, siz BDP olarak diyorsunuz ama farklı partilerden Kürt kökenli kardeşimiz yok mu?
BENGİ YILDIZ (Batman) – Var.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Olabilir.
FARUK BAL (Konya) – Yani, onlar… "Kürt" demek “BDP” mi demektir? Yoksa apayrı bir şey midir?
BENGİ YILDIZ (Batman) – Yok.
FARUK BAL (Konya) – Değil mi? "Kürt" demek "BDP" demek değil. Farklı görüşlerde olan Kürtler de var. Dolayısıyla, öyle bir değerlendirme yaparsam Meclisin onda 1’i olması lazım.
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, gelin biz bu tarihî olaylardan, verdiğim rakamlardan ders alalım. Türkiye'nin önünde çok ciddi sorunlar yaşayacağı belli, bir sorun da anayasayla biz açmayalım.
Teşekkür ederim.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Çok teşekkür ederiz Faruk Bey bu ayrıntılı bilgiler için.
Şimdi, bamtelinden belki Bengi Bey ve Meral Hanım cevap vermek isterler.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Bamtelinden, normal tellerden…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Diğer partilerin hiçbir teline denk gelmedi anlaşılan.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Onlar "fa" telindeler. Bamteline gelemediler henüz.
'CIA, Türkiye'de 25 milyon kürt vardır'
BENGİ YILDIZ (Batman) – Şimdi, tabii, Faruk Bey çok ayrıntılı istatistikler falan verdi. Bunların hiçbirisi, yani sağdan veya soldan olsun hiçbirisi aslında ciddi anlamda bilimsel bir temele dayanmıyor.
Türkiye’de bizim şunu sormamız lazım: CIA 25 milyon Kürt vardır, bir diğeri 10 milyon Kürt vardır meselesine kadar niye geliyor? Türkiye Cumhuriyeti kendi devleti olan, vatandaşı olan Kürtlerin sayısını bilmiyor da, biz işte CIA’den, diğer kuruluşlardan, Dicle Üniversitesinin bilmem hangi siparişinden…
FARUK BAL (Konya) – Bengi Bey, onlar niçin araştırıyor, ben ona dikkat çekmek için söyledim, yoksa onların rakamının doğruluğunu değil…
'Yıldız: Kürt 25 milyonsa tehlikeli, 5-10 milyonsa değil'
BENGİ YILDIZ (Batman) – İşte, niye araştırmıyor? Bizim korkumuzdan dolayı araştırmıyor, bizim kendi vatandaşımızdan korktuğumuz için. Yoksa 25 milyon değil 40 milyon da diyebilir, 5 milyon da diyebilir. Bu sayı niye önemli? Çünkü bizim korkularımızı biliyor, devlet olarak korkularımızı biliyor. Kürt 25 milyonsa tehlikeli, demin sizin sıraladığınız şeyler gibi 5-10 milyonsa da demek ki tehlike sınırına gelmemiş.
Temel sıkıntı şu: Kendi vatandaşından korkan, kendi vatandaşının dilini, dinini, şusunu busunu bilmeyen bir devletle karşı karşıyayız. 1927’de, 37’de bölgede nüfus sayımı yapmış. İsmet Paşa’nın Kürt raporu işte, Saygı Öztürk, herhâlde bu hepimizin bildiği, tanıdığı şeylerdir. O zamanki şartlarda dahi, yani 35’teki şartlarda dahi insanlar kendi kimliklerini vurgulamışlar, çok rahat vurgulamışlar, ki bu raporu hazırlayanlar diyor ki: "27 sayımıyla 35 sayımı arasında bölgede 20 bin Türk artmış, buna karşılık Kürtler aynı süre içerisinde 200 bin kişi artmış, bu çok tehlikelidir." Şimdi, yani sayarken bile niye saydığımızı, hep Türk çok olmuş,
Kürt çok olmuş meselesi üzerinden giden bir siyaset anlayışı bugün hâlen söz konusu. Dışarıdaki CIA, şu bu da bu korkuyu bildiği için 25 de der, 35 de der, 45 de der. Bence -Meral Hanım’ın demin dediği- 1 milyon olsa ne olacak, 25 milyon olsa ne olacak? Bizim vatandaşımız mı? Vatandaşımız. Ayrı bir dili var mı? Faruk Bey hepsini Farsça veya diğer dillere şey yapmasına rağmen…
FARUK BAL (Konya) – Ben değil, Minorsky yapıyor bunu?
BENGİ YILDIZ (Batman) – Minorsky başka şeyler de söylüyor, siz onu kabul etmiyorsunuz yani?
Şimdi, temel sıkıntı bu.
Sayın Bal, eğer siz de biz de Minorsky’e değil de kendi tarihimize sadece baksak…
PROF. DR HASAN TUNÇ – TÜİK verileri de var Sayın Vekilim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz vereceğiz size, biz de kendi verilerimizi vereceğiz.
BENGİ YILDIZ (Batman) – TÜİK verileriyle…
PROF. DR HASAN TUNÇ – TÜİK, yani Türkiye İstatistik Kurumunun resmî verileri.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Lafı kesmeyelim ne olur Hocam.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Şimdi, Evliya Çelebi Kürdistan’a gidiyor, Kürdistan’ın şeylerini söylüyor, diyor ki: Ünlü Osmanlı Seyyahı Evliya Çelebi 1640-1655 tarihinde Kürdistan’ı dolaşmış, burasıyla ilgili gözlemlerini Seyahatname’sinde aktarmıştır. Hepimiz de bulabiliriz Seyahatname’sini, Yapı Kredi Yayınları özellikle çok mükemmel bir iş yaptı, bunları yayınladı.
Şimdi, burada Kürdistan’ın sınırlarını çiziyor bir Osmanlı seyyahı, bundan korkmuyor. Efendime söyleyeyim, bu coğrafyada 6 bin Kürt aşireti ve kabilesi olduğunu söyleyen Evliya Çelebi, bu kabile ve aşiretler güçlü bir set oluşturmamış olsa Acem kavminin Rum diyarını yani Anadolu’yu kolayca işgal edebileceğini söylemektedir diyor.
Şimdi, Osmanlı döneminde Ahmet Vefik Paşa "Lehçey-i Osmanî" adlı eserinde Kürt ve Kürdistan sınırlarını, nüfusunu vesair şunu şey yapıyor. Diğer birçok harp okullarında okutulan kitaplarda Kürdistan coğrafyasını anlatmış, sınırlarını anlatmış, nüfusunu anlatmış.
Biz, yani şuradaki dilimiz, tamamen 1789 Fransız İhtilali ve onun ulusçuluğunun yarattığı bir şeydir. Bu dil üzerinden gittiğimizde ben Minorsky’i de takip ederim, Nikitine’yi de takip ederim, diğerini de takip ederim ama yüzyıl öncesine gittiğimde, aslında Osmanlı da benden korkmamış, ben de ondan korkmamışım.
Atilla Hocam söyledi, Kürt sorunu cumhuriyetle birlikte başlamadı. Doğru, 1830’lardan itibaren başladı çünkü Fransız İhtilalinin etkisiyle Osmanlı İmparatorluğu merkezileşmeye karar verdi, II.Mahmut vesaire. O zamana kadar özerk, kendi içinde, kendi kendini yöneten Kürt beylerinin üzerine gidildi, merkeze bağlandı. Bunun da öncülüğünü Almanlar… Karl Moltke “Türkiye Mektupları” diye bir kitabı var, gidiyor, bizim bizzat köyümüze kadar gidiyor, oranın hepsini yakıyor, isim isim veriyor, diyor ki: “Kadın, çoluk çocuk hepsi çıktılar dama, ondan sonra tarlalarını şusunu busunu hepsini ateşe verdik.”
FARUK BAL (Konya) – Niye yapıyor bunu, kim yapıyor bunu?
BENGİ YILDIZ (Batman) – Osmanlı ve işte bu Alman. Daha sonra da Alman Genelkurmay Başkanı oldu Karl Moltke.
Bu, bir merkezileşme şeyidir. Hani Atilla Bey söylediği için… Yani, 1800 küsurlardan itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’yı esas alarak merkezileşmeye girdiği andan itibaren onları merkeze bağlama… Buna karşı isyanlar başlamış. Evet, 1830’larda Bedirhan Bey isyanı bastırılmış, bu "Kürdistan eyaleti" dediğim eyalet de o zaman kurulmuş zaten. Yani isyanı bastırmışlar, orayı, özerk yönetimleri kaldırıp hepsini, Diyarbakır başkenti olmak üzere, bir eyalet oluşturmuşlar. Bu da kırk yıl falan sürüyor Osmanlı’da falan. Yani Kürdistan eyaleti öncesinde zaten Kürtler, dediğim gibi Osmanlı’dan önce de özerk yaşıyorlardı ama en önemlisi Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’ın teyit ederek oraya verdiği babadan oğula geçen kendi kendini yönetme hakkı 22 Kürt beyine verilmiş, bazılarına "hükûmet", bazılarına "beylik" denilmiş.
Şimdi, tabii, İslam alanında araştırma yapan kitaplarda, ansiklopedilerde vesair. Şimdi, bizim temel sorunumuz: Yani, binlerce yıl beraber yaşadığımız kendi insanımızın varlığından, belli bir süre sonra rakamından, varlığından, dilinden rahatsız olmamız. Bu nedir? Bir toplumsal mühendislik projesidir yani, ulus devlet. Ben bir ulus yaratacağım, tepeden yaratacağım. Bunu Fransız İhtilali de yaptı, Avrupa’da birçok ülke de yaptı, Türkiye bunu gerçekten çok sert bir şekilde yaptı.
Yani, şimdi, şuraya bakıyorsun: İsmet Paşa, Abidin Özmen ve onlarca Kürt raporu, Doğu raporu var. Hepsinin şaşmaz şeyi, bir: “Onları yerinden söküp Batı’ya götüreceksin, yerine Bulgaristan’dan, Kafkasya’dan ve Karadeniz’den, Sürmeli’den getirip yerleştireceksin.”
İkincisi: Onları belirli bir oranda arz olmak suretiyle Türk köylerine götüreceksin ve en önemlisi yatılı okullarda yani onu aileden ayıracaksın yatılı okullarda Türkçe’yi öğrenecek, ana dilini unutacak. Hepsine de işin ilginci kendi kavramlarıyla “Koloni yönetimi, sömürge yönetimi gibi yönetmek lazım.” diyor kendi raporlarında. Şurada hepsinin altını çizmişim, isteyen arkadaşlara verebilirim, Sayın Hüseyin Yayman’ın da şeyinde çok net bunlar. Yani, oraya bir sömürge, oradaki insanların asimile edilmesi, Türklüğe temsil edilmesi deniliyor o zamanın kavramıyla gibi bir şey yapılmış, Atilla Bey söyledi.
Bu bir dönem 1940’lara, 1950’lere diyoruz ama şurada, şu raporda özellikle köy isimlerinin değiştirilmesi Demokrat Parti döneminde başlıyor. “1950 yılının ikinci yarısında Türkleştirme âdeta siyasi iktidarları aşan bir devlet politikası olarak benimsendi. 1957’de Türkçe olmayan yer adlarını belirlemek ve yeni adlar önermek amacıyla İçişleri Bakanlığı bünyesinde Silahlı Kuvvetlerin, üniversitelerin ve diğer Atatürkçü devlet kurumlarının katıldığı Yabancı Adları Değiştirme Komisyonu kuruldu. İl İdaresi Kanunu’nda 1959’da yapılan bir değişikle İçişleri Bakanlığına köy adı değiştirme yetkisi verildi. Aynı yıl, iller bazında yeni yer adları listesi yayınlanmaya başladı. 1960 darbesi oldu, Türkiye’de tüm yer adlarının yaklaşık üçte 1’i hemen değiştirildi." Yani, o tespit edilen şeyler pratiğe geçirildi. "12 bin dolayında köy ve 4 bin dolayında bağlı yerleşim ile binlerce akarsu, dağ ve coğrafi şekil bürokratik zihniyetin ürünü olan yeni Türkçe adlara kavuştu." Hepsinin tarihi, yasası falan, hepsi belli.
Şimdi, bu, hani, yani devlet politikası değil veya aşıldı, 1980’den sonra, belki 1985’lerden itibaren diyebiliriz, Kürtler belirli oranda şey oldu. Yani, işte, rahmetli Şerafettin Elçi… Hani, Bakan oluyor, işte cumhurbaşkanı… Ben Kürdüm dediği için adam ceza yedi yani, Türkiye Cumhuriyetinin Bakanı idi. Sırf kimliğine vurgu yaptı diye. İsmail Beşikçi Hocam herhâlde yirmi yıl cezaevinde yattı, Kürt ve Kürdistan için, üzerinde yazılar yazdığı için. Yani, bu baskının en önemli şeylerde; 59’lar olayı var, bütün önde gelen Kürt şeyleri, yani üniversitede okuyan şeyler toplandı, sürüldü. Yani cezaevinden tut, birisi zaten cezaevinde öldü ve bu süreç 1980 darbesine ve 1983’e kadar tamamıyla yani bir devlet politikası olarak yüzlerce örnekle, eğitim sisteminden tut da diğer şeylere kadar uygulandı. Bunların hepsini biz yaşadık. Sonra, yani Özal’la birlikte hem vur hem de belirli ölçüde yani artık bu yüz yılda bunun kabul göremeyeceği görüldü. Kürtlerin işte Irak’ta…
Şimdi, şunu görmek lazım Sayın Başkan: Ben hatırlıyorum, İran’da bir Kürdistan eyaleti var, resmî olarak kabul etmişler. 1980’lerde ismi “Kürdistan” olan bir İran uçağı Türkiye’ye girecekti, inişine izin verilmedi. Orada bir Kürdistan var resmiyette, her şeyiyle kabul edilmiş, haritayı açtığında “Kürdistan eyaleti” deniliyor. Tıpkı şimdi uçaklarımızın üzerinde nasıl “Batman”, “Diyarbakır” varsa onlar da birisinin üzerine “Kürdistan” demiş. İniş izni vermediler. Şu anda hâlen, bu dönemde Kürt federe bölgesindekiler kendilerine bir Türk hava yolu, birkaç tane uçak ismiyle ve şeyiyle yapmak istedi, Türkiye hava sahasını açmayacağını söyledi o uçaklara.
Şimdi, bu, bunların hepsini birlikte yaşıyoruz. Sayın Bahçeli dedi ki: "Devlete bir anayasa hazırlıyoruz" Biz hep söylüyoruz, devlete bir anayasa hazırlamıyoruz, millete bir anayasa hazırlıyoruz, bu ülkede yaşayan vatandaşlara hazırlıyoruz. Devlete anayasa yapılmaz. Devlet ayrı bir şey değil ki yani. Biz tek partili dönemden çok partili siyasi yaşama niye evrildik? Çünkü demokrasinin işleyişi gereği öyle olacak. Yani, rejim kendini sağlamlaştırdığı ölçüde çok partili siyasi yaşama da, diyelim, müsaade etti, bütün sıkıntılara, bütün darbelere rağmen bugünlere geldik. Dolayısıyla, o toplumsal mühendislik dönemlerini 21’inci yüzyılda bu Anayasa şeyinde hâlen yani biz şekil vereceğiz… Mesela, Atatürk milliyetçiliği öyle bir şey. Yani, Atatürk milliyetçiliğinden ne anlıyoruz? Bizim bildiğimiz Atatürk milliyetçiliğinin içerisinde Kürt ve ötekiler yok. Bizim bildiğimiz, Faruk Bey’in belirttiği gibi, Amerikan ulusu gibi üst bir kimlik de yaratılmamış. Türkiye Cumhuriyeti İrlanda’sı, İtalya’nın bir araya gelerek "Biz bir devlet kurduk, bir de bir anayasayı yaptık, ulusu da tarif ettik.", böyle bir yapılanma yok. Tek taraflı bir tarif var, tek taraflı bir ulus inşası var tepeden şey ve bunun da oturmadığını zaten bütün bu süreç içerisinde hepimiz birlikte gördük. Ki, yani, o devletçilik de, Atatürk milliyetçiliği de, efendime söyleyeyim, ulusçuluk da, ona bağlantılı bu Anayasa’da tarif edilen birçok şeyin aslında bir temelinin olmadığını hep birlikte görüyoruz ve hep mezhebe, diğer dinsel şeylere yaklaşımları.
"Mezopotamya Kürt toprağıdır, değildir" tartışmasına girmek istemem çünkü Mezopotamya’da birçok halk yaşıyor fakat şunu söyleyebilirim: Yani, Orta Asya belgelerinde ne yazar? En azından üç bin yıllık sen Yunanlı, milattan önce Ksenefon’dan da girsen, Herodot’tan da girsen en azından üç bin yıllık, dört bin yıllık kararlı bir şekilde Kürtlerin şu Zagros dediğimiz dağlardan -artık sınırını ben çizmeyeceğim, çizmek de doğru olmaz ama- otantik, bu coğrafyanın bir halkı olduğunu bütün bilimsel araştırmalar söylüyor. Dolayısıyla, yani, Orta Asya’daki bölgelerde de olmasından doğrusu ben hiç gocunmam yani.
FARUK BAL (Konya) – Haberin var mıydı?
BENGİ YILDIZ (Batman) – Vardı, bir arkadaş şey yaptı, tabii, tabii.
Yani, o, benim açımdan bir gocundurucu bir şey olmaz. Orta Asya’da da olabilir, Hindistan… Şu anda bazı kitaplara bakıyorum, Hindistan’daki bazı aşiretler arasında Kürtler gitmiş çünkü netice itibarıyla Hint-Avrupa bir dil grubuna mensup olduğumuzu söylüyoruz.
Ben şunu söyleyeyim: Afganistanlılarla ilgili bir program çekmişlerdi. Ben o programı izlediğimde daha fazla ağladım yani, açıkça söyleyeyim yani. Öyle, çünkü yani Avrupa’daki diller nasıl birbirine yakınsa Hint-Avrupa dediğimiz dil grubu da… İranlılar, mesela, ben bir İranlıyla Bulgaristan’dan buraya geldim, o da beni anlıyordu, ben de onu anlıyordum. Yani bu çünkü bu coğrafyadaki bu dillerin ortaklaşmasıyla, yani geldiği dil grubunun al ver Türkçe’ye…
© Tüm hakları saklıdır.