Medya

Tayfun Atay: Selefiliği müfredata geçirdiler, sadece laikliği değil İslam'ı da mahvediyorlar

"Netice itibarıyla Selefiliklerinde boğulacaklardır"

17 Ocak 2017 12:34

Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) hazırladığı yeni müfredat taslağıyla ilgili olarak "Yaptıkları, esas itibarıyla, şimdilerde en çok IŞİD’le, yani El Bab’da çarpıştıkları tedhiş örgütüyle özdeş bir anlayış olan Selefiliği müfredata geçirmek" dedi. "Zaten Selefiliğe Hristiyanlıkta 'modern bir tekabül' aranacaksa eğer bu, evrime karşı 'Yaratılışçılık' düşüncesine savaş açmış Evanjelizm’dir demek de çok yanlış olmaz" ifadesini kullanan Atay "Ve bu gidişle güçleri yetse yetse okul müfredatlarına, sokakta laikliği savunan çocuklara ve Barbaros Şansal’lara yetecek, ama netice itibarıyla Selefiliklerinde boğulacaklardır" dedi.

Tayfun Atay'ın "Müfredattan çıkardığınız evrim dininizde var! (2)" başlığıyla yayımlanan (17 Ocak 2017) yazısı şöyle:

Dinbaz iktidarın lise biyoloji müfredatından "Hayatın Başlangıcı ve Evrim" ünitesini çıkarma gafletini tartışmaya dün bıraktığımız yerden devam ediyoruz. Bu, İslâmî çerçevede bile izahı hayli güç bir tasarruftur.

Çünkü İslâm düşünce dünyasında Mutezile’den başlayarak Abbasi dönemine kadar geriye giden evrimci bir yaratılış kavrayışı vardır.

“Müslüman evrimciler”, ne Kur’an, ne de hadislerde Allah’ın evreni ne zaman ve nasıl yarattığına dair açık seçik bilgi bulunmamasının rahatlığıyla yüzyıllar öncesinde Darwin’e taş çıkartacak görüşler ileri sürmüşlerdir!..

***

Nazzâm (9’uncu yüzyıl), “çekirdek varlık”tan türlerin ortaya çıktığını söyler.

Câhız (9’uncu yüzyıl), kompleks canlı türlerinin basit canlıların transformasyonuyla oluştuğunu, “tabii seleksiyon”un türleşmeyi belirlediğini ileri sürer.

İbn Miskeveyh (10’uncu yüzyıl) maden, bitki, hayvan ve insan âlemleri arasında “geçiş veya ara türler” olduğundan dem vurur.

İbn Tufeyl (12’nci yüzyıl) hayatın başlangıcını, doğadaki bazı madde ve gazların kimyasal bileşiminin evrimleşmesiyle açıklar.

Mevlâna Celâleddin-i Rûmî (13’üncü yüzyıl), “Cemâdâttandım [cansızlar], öldüm, nebat [bitki] oldum; Nebatken öldüm, hayvan zuhur ettim; Hayvanken de öldüm, insan oldum” der.

Ve 18’inci yüzyıl Osmanlı âlimi Erzurumlu İbrahim Hakkı, “Marifetname”sinde şunları yazar:

“Bu şerefli vücudun yükseliş başlangıcı madenler olmuştur ki onların başlangıcı kaygan çamurdur. Sonra ondan taşlar mertebesine yükselmiştir. (...) Ta iş ve sûrette insana benzeyen ‘nesnas’ ve maymun mertebesini bulmuştur. O mertebeden dahi yükselip insan sûretine gelmiştir.”

***

Nihayet 1970'lerde, dünkü yazıda kaydettiğimiz MSP’li bakanın evrim fobisiyle okul kitaplarını değiştirme “cehd”ine soyunduğu aynı zaman diliminde, bir ilahiyatçı hocamız, Süleyman Ateş, çıkmış...

İnsanın evrim geçirdiğinin “muhakkak”lığına;

Kuran’ın “kâinattaki evrim”e çeşitli ayetlerde dikkat çektiğine;

Ve insanın evriminin, insanın yaratılışıyla ilgili Kuran ayetlerine uygunluğuna değinmiştir.

***

Tüm bunların özü şudur: Varoluş, Allah’ın yaratmasıyla başlamış olsa da evrim süreciyle devam etmiştir...

İlginçtir ki bu aslında bizim dinbaz cühelanın bugün lânet kusup adını lise müfredatından kazımaya çalıştığı Darwin’in de benimsediği pozisyondur! Dindar bir protestan olan Darwin, “evrimin babası” sayılmasına yol açan kitabı “Türlerin Kökeni”ni şu cümle ile sonlandırır:

“Yaradanın başlangıçta bütün özünü birkaç ya da bir biçime üfürdüğü yaşamı böyle anlayan ve böylesine basit bir başlangıçtan en güzel, en olağanüstü biçimlerin türemiş ve türemekte olduğunu kavrayan bu yaşam görüşünde gerçekten yücelik vardır.”

***

Evet, dün de belirttiğimiz gibi mesele yeni değildir ve evrim, Darwin, “maymun” ve İslâm üzerine bilinenler, her zaman bilinmeyenlerin yanında solda sıfır kalmıştır!..

Ve dinbaz cehalet, yine dün kaydettiğimiz üzere, bu gidişle insanı “maymun” olarak sınıflayan biyolojiyi bile müfredattan çıkarma noktasına gelebileceği gibi, belki İslâm’ın evrimi kabul eden zengin birikimini de müfredat-dışı kılabilecektir!..

***

Ne hazin bir durum! Yaptıkları, esas itibarıyla, şimdilerde en çok IŞİD’le, yani El Bab’da çarpıştıkları tedhiş örgütüyle özdeş bir anlayış olan Selefiliği müfredata geçirmek!..

Zaten Selefiliğe Hristiyanlıkta “modern bir tekabül” (karşılık) aranacaksa eğer bu, evrime karşı “Yaratılışçılık” düşüncesine savaş açmış Evanjelizm’dir demek de çok yanlış olmaz.

Böylece taşlar yerli yerine oturmaktadır. Demek ki sadece laikliği değil, İslâm’ı da mahvetmektedirler.

Ve bu gidişle güçleri yetse yetse okul müfredatlarına, sokakta laikliği savunan çocuklara ve Barbaros Şansal’lara yetecek, ama netice itibarıyla Selefiliklerinde boğulacaklardır.

***

Daha söylenecek çok söz vardır ama maalesef yerimiz yoktur. Yazılmayanları bilinmiyor sanabilecek bedbahtlar için konuya ilişkin kapsamlı bir çalışmamızı referans olarak kaydedelim: “Genesis’ten Genetiğe Gidiş-Gelişler: Evrimcilik-Yaratılışçılık Kutuplaşmasına Bir Müdahale Denemesi” (“Din Hayattan Çıkar” başlıklı kitabımız içinde, İletişim Yayınları, 5. Baskı, 2016).