Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Tüm terör örgütlerine karşı milli seferberlik ilan ediyorum" açıklamasıyla ilgili olarak "Edirne'den Ağrı'ya, memleketin tek santimetrekaresinde bile 'seferberlik' tetkik kurulu bırakılmadı, kökü kazındı. Hal böyleyken ne diyor şimdi asrın liderimiz? 'Seferberlik ilan ediyorum' filan. Hadi cümleten hayırlı seferberlikler, aziz milletimiz geçen 'sefer' olduğu gibi, bu 'sefer' de oynanan oyunu görüyordur mutlaka" görüşünü savundu.
Yılmaz Özdil'in "Seferberlik" başlığıyla yayımlanan (16 Aralık 2016) yazısı şöyle:
Seferberlik Tetkik Kurulu'nu kapatan kim?
Asrın liderimiz.
Peki şimdi, seferberlik ilan eden kim?
Gene asrın liderimiz!
*
Makarayı az geri saralım…
*
2009 senesinin aralık ayı bitiyordu, yılbaşına gün sayıyorduk… Fetocu polisler Çukurambar'da bir otomobili durdurdu, sivil kıyafetli iki subayı gözaltına aldı. Biri albay, biri binbaşıydı. “Bülent Arınç'a suikast” manşetleri patladı. Suikastçı diye yakalanan subaylar Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı'nda görevliydi. Bugün fetoculuktan aranan ve yurtdışına kaçan hakim, araştırma yapacağım ayağıyla Seferberlik Tetkik Kurulu'nun “kozmik oda”sına girdi.
*
Evinin önündeki suikastten kılpayı kurtuldu denilen Bülent Arınç, Ankara'da bile değildi, o sırada Manisa'daydı!
*
Bu ucuz müsamereye rağmen… Asrın liderimiz “tarihi süreç yaşadığımızı, çok vahim bir olayla karşı karşıya” olduğumuzu belirtiyor, “aziz milletimiz oynanan oyunu görüyor”diyordu.
*
Şak… “Kozmik odayı inceleyen hakime suikast yapacaklardı” dediler, askeri plakalı iki otomobili durdurdular, yedi askeri gözaltına aldılar. Heyecan fırtınası esti… “Kozmik takibe suçüstü, bu defa kaçamadılar, mühimmatla yakalandılar, dinleme cihazları var” manşetleri atıldı. Yandaş televizyonlarda “hakimin saniyelerle kurtulduğu” anlatıldı.
*
Utanmazlığın daniskasıydı. Çünkü… Suikastçı diye gözaltına alınan askerler, lojmanlarda görevli olan aşçı, marangoz ve elektrikçiydi. Bagajda “mühimmat” olarak sebze-meyve bulunmuştu! Dinleme cihazı diye gazetelere fotoğrafını bastılar, mutfak robotuydu!
*
Aşçı uzman çavuş, deniz kuvvetleri komutanı'nın aşçısıydı. Yarbay Ali Tatar gibi donanmanın seçkin subaylarını “komutana suikast yapacak” diye hapse tıkıyorlar, aynı komutanın aşçısını “hakime suikast yapacak” diye yakalıyorlardı!
*
Nasıl olsa hiç kimse çıkıp “kardeşim bu ne şapşal örgüt, subaylar hakimi vursa, aşçılar komutanı zehirlese daha pratik olmaz mı?” diye sormuyordu!
*
“Gözetleme yaptığı” söylenen bir başka uzman çavuşun ise, gözü bozuktu iyi mi… Raporluydu, göz doktoruna gidiyordu.
*
Hakime suikast işi komediye dönüşünce, şak, hakime kargoyla faili meçhul zarf geldi, zarfın içinden tehdit mektubuyla, sekiz adet kalaşnikof mermisi çıktı. Ekstra ucuz müsamereydi… “Bakın gördünüz mü, aşçı dediler ama, hakimi kurşunla tehdit ediyorlar” manşetleri atıldı. Kozmik hakimin zehirlenme ihtimali olduğu, bu nedenle evinden sefertasıyla yemek getirdiği bile yazıldı.
*
Hemen peşinden… “Bülent Arınç'a suikast yapacaktı” denilen albayın, sorgulama sırasında bir kağıt parçasını yutmaya çalıştığı, bu kağıtta Arınç'ın oturduğu apartmanın isminin yazdığı haberleri patladı.
*
Düşünebiliyor musunuz… Adam bordo bereli albay, üç lisan biliyor, sayısız defa yurtdışında gizli operasyona katılmış, gel gör ki, Ankara'daki apartmanın ismini aklında tutamamış, kağıda yazmış, sora sora adres arıyor! Sayın ahalimizi bu saçmalığa inandırdılar.
*
Bu iki subay, aslında, genelkurmay'dan bilgi sızdırdığı tahmin edilen bir subayı “köstebek” şüphesiyle takip etmek için, genelkurmay'ın emriyle oradaydı. Kroki filan yalandı, kumpastı. Subaylar, o kağıdın kendilerine ait olmadığını, polis tarafından ceplerine sokuşturulduğu söylediler, kriminal inceleme istediler. Subayların ısrarına rağmen kriminal inceleme yapılmadı. Subayların ve oradaki polislerin el yazısı örnekleri alınsaydı, vaziyet kabak gibi ortaya çıkacaktı. Yapılmadı. Subaylar serbest bırakıldı ama, ortada suç ve suçlu olmamasına rağmen, kozmik odadaki aramaya devam edildi.
*
Netice?
*
125 milyon word sayfası ebatında “devlet sırrı” çalındı.
*
Memleket işgale uğrarsa… “Milli seferberlik” sırasında görev yapacak olan doktorların, eczacıların, mühendislerin, avukatların, kuryelik yapacak olan taksicilerin, çiçekçilerin, silah kaçıracak olan balıkçıların, ekmek çıkaracak olan fırıncıların, buluşma noktası bakkalların listesi, kapı numaraları, adresler, kodlar, hepsi çalındı.
*
Memleket işgale uğrarsa, direnişi örgütleyecek olan “kuvayi milliye”nin… 1952'den 2010'a kadar, Seferberlik Tetkik Kurulu'nda görev yapan herkesin, yaklaşık 100 bin sivil yurtseverin isimleri, gitti.
*
Bitmedi…
*
Seferberlik Tetkik Kurulu'nun 16 şehrimizde 16 bölge başkanlığı vardı. Kozmik oda kumpasından üç sene sonra, 2013'te, necdet beyin genelkurmay başkanlığı döneminde, asrın liderimizin başbakanlığı döneminde, yüksek askeri şura kararıyla, Seferberlik Tetkik Kurulu'nun 11 bölge başkanlığı kapatıldı. Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Trabzon, Konya, Gaziantep, Amasya, Malatya, Muğla ve Ağrı'daki bölge başkanlıklarına kilit vuruldu.
*
Aradan birkaç ay geçti geçmedi, geriye kalan beş bölge başkanlığı da kapatıldı, İskenderun, Diyarbakır, Van, Kars ve Edirne'deki bölge başkanlıklarına da kilit vuruldu.
*
Böylece… 1952'de kurulan Seferberlik Tetkik Kurulu komple lağvedilmiş oldu.
*
Edirne'den Ağrı'ya, memleketin tek santimetrekaresinde bile “seferberlik” tetkik kurulu bırakılmadı, kökü kazındı.
*
Hal böyleyken…
Ne diyor şimdi asrın liderimiz?
“Seferberlik ilan ediyorum” filan.
*
Hadi cümleten hayırlı seferberlikler…
Aziz milletimiz geçen “sefer” olduğu gibi, bu “sefer” de oynanan oyunu görüyordur mutlaka!