Kültür-Sanat

Sundance'da ödül alan Kelebekler filminin yönetmeni: Bu soruyu Kültür Bakanlığı'na sormak lazım

"Bir-iki kere hastanelik oldum, gözlerim karardı çalışmaktan"

02 Şubat 2018 18:42

ABD’deki prestijli Sundance Film Festivali’nde en iyi film seçilen Tolga Karaçelik imzalı “Kelebekler”, Avrupa prömiyerini Rotterdam Film Festivali’nde yaptı.Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın film için ypılan destek başvurusuna ret kararını, "Filmim desteğe layık bulunmamış” diyerek duyuran Karaçelik, kendisine yöneltilen "sonradan Sundance’de ödül alacak kadar iyi bir projeyi bakanlık nasıl desteğe layık bulmadı sizce?" sorusuna, "Bence bunun sorulması gereken yer bakanlık. Çünkü ben ne mağdur edebiyatı yapmayı, ne de geri çekilmeyi severim. Bu soruyu onlara yöneltmek lazım" diye yanıt verdi.

İlk iki filmi "Gişe Memuru" ve "Sarmaşık" ile genç kuşak yönetmenler arasında öne çıkan isimlerden olan Karaçelik, ayrıca 2016 yılında Barış için Akademisyenler’e destek verdiğini açıklayan sinemacılardan biriydi.

Yönetmen, filminin Avrupa prömiyerinin yapıldığı Rotterdam Film Festivali’nde kendisine yöneltilen soruları yanıtlayan Karaçelik'in açıklaması şöyle:

Filminizin Sundance’de Dünya Sineması bölümünde verilen Jüri Büyük Ödülü’ne layık görülmesi büyük bir başarı. Festival süresince böyle bir sonuç alabileceğinizi hissediyor muydunuz?

Gerçekçi olmak gerekirse hiç hissetmiyordum. Daha önce "Sarmaşık” ile Sundance'e katıldığım için kıyaslayabiliyorum. Seyircilerden ilgi gördük ama oradaki organizasyonda olan insanlardan hiçbir şey duymadım. Sadece ilk gittiğimizde sinema ekipleriyle ilgilenen genç bir kız kulağıma eğilip, “En sevdiğim film bu” demişti ama “Bu her festivalde olan hoş anlardan biri” diye düşündüm açıkçası. Bir de bizim satış acentemiz yoktu. Bu kişiler genelde Amerikalıların “buzz” dediği, filmin etrafındaki o havayı yaratırlar. Özellikle festivallerde filmin alıcı bulması için. Eleştiri dergilerinde yazılar çıkar, film hakkında konuşulur. Sundance’de satış acentesi olmayan tek filmdik biz.

Çok avantajlı değilmişsiniz ama yine de en büyük ödülü aldınız. Bu biraz, 1992’de turnuvaya yaklaşık 10 gün kala Yugoslavya’nın diskalifiye olması ile apar topar tatillerini yarıda kesip Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılan, sonra da şampiyon olan Danimarka Milli Takımı'nı hatırlatıyor insana.

Evet, bir anlamda bizi de kumsaldan topladılar. Son dakikada girdim ben festivale. Yetişip yetiştiremeyeceğimi de bilmiyordum, filmi Ağustos'ta çektim. 18 günde çekimi bitti. Sonra kurgusu başladı. Başvuruyu da Ekim sonu, Kasım gibi verdim. Normalde Eylül'de bitiyor Sundance'e başvurular. Kabul edildiğimi duyunca da mahvoldum çünkü Ocak'a kadar bitirmem gerektiğini fark ettim. Bir-iki kere de hastanelik oldum o arada, gözlerim karardı fazla çalışmaktan, serum takmak zorunda kaldılar.

Kelimenin tam anlamıyla, canla başla çalışıp çekilmiş bir film... Filmin fragmanı izleyiciyi bir köye götürüyor ve bu köyde ineklerle karşı karşıya gelen, astronot kıyafetli biri ile tanıştırıyor kısa da olsa. Muhtemelen Türk sinemasının bu yılki en sıra dışı görüntülerinden biri olmaya aday bu. Sizden filminizin konusunu kısaca özetlemenizi istesek?

İlk filmim "Gişe Memuru”nda da bahsedilen Hasanlar köyünde geçiyor film. Eşini kaybeden bir erkek, üç çocuğuyla nasıl baş edeceğini bilemiyor ve bunları farklı farklı yerlere gönderiyor. Bir tanesini teyzesinin yanına Almanya’ya, diğer ikisini de hâlâlarının yanına Ankara’ya gönderiyor. Ardından 20-25 yıl boyunca çocuklar babalarıyla da, kendi aralarında da çok az diyaloğa giriyorlar. Seneler sonra babalarından gelen bir telefon üzerine birlikte köylerine geri dönüyorlar. Köye geldiklerinde ise beklemedikleri bir durumla karşı karşıya kalıyorlar ve hem birbirlerinin hem kendilerinin hem de babalarının kim olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Filmin ana konusunu böyle özetleyebiliriz.

"Kelebekler”i film olarak hangi türe dahil edebiliriz?

Biliyorsunuz, hem "Sarmaşık”ta hem "Gişe Memuru”nda olduğu gibi, biraz türleri birbirlerine karıştırmayı seven bir insanım. Esasında bu filmin konusu, büyüyememiş üç karakterin büyüme çabası. “Altı yaşındaki bir adam yazmış, altı yaşındaki bir adam çekiyor, altı yaşındaki oyuncular da oynuyormuş” gibi olmasını istedim bu filmin. Bu zaman zaman kara mizaha, zaman zaman absürt bir noktaya, zaman zaman çalışmayan bir aile filmine, zaman zaman da bir yol filmine evrilebilecek bir yelpazede, aynı saflığı taşımaya çalıştım hem oyuncuların hem de filmin dili bakımından.

Film tam anlamıyla bir bağımsız sinema örneği. Kültür Bakanlığı’ndan teşvik alınmadan çekilmiş. “Filmim desteğe layık bulunmamış” diyerek duyurmuştunuz bakanlığın reddini. Sonradan Sundance’de ödül alacak kadar iyi bir projeyi bakanlık nasıl desteğe layık bulmadı sizce?

Bence bunun sorulması gereken yer bakanlık. Çünkü ben ne mağdur edebiyatı yapmayı, ne de geri çekilmeyi severim. Bu soruyu onlara yöneltmek lazım.

Sundance, dünyanın en prestijli film festivallerinden ve eseriniz burada en iyi film ödülüne layık görüldü. Türk sineması için çok önemli bir başarı. Ankara’dan, Kültür Bakanlığı’ndan bir tebrik geldi mi size?

Yok, hayır, gelmedi.

Kısıtlı imkanlar yaratıcılığı da tetikler. 19 günde çektiğiniz önceki filminiz “Sarmaşık” ile başta Altın Portakal olmak üzere birçok ödüle layık görüldünüz. Bu filminizin çekimlerini ise 18 günde tamamlamışsınız. Filmi kotarmayı nasıl başardınız?

Ben arada reklam da çekiyorum. Şu iki filmi çektiğim bütçe, dört günde çekilen tek bir reklamın bütçesine bile denk gelmiyor. Yine de filmleri tamamlayabilmemizin ilk sebebi, yaratıcı yapımcılık yapmamız. Çözüme odaklı bir anlayış ile yapımcılık yaptık. Klasik yapımcılık anlayışı nedir? Fonu bekle, ortak yapımcı al, sonra Eurimages'dan destek al, ön satışını tamamla... Ama benim varoluşsal kaygılarım vardı. O filmi bitirmek için efekt yapılması lazım, renk yapılması lazım, kamera kiralanması lazım. Ben iki filmimde de bu paydaları, filmin yapım tarafına dahil ederek, onları ortak yapımcı alarak çalıştım. En az taviz beklediğim grup ekipti, sonuçta evlerine ekmeklerini bu parayla götürüyorlar ama onlar da normalde aldıklarının biraz daha altında alarak destek oldular. Kitlesel fonlama yöntemine de başvurduk. Yani sonuçta hep beraber yaptık, o yüzden Instagram’da da “Bunu biz yaptık, artık herkesindir” diyorum.

Sundance galibi, şimdi de Avrupa prömiyerini yaptı. Rotterdam Film Festivali’nde ilgi nasıldı?

Rotterdam izleyicisi biraz değişik bir seyirci. Açık kalp ameliyatı izlermiş gibi izlemeye başladılar ilk başta. O kadar mesafeli yaklaşılmasına gerek olmayan, hatta kullanım kılavuzuna “O kadar ciddiye almayın bunu” yazılması gereken bir film bu. İlerleyen dakikalarda buzları kırıldı. Çıktıkları zaman da filmi ne kadar sevdiğini söyledi birçok kişi.

Türkiye’deki sinemaseverler filminizle ne zaman buluşabilecek?

Karaçelik: Filmi daha yeni, 20 gün önce bitirdim. 10 gündür yurt dışındayım. Türkiye’ye dönünce sinemalara ne zaman getireceğimizi ortak yapımcılarımızla konuşacağız ama Mart ayı diye düşünüyoruz.

Hürriyet gazetesi yazarı Kanat Atkaya bir öneri, daha doğrusu bir talep getirmiş köşesinde. Adresi Kültür Bakanlığı. Bakanlık “Yapımını desteklemediği bu film için hâlâ bir şey yapabilir, ‘dev yapımlar’ arasında ezilmeden salon bulmasını sağlayabilir mesela” demiş. Bu yönde sizin bir girişiminiz olabilir mi?

Bireysel, teker teker, anı ve kişileri kurtarmaya yönelik uygulamalar bence şu anda olduğumuz yerde olmamıza sebebiyet veren şeyler. Sistem ve düzen sorunu bu. Kültür Bakanlığı'ndan destek almış filmlerin veya yurt dışında ödül almış filmlerin gösterimde yer alamıyor olması, sadece Tolga Karaçelik’in sorunu değil, Türk sinemasının sorunudur. Daha sağlam düşünülüp, bununla ilgili bir uygulamaya gidilmesi de gereklidir. Ama bu “Tolga’nın filmi Sundance'de ödül aldı” diye olmamalı. Eğer Kültür Bakanlığı olarak Türk sinemasını gerçekten umursuyorsak, daha serinkanlı oturup bir düzenlemeyi konuşmamız lazım. O çabanın, o gerçek, samimi kalbin olduğunu da son zamanlardaki uygulamalarına baktığım zaman pek göremiyorum. Ama böyle bir samimiyet varsa - benim filmimi es geçelim - böyle filmlerin vizyonda bulunması için, dağıtımcısına ek para, gösteren sinemalara vergi kolaylığı gibi bunları teşvik edici bir harekete geçmek mantıklı olabilir.