Kısa Dalga'da Beyoğlu'ndaki dönüşüm ve semti terk etmeyenlerle ilgili haber dosyasında Beyoğlulu ya da Beyoğlu'na iş ya da gezmek için uğrayan insanlar semtte neden durduğunu, neden terk ettiğini, semtin zaman içinde ne gibi bir dönüşüm yaşadığını kendi görüşleriyle anlatıyor. Ayfer Bartu Candan’la birlikte “Yeni İstanbul Çalışmaları” kitabının yazarı Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Cenk Özbay, Beyoğlu’nun kendisi için öğrencilik yıllarında yaşadığı Kadıköy ile Boğaziçi Üniversitesi arasında durak işlevi gördüğünü söyledi.
Bedrettin Dalan’ın, büyükşehir belediye başkanı olduğu 80’li yılların sonunda Tarlabaşı Bulvarı’nı açmak için yıktığı binaları hatırlatan Özbay, Beyoğlu’nun yirmi yıllık dönüşümünden söz ederken üç noktaya dikkat çekti. Bunlar, “1999 Marmara Depremi sonrasında kentsel yenilenme çalışmaları; AK Parti iktidarının inşaat sektörünü ülke ekonomisinin başat unsuru haline getirmesi ve esas olarak da Gezi olayları."
“Beyoğlu merkezli İstanbul seyahatleri yok artık”
Özbay’a göre, bugün semtte yaşamaya devam edenlerin varlığı önemli ancak esas problem, belirli gün ve gecelerde Beyoğlu’nda olmayı görev bilmiş İstanbullu kitlelerin ayağının kesilmesi. Özbay şunları söyledi;
“Üniversite öğrencilerini, beyaz yakalıları, gençleri, eğitimli kesimleri, entelektüelleri, yazarları oradan çıkardığınız zaman, Beyoğlu herhangi bir İstanbul ilçesi gibi, esnaf diye tabir edilen bir insan kitlesinin eline kalan bir yer haline geliyor. Esnaf dediğimiz kitleyle, belediye isimli dağıtıcı bir odağın arasındaki ilişkiye indirgeniyor ve bu ilişkiden rahatsız olmayan, bu ilişkiyi yadırgamayan tek kitle de Arap turistler oluyor. Çünkü batılı turistler de bunu beğenmez ve nitekim gitmez de. Eğer 20 sene önce bakarsanız İstanbul’a gelen -her zaman sayısı görece düşüktür ama- genç turistlerin Beyoğlu merkezli bir İstanbul seyahati planladıklarını ve yaşadıklarını görürsünüz. Oysa ki bugün böyle olmuyor. Gerek turistler gerek Erasmus’a gelen öğrenciler oralarda olmayı pek tercih etmiyorlar."
Ahmet Ergenç: “Apolitik tüketime dayalı muhafazakâr bir semte doğru dönüştürülüyor”
1998 yılından beri Beyoğlu sınırları içinde yaşayan edebiyat eleştirmeni Ahmet Ergenç, Robinson Crusoe 389, Simurg Sahaf gibi kapanan/yer değiştiren kitapevlerini hatırlatarak bugün semtteki rutininin Urban, Peyote, Muaf gibi üç dört bara-kafeye gitmeye indirgenmiş olduğunu söylüyor. Ve yine, hem tanıdıklarıyla karşılaşmanın hem de yeni yüzlerle tanışmanın mümkün olduğu, semt içindeki birçok merdivenin de, geçmişten bugüne, açık hava barı işlevi gördüğünü ekliyor.
Ergenç’e göre, Beyoğlu’nda üç ayaklı bir dönüşüm yaşandı; "Alkollü mekânların peyderpey kapanması/kapatılması, ucuz tüketim mağazalarının yaygınlaşması ve daha da dikkat çektiği üzere, toplumsal eylemlerin engellenmesi."
Ergenç, gelinen nokta itibariyle, toplumsal eylem kültürünün önemini yeterince fark ettiğini ekliyor:
“Beyoğlu deyince, niyeyse Taksim meydanı otomatikman aklıma gelmiyor ama Taksim diye bakacak olursak, burada yasaklanan politik eylemler var. Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs yapılamıyor yıllardır, Galatasaray’daki eylemlere izin verilmiyor, Tünel’deki eylemlere izin verilmiyor. Bu üç ayaklı dönüşüm düşünce, burası apolitik tüketime dayalı muhafazakâr bir semte doğru dönüştürülüyor.”
“Sonra 2000’ler diye bir şey geldi, 2000’lerde daha sonra bahsedeceğimiz, asıl dönüşüm de gelmeden, 2000’lerde ortalık bir sterilleşmeye başladı, bir şey oldu yani. Onu ayrıca konuşmak lazım da… Yani bu sokaktaki daha böyle rock’çıların hâkim olduğu, daha dağınık, daha bohem hayat yerine, biraz daha kontrollü bir hayat gelmeye başladı. O zaman da devreye sanki edebiyat yerine, böyle çağdaş sanat ya da kısmen de sinema devreye girdi. Yani buralarda olup biten şeyleri anlatmak için… Bu biraz önemli bir mesele, şimdilerde ne oluyor görmek falan. Daha önce bir kere konuşmuştuk, yani şimdi Beyoğlu’nda olanları kim anlatacak diye.”