Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk, 1980 öncesi dönemde silahla rehin alındığını yazdı. Öztürk, "Silah çekilmiş, alnıma dayanmıştı, 5 saat rehin kaldım. Bir sürahi suyu tepeme dikip içmekle belki içimdeki ateşi söndürebildim" dedi.
Öztürk yazısında, 12 Eylül 1980 öncesinde toplum sağcı-solcu diye bölünmüştü. Bunun acıları çok çekildi ve 5 bine yakın insanımız olaylarda hayatını kaybetti. Bazen sağcı-solcu çatışmasında istedikleri sonucu alamayanlar, 'duyarlı illerimizde^mezhep çatışması çıkarmak için çalıştılar. Bunda başarılı da oldular. O illerimizden birisi de Çorum'du. Önce insanları silahlandırdılar, sonra karşı karşıya getirdiler. Plan belliydi: Cuma günü Ulu Camide namaz kılınırken, bir kişi caminin kapısına gelip, “Ey cemaat ne duruyorsunuz, Aleviler Alaattin Camiini bombaladı” dedi. Cami bir anda boşaldı. İnsan akın akın Milönü semtine gidiyordu. Onların arasına ben de karışmış, o an benim de elime sopa tutuşturmuşlardı." ifadesini kullandı.
Öztürk şunları kaydetti:
"Asker o gün önlem almıştı. Kalabalığı durdurmak için havaya ateş ediyordu. Ancak bu, insanları durdurmaya yetmiyordu. Sokak çatışmaları başlamıştı. Ben, Türkiye'de ilk olduğunu düşündüğüm bombalanan caminin fotoğrafını çekmek için koşarken kurşunlardan korunmak için bazen yatıyor, bazen sürünerek ilerliyor, bu arada fotoğraf da çekiyordum.
Camiye yaklaşmıştım. Olanlar oldu. Gazeteci olduğumu söylediğim 5 kişi, o dönem çalıştığım Hürriyet gazetesi için “Komünistlerin gazetesi, Ecevit'in gazetesi” dediler. Silah çekilmiş, alnıma dayanmıştı. Kazma sapı da kafama indirilmek üzereydi.
Sadece tetiğe basılması ya da sopanın kafama indirilmesi kalmıştı. Bir el alnıma dayanmış tabancayı yana itti, “Şimdi değil” dedi. Hastanenin bodrum katına götürdüler. Yine başımda silahlı bir genç ile elinde kazma sapı olan genç duruyordu. Yaklaşık 5 saattir ellerindeydim. Birisinden akıbetimle ilgili haber beklediler. Ama o haber bir türlü gelmiyordu. 5 saat ellerindeydim
Gün Sazak'ın öldürüldüğü dönemde çıkan olaylar üzerine de Çorum'a gitmiştim. Hemen her kesime gidip görüşlerini almıştım. O zaman tanıştığım Bilal, grubun önde gelenlerindendi. “Gazeteciyi rehin aldık. Ne yapacağımız konusunda haber bekliyoruz” denildiğinde aklına ben gelmişim. Bilal, bir aşağı bir yukarı çıktı. Sonunda beni bırakmaya karar verdiler. Tabancalı genç, elinde tuttuğu tabancayı beline sokarken, artık kurtulduğumu anlamıştım.
Hani derler ya “Ciğerim yandı” diye. Ben o yangını çok iyi bilirim. Bir sürahi suyu tepeme dikip içmekle belki içimdeki ateşi söndürebildim…Çorum, yaşadığı onca acıyı çoktan geride bırakmış, yaralarını sarmış, birlik-bütünlük içinde olmayı başarmış bir kentimiz. O şehri seviyorum, hafta içinde de oradaydım. O şehir, Çorumlulara göre dünyanın tam ortasıymış…