Gündem

STK ve kadın dernekleri gözünden İstanbul Sözleşmesi tartışması; neden başladı, önümüzdeki süreç ne getirecek?

09 Ağustos 2020 23:08

Deniz Işık

Kadına yönelik şiddete karşı mücadelede etkin bir uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine yönelik tartışmaların yaşandığı temmuz ayında 36 kadın daha öldürüldü.

Üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’in Muğla’da Cemal Metin Avcı tarafından öldürülmesinin ardından birçok kentte “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” eylemleri düzenlendi.

İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması için çalışma yapan kadın dernekleri, feshedilme tartışmalarına nasıl bakıyor?

Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü

Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, İstanbul Sözleşmesi’ne dair tartışmaların bir buçuk yıldır sürdüğünü belirtti. Güllü, “Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde bile çekilmeye dair baskılar yapıldığını hatırlıyoruz. Geçmişten gelen bir içselleştirememe diyebilirim. Sözleşmenin anayasası ve 6284 sayılı yasanın içindeki ’Kadının beyanı esastır’ cümlesine ve şiddet görenin evini terk etmesi, sığınaklarda kalması, çocuklarını kreşe vermesi, meslek eğitimi alarak kendi hayatını kurabilmesi yani birey olmasını sağlamasına takılmışlar” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun sözleşmeye yönelik “Cinsiyeti ortadan kaldırmak istiyor. Cinsiyeti nasıl ortadan kaldıracaksın? Erkek erkek, kadın kadındır"  açıklamalarını hatırlatan Güllü, “Böyle bir algı doğru bakış açısına sahip değil, kadını birey olarak kabul etmeyen bir zihniyet” diye konuştu.

“Siyasi manevra olarak görüyorum”

Güllü, “Bunun ilk defa iktidardaki bir partinin yöneticisi tarafından dillendirilmesiyle karşı karşıyayız. O da içinden iki tane partinin ayrıldığı, çok uzun yıllardır iktidarda olan partinin yılların getirdiği yorgunluk ve yönetimiyle ilgili sorunların yaşandığı süreçte oluyor. 2016 yılında hayatımızı felce uğratan bir cemaatin yerini yenilerin almaya çalıştığı bu süreçte, kendi sitelerinde İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması yönünde beyan bildirdiler. Ben bunu siyasi bir manevra olarak görüyorum.” düşüncesini dile getirdi.

Güllü, “Bu tartışmada, 2008-2020 tarihleri arasında öldürülen 3200 kadının öldürülmesiyle herhangi bir sorunu olan, ‘Bu ölümleri nasıl önleyebilirdik’ diye düşünenlerin değil; buna karşıt olarak kadın mı ölmüş, çocuklar istismar mı edilmiş, yaşam hakları elinden mi alınmış sorularını bir kenara bırakıp zayıflayan iktidarın içinden kendimize nasıl bir siyasi rant elde edebiliriz düşüncesi geliyor" görüşünü kaydetti.

Güllü, hem Cumhurbaşkanlığı içinde hem de AKP MYK ve Aile Bakanlığı’ndan bazı isimlerin İstanbul Sözleşmesi’ne dair savunma yaptığını söyledi.

“Cumhurbaşkanlığı’nın kendi ayağına kurşun sıkmayacağını düşünüyorum”

Güllü, iktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceğini düşünmediğini kaydetti. Güllü, “Cumhurbaşkanlığı’nın, tabiri yerindeyse, kendi ayağına kurşun sıkmayacağını düşünüyorum.” dedi.

Güllü, “Çünkü İstanbul Sözleşmesi bir medeniyet sözleşmesi, yaşam hakkı savunması, tecavüze uğrayanları korumak… Böyle maddelerin altına imza atmış, ki bununla da ilk olmanın verdiği onuru yüzyıl taşısa unutulmaz, öyle bir konumda.  Sadece bizim nezdimizde değil, kendi tabanındaki Z kuşağı da şiddet istemiyor, yeni nesil bilim istiyor. Kendi muhafazakâr duygu ve düşüncelerini de yaşamak istiyor ama burada kimsenin dinine karışan, ayrımcılık yapan görüş yok.”  değerlendirmesinde bulundu.

Güllü, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulamasında da eksiklikler olduğunun altını çizdi. Müfredatta toplumsal cinsiyete ilişkin düzenlemenin yapılmadığının, 7/24 açık olması gereken ücretsiz acil yardım hatlarını da devletin yerine özel sektör desteğiyle kendilerinin sağladığını hatırlattı.

Güllü, her 10 bin kişiye bir sığınak olması gerekirken Türkiye’de yalnızca 3 bin 860 kişilik kapasite olduğuna dikkat çekti.

“Yargıtay’da görevli arkadaşın İstanbul Sözleşmesi’nden haberi yoktu”

Güllü, “Bugün neredeyse toplumun yüzde 60’ı İstanbul Sözleşmesi’ni bilmiyor. Bırakın toplumu, yargıdaki görevliler bilmiyor. Ben bunu utanarak söylüyorum. Yargıtay’da görevli bir arkadaşın İstanbul Sözleşmesi’nden haberi yoktu, ben anlattığımda ‘Bu nedir?’ dedi. Üç yıldır baroların avukatlarına İstanbul Sözleşmesi’ni anlattık. Barolar kendi içinde çalışmalar yaptı. Adalet Bakanlığı yargıçlarına İstanbul Sözleşmesi’ne dair bir seminer düzenlemedi.” ifadesini kullandı.

“Cumhurbaşkanı’ndan randevumuzu istedik, gününü bekliyoruz”

Güllü, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan resmî olarak randevu istediklerini ve gününü beklediklerini açıklamasında bulundu. Güllü, “Acil yardım hattına gelen iki tane vakayı önüne koyduğumuzda, Aile Bakanlığı’nın müdahale ettiğini, bu vakalarda İstanbul Sözleşmesi’nin referans alındığını ona  göstermemiz lazım. Herkes kendi cephesinden, ‘ben’ bakış açısıyla anlatıyor. Kadın derneklerinin hiçbir siyasi ideolojisi yok, bizlerin üzerinde kimsenin etkisi yok.” görüşünü savundu.

 Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim

“Cemaatlerin AKP hükûmetiyle görüşmelerinin ardından sözleşme tartışma odağı haline geldi”

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, İstanbul Sözleşmesi tartışmalarının AKP hükûmetinin politikalarının bir parçası olarak ilerlediğini düşünüyor.

Ataselim, “Ayasofya kararı, çoklu baro düzenlemesinin getirilmiş olması, kıdem tazminatının tartışmaya açılması ve bununla birlikte kadınlarla ilgili olarak da İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması şeklinde birbirini etkilediğini düşünüyoruz. Bütünlüklü saldırılar söz konusu.  Şöyle de bir yönü var. Dikkat ederseniz çeşitli cemaatlerin AKP hükûmetiyle görüşmeleri ve İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırılmasını istemeleri haberlere yansıdı.  Bütün bunların bir sonucu olarak İstanbul Sözleşmesi daha fazla dillendirilmeye, tartışmanın odağı haline getirilmeye başlandı.” düşüncesini dile getirdi.

“İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik tartışmalar ne zaman başlasa kadınlar daha vahşice öldürülüyor”

Ataselim, “İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın çekilmemesi için elimizden geleni yapacağız. Çünkü, ‘Ne zaman kadınların haklarına dönük tartışmalar açılsa, uygulamayla ilgili değil, hakların törpülenmesiyle konusunda tartışmalar gündeme gelse kadınlar daha vahşice öldürülmeye başlanıyor’ diye uyarılarda bulunuyorduk. Yıllardır bunu gözlemledik fakat bunu dinlemediler. Pınar Gültekin’in vahşice öldürülmesi, hatta gizlenmeye çalışması tesadüf olmadı. Hatta bu uyarımız dikkate alınmadığı için Pınar Gültekin öldürüldü.” dedi.

“Hükûmetin ‘Toplum sözleşmeden çekilmek istiyor’ argümanı temelsiz”

Ataselim, “Bu yüzden İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanması için daha fazla çalışma yapıyoruz diyebilirim. Ülkenin büyük kısmının İstanbul Sözleşmesi’nden haberi olmadığını anket sonuçlarıyla gördük. Büyük bir kısım da İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmemeyi savunuyor.  Bu durumda hükûmetin öne sürdüğü, ‘Bu konu toplumumuzda tartışmalıdır ve toplum tarafından çekilme isteniyor’ argümanının temelsiz olduğunu görüyoruz.” diye konuştu.

Ataselim,”Biz İstanbul Sözleşmesi’nin ne demek olduğunu, kadınları nasıl yaşattığını, her bir maddesiyle taraf devletlere getirdiği yükümlülükleri anlatmaya devam ediyoruz. O yüzden ben umutluyum, karamsar değilim. Son dönemdeki AKP hükûmetinin saldırılarılarına bakarsak, belki de kendi güçsüzlüğünü bir baskı ve zor aygıtıyla tamamlamaya çalışıyor olabilir.  Söz konusu kadınlar olduğu zaman kendi tabanınındaki kadınlar açısından bile İstanbul Sözleşmesi çok hayatidir.  Bütün kadınlar bunun farkında, ben buna güveniyorum. Bütün kadınlar aynı zorluğu yaşıyoruz, aynı erkek şiddetinin karşısındayız, boğuşuyoruz, mücadele ediyoruz. Hayatın her alanında olan erkek egemenliğine karşı kadınlar direniyor, muazzam bir direniş gösteriyor. O yüzden bunun İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkma yönünde de somuta kavuşacağını düşünüyorum.” yorumunu yaptı.

"İstanbul Sözleşmesi’nde çekilme durumu olursa da bizim için mücadele yolları kapanmış olmayacak"

Ataselim,”İstanbul Sözleşmesi’nde çekilme durumu olursa da bizim için mücadele yolları kapanmış olmayacak, belki daha zor bir durumla karşı karşıya kalacağız. İstanbul Sözleşmesi sayesinde kadınların korunmasıyla ilgili mekanizmaların yeniden iptal edilmesi ve geriye dönmesi söz konusu olabilecek.  Örneğin; 6284 sayılı kanunu İstanbul Sözleşmesi sayesinde çıkmıştır. Bu durumda 6284 sayılı kanunun uygulanmasında İstanbul Sözleşmesi varken bile nice sorunlarla karşılıyorken çekilmek demek bunları artık hiç yapamayacağız anlamına geliyor;  şiddeti önleme, izleme merkezlerinin dahi işlevsiz, etkisiz kılınması durumuyla karşılaşabiliriz. Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekilirse eğer uluslararası alandaki politik ilişkileri bağlamında da kadına yönelik şiddeti ya da ayrımcılıkta kendini diğer ülkelere kapattığı anlamına gelecek. Bu bakımdan kendine ayrıca özel bir alan yaratmış olacak. Bu yüzden de tehlikeli görüyorum.” görüşünü savundu.

Ataselim şu ifadeleri kullandı:

“Son söz olarak İstanbul Sözleşmesi’nin ne anlama geldiğini anlatmak isterim. İstanbul Sözleşmesi başta toplumsal cinsiyet eşitliğini var etmek üzerine kadına yönelik şiddete karşı önleyici olmakla beraber, şiddet ortaya çıktığında din, ırk, yaşadığı yer, cinsel yönelim gibi hiçbir ayrım gözetmeksizin şiddete uğrayanın korunması gerektiğini söyler. Şiddeti uygulayan failin etkin bir şekilde soruşturma ve kovuşturma süresi boyunca gerçek adalete ulaşmak için caydırıcı, ayrımcılıktan uzak cezalandırılmasını gerekliliğini belirtir.

Bir diğeri bütünlüklü politikalar geliştirerek kadınların güçlendirilmesine yönelik adımlar uygulaması gerektiğini ve kurumlar arası iş birliği gerçekleştirilmesi gerektiğini söyler.  En başta yaşam daha sonra kadınların güçlendirilmesini sağlar İstanbul Sözleşmesi.

Üstelik bu dönemde kadın cinayetlerinin bu kadar arttığı, fail erkek şiddetinin başka bir boyutuna gelip bir de onu şüpheli hale getirmeye çalıştığı bir dönemdeyiz. O yüzden kadının illa Emine Bulut gibi kendi çocuğunun gözü önünde öldürülmesinin ardından genelge çıkarmak değil, Ayşe Paşalı öldürüldükten sonra 6284’ü çıkarmak değil, daha başka kadınlar vahşice öldürülmeden, kadınların haklarıyla ilgili somut adımların atılabileceğini düşünüyoruz. ‘Hiçbir kadın yalnız yürümeyecek’ diyerek Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri olarak mücadelemizi sürdüreceğiz.”

SPoD: Cinsel yönelim kaynaklı ayrımcılık ve şiddet ile ilgili vakalarda koruyan madde olmadığından İstanbul Sözleşmesi’nden faydalanıyoruz

Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği, tartışmalara yönelik, "Türkiye'de ve dünyada pek çok insan cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinden dolayı, toplumsal cinsiyet kalıplarına uymadıkları için ayrımcılığa ve şiddete maruz kalıyor. İstanbul Sözleşmesi, şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklandığını ve ortadan kaldırılması için toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı, bütüncül bir yaklaşımla politika geliştirilmesini vurguluyor. Yani sözleşme tam da olması gerektiği gibi şiddete maruz bırakılanları odağına alarak oluşturulmuş bir sözleşme. Hal böyleyken cinsel yönelim- cinsiyet kimliği üzerinden bir tartışma yürütmek; bu sebeple ortaya çıkan şiddeti savunmak ve devletin LGBTİ+'lara yönelik şiddet karşısında sessiz kalmasını istemek anlamına geliyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği, “Burada her şeyden önce şunu vurgulamak gerekiyor; sözleşmeye karşı çıkanlar, toplumun bir kesiminin şiddete maruz bırakılmasını ve bu şiddetin faillerinin aklanmasını istiyor. Burada başta kadınlar olmak üzere, toplumun pek çok kesiminin bu kötü niyeti gördüğünü düşünüyoruz. O yüzden İstanbul Sözleşmesi'ni benimsediği tüm ilkelerle savunuyoruz.

İstanbul Sözleşmesi gerek nefret cinayetleri davalarındaki müdahillik taleplerimizde, gerek danışanlarımızın toplumsal cinsiyete dayalı şiddet saikli dava dosyalarında dilekçelerimizde sıklıkla referans verdiğimiz bir kaynak bizim için.” ifadesini kullandı.

Dernek tarafından T24’e yapılan açıklamada şunlar kaydedildi:

“Yine sosyal hizmet alanında da danışanlarımıza faydalı olabilmemiz için sürekli başvurduğumuz bir noktada sözleşme... İç hukukumuzda yer alan herhangi bir kanun/yönetmelik/yönergede açık bir biçimde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılığı koruyan madde olmadığından, cinsel yönelim kaynaklı ayrımcılık ve şiddet ile ilgili vakalarda (barınma, eğitim, sağlık, sosyal hizmetlere erişim vd.) yazılan sosyal inceleme raporlarını güçlendirmek için İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanundan faydalanmaktayız. Keza özellikle kamu kurum ve kuruluşlarının yetersiz ya da ilgisiz kaldığı durumlarda, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanuna birçok sosyal inceleme raporunda atıf yapılmaktadır..

“İstanbul Sözleşmesi'ni Okuyoruz’ kampanyası yaptık “

İstanbul Sözleşmesi'ne dair daha önce çeşitli feminist örgütlerle birlikte çalışmalarımız oldu. Sözleşmenin tanıtılması ve uygulanmasına dair talepleri içeren kampanyaları kadın hareketi ile birlikte ördük. Yine bu tartışmalar sürerken sosyal medyadan "İstanbul Sözleşmesi'ni Okuyoruz" kampanyası yaptık ve burada sözleşmenin maddelerinin LGBTİ+lar için ne anlam ifade ettiğini en basit şekliyle anlatmaya özen gösterdik. Bundan sonra da sözleşmeye dair çalışmalarımız devam edecek. Sözleşmenin bizler için ne anlama geldiğini, sözleşmenin sağladığı korumalardan nasıl faydalanılacağını başta LGBTİ+lar olmak üzere herkese anlatmaya devam edeceğiz."

 

Türk Kadınlar Birliği Başkanı avukat Sema Kendirci Uğurman

Türk Kadınlar Birliği Başkanı avukat Sema Kendirci Uğurman, İstanbul Sözleşmesi tartışmasının 'gündem değiştirme' olarak görülemeyeceğini söyledi.

Uğurman, "Çok uzun zamandan beri zaten ‘eşitlik’ fikrini içeren bir sözleşmeye ve kadının şiddete başkaldırışına karşı olan bir zihniyetle birlikte yaşamaya başladık. Bu anlayış ve zihniyet çok uzun zamandan beri bizi rahatsız etmekteydi. Bu ülkede İstanbul Sözleşmesi’nin ilk tanıtımı, yaygınlaşması ve bütün ülkelerde kullanılmasıyla ilgili projeyi hayata geçiren örgütün genel başkanıyım ben." dedi. 

"İstanbul Sözleşmesi eşitlik istiyor"

Uğurman, Biz o tarihlerde de bu sözleşmenin uygulanmadığını, kullanılmadığını, görmezden gelindiğini anlatmaya çalışıyorduk. Ne kadar çok insan bu haktan haberdar olur, bilir, kullanır ve yaygınlaştırırsa siyasi iktidar da bu hakları hayata geçirmek zorunda kalır. 2014’te yürürlüğe girdiğinden beri uygulanmasında bir ayak sürüme vardı. Son dönemde şiddetin boyutları arttıkça biz bunun bu ülkede önlenebileceğini, önlenebilmesiyle ilgili bütün yasal düzenlemeleri çok yüksek sesle dile getirmeye çalıştık. İstanbul Sözleşmesi, eşitlik istiyor, ‘Bunu hayata geçirin’ diyor iktidarlara. Çünkü şiddet eşitsiz güç ilişkilerinden doğar diyor. Şiddetin kaynağını anlatıyor yani. Taraf devlete, ‘Bunu ortadan kaldırmalısınız’ diyor. Arkasından 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili yasa uygulanmıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin temelinde oturan, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması sözleşmesi CEDAW var." diye konuştu. 

"Kadın boyun eğsin, biat etsin istiyorlar"

Kadın cinayetlerinin katliamlara dönüştüğünü ve İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanmadığını belirten Uğurman, "Engel olma niyetiniz var kararınız yok’ dedikçe onlar da kendi cephe ve kamuoyu çalışmaları yapmaya başladı. Çünkü kadın boyun eğsin istiyorlar, kadın hak aramasın ve biat etsin istiyorlar. Eğitim programlarına ‘Kocaya itaat ibadettir’ cümlelerini koyuyorlar. Hiçbir zaman İstanbul Sözleşmesi meselesi bugün gündemi değiştirmek meselesi değildir." düşüncesini dile getirdi. 

"Yöneten zihniyetin bu meseleye arka çıktığını hatta alevlenmesiyle ilgili ciddi boyutlarda taraf durulduğunu düşünüyorum"

Uğurman, "İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girdiğinden beri uygulamamakta ayak direten siyasi iradenin rol modellerinden ‘Hayır öyle değil, böyledir’ diye bir açıklama gelmedi. Sadece gündem değiştirmek gibi bir niteliğinin olmadığını, yöneten zihniyetin bu meseleye arka çıktığını hatta alevlenmesiyle ilgili ciddi boyutlarda taraf durulduğunu düşünüyorum. ‘Kocaya itaat ibadettir’i eğitim programına koyan zihniyetle bugün İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ü uygulamayan zihniyet aynıdır." görüşünü savundu. 

Uğurman, "Sözleşmede veri toplayın diyor, aradan dokuz yıl geçti. Adalet Bakanı ile bizzat görüştüm. Kadın, çocuk, nafaka konusunda etrafta insanlar konuşuyor ama hiçbir konuda bize veri veremiyorsunuz. Çocuk tecavüzcülerini affettirmeye kalktılar. Bugüne kadar net bir rakam duydunuz mu, veri açıklandı mı? Bu bir zihniyettir, uygulamadılar, uygulamayacaklar, uygulama kararları yok. Tıpkı kendi yönetim anlayışları içinde bir biat bakışı içinde kadın da o noktada olsun istiyorlar. Türkiye’de CEDAW’ın yaygınlaştırılması için en büyük projeyi biz sürdürüyoruz. 1 Ocak’ta başladık projeye. Uluslararası sözleşmelerin uygulanması, yaygınlaştırılması ve gereğinin yapılmasıyla ilgili büyük bir proje aldık. İstanbul Sözleşmesi’nin temeline oturan CEDAW’ı da kattık. Bizim için bu iki sözleşme Anayasa’nın 90. maddesi doğrultusunda, ulusal ve uluslararası çok büyük hukuki güvencelere sağlayan güvencelerdir." değerlendirmesinde bulundu. 

"Bir hakkı tanımaz ve bilmezseniz savunamazsınız, vazgeçmeyeceğiz"

Uğurman, "Bunlardan asla vazgeçmeyeceğiz. Siyasi iktidarlar bunu uygulamak istemeyebilirler, hatta uygulamamak için özel bir çabalar da gösterebilirler bugün yapıldığı gibi biz bildikçe, öğrendikçe, güvencemizin olduğunu bütün kamuoyuna ve tabii ki bize yönetenlere anlattıkça, görevli kurumları göreve davet ettikçe değişecek. Bir hakkı tanımaz ve bilmezseniz savunamazsınız. Bizim üstlendiğimiz rol tam olarak da bu. Bütün avukatların bunu bilmesi, yayması, çoğaltması ve bütün savunmalarında kullanması lazım. Kamunun ve yönetenlerin dışında baroları birinci görevli olarak görüyoruz. Bir ülkede bu kadar büyük anayasal güvenceler sağlanan, hukuki düzenlemeler varsa, yönetenler de bilmeli ve uygulamalı. Eğer onlar uygulamıyorsa onlara bunu bütün kamuoyu hatırlatmalı, hesabını sormalı." ifadesini kullandı. 

Uğurman açıklamasında şunları kaydetti: 

"Ulusal ve uluslararası güvenceleri imzalarken çok övünüyorduk"

Bu ülke için hukuk devleti diye konuşuyorsanız bu hukuki güvenceleri hayata geçireceksiniz. Kadın cinayetlerini katliama dönüştürmemek ve örnek ülke olmak mümkün. Ulusal ve uluslararası güvenceleri imzalarken çok övünüyorduk, bayıla bayıla takdim ettik her tarafta. Gördüler ki bir tehlike var, kadınlar eşitlik istiyor. Gördüler ki bu eşitlik sağlanmadığı sürece kadınlar itaat etmeyeceğiz diye ayağa kalkıyor, etmeyecekler de zaten. Siz istediğiniz kadar MEB müfredatına koyun o sözleri. Bunlar bir bütünün parçası. Millî Eğitim Bakanlığı, toplumsal cinsiyet eşitliği projesinden vazgeçti. YÖK, ‘Kadın Araştırmaları Merkezi’nin adını ‘Aile Araştırma Merkezi’ yaptı. Bu gündem değiştirme mi? Nasıl sistemli ve planlı…  Kadını aileye odaklayan ve tanımlayan, yaşamının her alanında birey olarak kabul etmemek bu. Aile içindesin oradan tanımlısın, biat et, aileni bozma diyor. Buna nasıl gündem değiştirme densin? Sistemli, bilinçli, yürürlüğe girdiği günden beri farkındalar artık. Bizi bu güvencelerden mahrum bırakmaya çalışıyorlar.

"İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılacağını düşünmüyorum"

Kusura bakmayın, kullanacağız, hakkımızı isteyeceğiz yapacaksınız. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılacağını düşünmüyorum. Bizim çok büyük etkimiz var tabii ki kaldırtmayacağız. Uluslararası arenada bir ülkenin itibarı vardır. Böyle bir şey nasıl göze alınabilir? 83 milyonun uluslarası arenada başını öne eğeceksiniz ve utanç yaşatacaksınız, öyle mi?  Onlar o kadar kolay işler değil.

"90. madde kadın örgütlerinin başarısıdır, vazgeçmeyeceğiz"

Kadın örgütleri 300’ü aştı, destekçilerimizi saymıyorum. Karma örgütler de destekçilerimiz. Biz buna izin vermeyeceğiz zaten. Öylesine bir kararlığı 2000’li yıllarda yaşadı.  Medeni Kanunu, ceza kanunu, Anayasa’yı değiştirdik. 90. Madde kadın örgütlerinin gücüyle 2004 yılında girdi Anayasa’ya. 90. madde kadın örgütlerinin başarısıdır, vazgeçmeyeceğiz."

 

KADEM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan Bayraktar (solda) ve KADEM Başkanı Saliha Okur Gümrükçüoğlu (sağda)

KADEM'den İstanbul Sözleşmesi'ne destek

Hükümete yakınlığıyla bilinen, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar'ın  Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev aldığı Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) İstanbul Sözleşmesi’ne destek verdiğini açıklamıştı.

KADEM Yönetim Kurulu Başkanı Saliha Okur Gümrükçüoğlu, "İstanbul Sözleşmesi ve benzer hukuki metinler de amaç olarak şiddetin önlenmesine yönelik gerekli düzenlenmelerin yapılmasına yöneliktir. Söz konusu sözleşme şiddetin önlenmesi noktasında araçlardan sadece bir tanesidir. Aslolan şüphesiz şiddetle mücadeledir. Son dönemde İstanbul Sözleşmesi'nin bazı maddeleri ile ilgili toplumda bir rahatsızlık olduğunu gözlemliyoruz. Burada yapılması gereken hukuki bir kazanım olan sözleşmeden çıkmaktan ziyade, söz konusu maddeleri uluslararası hukuk çerçevesinde çözüme kavuşturmaya çalışmaktır." düşüncesini dile getirmişti. 

Muhafazakâr medyanın hedefi olan KADEM 16 maddelik açıklamayla İstanbul Sözleşmesi'ne dair eleştirilere yanıt vermişti.

YARIN: İstanbul Sözleşmesi tartışması siyasi partiler tarafında nasıl ilerliyor?

TIKLAYIN | 20 maddede İstanbul Sözleşmesi nedir?

TIKLAYIN | Akademisyen ve hukukçular İstanbul Sözleşmesi tartışmalarına ilişkin ne düşünüyor?