Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Teröre karşı milli seferberlik ilan ediyorum" sözlerini köşesine taşıyan Star Gazetesi Genel Yayın Yöntmeni Nuh Albayrak, "Seferberliğin kilit taşı medyadır. Böyle bir seferberliğin amaca ulaşmasında medyanın tutumu çok önemlidir. Medyanın 15 Temmuz refleksi, bazı kopuşlara rağmen genel anlamda sürmektedir. Ancak durum, çok daha fazlasını gerektirmektedir" dedi. Nuh Albayrak, "Halkın menfaati doğrultusunda pozitif ayrım yapılmalı, atılacak her başlık “Milli Seferberlik” açısından değerlendirilmelidir. Bu ise geniş bir medya zirvesi ile mümkün olacaktır. Böylece “Milli Seferberlik”, daha güçlü doğacaktır" görüşünü dile getirdi.
Nuh Albayrak'ın Star'da yayımlanan yazısı şöyle:
Gazetecilik hayatım boyunca duyduğum “Türkiye çok kritik bir dönemden geçiyor” sözünün, bu kadar yerine oturduğu bir dönemi hatırlamıyorum.
Eskiden içimizdeki boş vermişlerin “Komplo teorisi” diye alay ettiği her şey artık herkesin gözü önünde cereyan ediyor.
Bizi Kurtuluş Savaşı’nda yenemeyen yedi düvel, yüz yıl boyunca besleyip büyüttüğü kin ve öfkesiyle yedi koldan saldırıyor.
Üstelik de, sadece sonuca odaklı, kural tanımayan bir savaş yöntemi kullanılıyor.
Daha da vahimi, içeriden de istemediği kadar işbirlikçi bulabiliyor.
Bu gerçeği hâlâ anlamamakta direnenler Beşiktaş’ta patlayan bombanın bir devletin ordusuna ait olmasını acaba nasıl izah ediyor?
“Erdoğan düşmanlığı”,senaryoyu yazanların; şer cephesini tahkim etmek için kullandıkları şeytani bir yapıştırıcıdan ibarettir.
Mesele Erdoğan’ın şahsı, tarzı değil, temsil ettiği Türkiye idealidir. Bundan vazgeçip “Stratejik uşaklığı” kabul ettiği anda inanın, “dünyanın en demokrat insanı” oluverir!
Ülkeler liderleriyle ilerler ve bütün toplumun da o liderle aynı siyasi ve ideolojik çizgide olması gerekmez.
Önemli olan o liderin, milletin ortak çıkarlarını ne kadar temsil ettiğidir.
Uçurumun kenarındayız
Millet olarak, en küçük dikkatsizlikte yuvarlanacak kadar yakın bir uçurumun kenarında yol almaya çalışıyoruz.
Halep manzaraları, bir Hollywood filminin sahneleri değil, hayatın ta kendisidir ve Türkiye’nin de en yakın gerçeğidir.
Türkiye’nin Temmuz 2016’sı, Suriye’nin Mart 2011’i olmamışsa, Allah’ın inayeti ve milletin dirayeti sayesindendir.
En şaşırtıcı olan ise hâlâ, batmakta olan Titanik’in üst katlarında çılgınca dans eden zavallılar gibi davrananların olmasıdır.
Gerçekten bir yol ayrımındayız. Kurtuluş Savaşı’ndaki milli ruha çok ihtiyacımız var.
Bahsettiğimiz “Milli ve Yerli” duruşun ne milli görüş ile ne de milliyetçi vs. gibi ideolojik algılarla sabote edilmemesi gerekir.
Hiçbir kesimi, diğerinin yanında toplanmaya çağırmıyoruz.
“Hep birlikte ülkemizin yanında duralım”diyoruz.
Ben, vatansever herkesin bu çağrıya katılacağını, beyni uyuşturularak esir alınmış mankutlar dışında hiç kimsenin, işgal güçlerinin yanında yer alacak kadar hıyanet içinde olamayacağını düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Milli Seferberlik” çağrısı çok iyi anlaşılmalı ve uygulanmalıdır.
Herkes durup düşünmeli, tutumunu yeniden belirlemelidir.
Artık, ülkemiz üzerinde yürütülen bütün operasyonlara; birlik içinde karşı koyma zamanıdır.
Çağrıya uyanlar; yaşam tarzı, siyasi görüşü, etnik kökeni ne olursa olsun; kardeşimizdir.
Bu“Milli Kamp”ta yer almayanlar ise isterse kardeşimiz olsun, teröristlerin ve darbecilerin yanında yer almış demektir, onlarla birlikte muamele görecektir.
Halep’teki katliama “Zafer” diye sevinenler, bırakın “aydın” ya da “dindar” olmayı, Türk milletinin hatta insanlığın ortak paydasından çıkmış demektir.
Seferberliğin kilit taşı medyadır
Böyle bir seferberliğin amaca ulaşmasında medyanın tutumu çok önemlidir.
Medyanın 15 Temmuz refleksi, bazı kopuşlara rağmen genel anlamda sürmektedir.
Ancak durum, çok daha fazlasını gerektirmektedir.
Halkın menfaati doğrultusunda pozitif ayrım yapılmalı, atılacak her başlık “Milli Seferberlik” açısından değerlendirilmelidir.
Bu ise geniş bir medya zirvesi ile mümkün olacaktır.
Böylece “Milli Seferberlik”, daha güçlü doğacaktır.