Kültür-Sanat

Selim İleri: Recep İvedik'e çok gülüyorum ve beğeniyorum

"Çok kaba ama karizmatik bir tarafı var"

30 Nisan 2016 19:26

Edebiyatçı Selim İleri,  Recep İvedik karakterini sevdiğini belirterek  "Recep İvedik’i beğeniyorum. Bazı şeyleri çok gülünç. Ben soğuk bir insanımdır ama onun bazı esprilerine gülmeden duramıyorum" dedi. Recep İvedik'i karizmatik bulduğunu da ifade eden İleri, "Çok kaba. Ama o da bir tarzdır, grotesktir. Bizim hayatımıza dair yakaladığı bazı anlar var. Mesela bir sahnede lüks bir otele gidiyor. Duş almayı beceremiyor. Sadece sıcak suyu açınca  yanıyor, çırıl çıplak bağırarak banyodan kaçıyor. Bu sahneyi gördüğümde gülmeden duramam" sözlerini söyledi.

Selim İleri'nin Karar'dan Erkut Tezerdi'ye bugün (30 Nisan 2016) verdiği söyleşiden satır başları şöyle:

İstanbul bir edebiyatçı için ne anlam ifade ediyor?

Benim için çok şey ifade ediyor. Yazdığım bir-iki roman dışında her şeyin konusu İstanbul’da geçti. Bu, belki de doğma büyüme İstanbullu olmamla da alakalı olabilir. Tabii bunun nedeni, İstanbul’un yaşadığım yıllarda değişim ve dönüşümlere uğramasıdır. Bir de okurun da talebi olunca öylece sürüp gitti. Ama İstanbul’u ilk kez genişçe anlattığım ‘Dostlukların Son Günü’ hikaye kitabımdır.

Kitabınızda bahsettiğiniz Sait Faik’in eserlerinde ön plana çıkan unsurlar nelerdir?

Onun ‘Öyle Bir Hikaye’ adındaki hikayesinde geçen cümlenin aslı şudur: ‘Her şey insanı sevmekle başlar... Cümlenin devamı da ‘Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor’dur. Sait Faik sadece bir ‘merhamet hikayecesi’ değildir. Onun eserlerinde insanoğlunun psikolojik sarsıntılarına, zaaflarına ve eğilimlerine dair bize çok geniş bir ufuk yarattığını görmek mümkün.

Edebiyatın bugün geldiği yeri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kimsenin bir şey okumadığı yeni bir dönem. Genele baktığımızda çok şey üretiliyor ama geçmişe dair en ufak bir şeyin okunmadığını düşünüyorum. Bu, insanların alakasızlığından daha çok 50 yıldır hiç değişmeyen eğitim sistemiyle alakalı. Öykü, şiir, roman olsun fark etmez, özüne inilmiyor. ‘Halide Edip kaç yılında yaşamıştır’ı bilseniz ne olacak, eserini okumamışsınız! Bizim edebiyattaki en büyük kaybımız da çok uzun yıllar fikir ayrılıklarından dolayı edebi değerlerin ikinci plana itilmesidir. İnsanlar Nazım Hikmet diyorsa hemen arasından Necip Fazıl diyor.

Eserlerinizde ‘aşk’ hangi boyutta anlatılıyor?

Aşk, romanlarda pek değil de senaryolarımda var. Bunun da sebebi o dönemin koşullarında senaryoların daha çok oyuncular için yazılmasıdır. Düşünürdünüz, Kadir İnanır veya Türkan Şoray oynayacak diye... Hikaye onlara göre kaleme alınırdı. Çok sayıda senaryo yazdım ama filme çekilen 12 senaryom var. Aşk üçgenindeki yasak sevdaları anlattım. Bunun da dünya edebiyatındaki karşılığı ‘Anna Karenina’dır.

Yazdığınız herhangi bir eserden pişmanlık duydunuz mu?

Çok oldu. Hayatımı yazarlıktan kazanmak zorunda olduğum bir dönemde her yıla bir kitap yetiştirilmesi gerekiyordu. Bu yazılı bir anlaşma değildi ama yeniden gündeme gelebilmek için yeni bir eser çıkartmalıydınız. Ben ölesiye yazı yazdım. Hayatımı yalnızca edebiyatla kazanacağım dediğiniz vakit tabii hiç istemediğiniz yazılarla karşılaşıyorsunuz. Yemek yazısı yazmak hiç aklımın ucundan geçmezdi. Pişman mıyım? Hayır değilim ama teklif geldiğinde televizyonda programım vardı. Sabah teklif ettikleri vakit ‘Niye yemek yazısı yazayım?’ diyordum. Çünkü televizyon para getiriyordu. Akşam üstü programım kaldırılınca telefon açıp ‘Çok da değişik bir fikir neden yazmayayım’ dedim. Yani maddi açıdan bunu yapmaya mecburdum.

Atıf Yılmaz yaptığı -bu deyim kaba kaçacak- en uyduruk işte bile daima bir sanat duruşu aradı. Gençliğinde yaptığı filmlere bakıyorsunuz. Basit bir melodramda bile öyle sahneler çekmiş ki, o devirde sanatsal görüntüler ortaya çıkarmış. En ticari olanda bile daima sanata dair bir şeyler eklemiş. Yıllar sonra bu ayrıntıların farkına varıyorsunuz. Bir de insan olarak da çok iyidir Atıf  Yılmaz. Sinemaya yeni insanlar kazandırma peşindeydi. Herkesin önünü açardı. Sanatçılar çoğu zaman kıskançtır ama Atıf Bey kıskanç değildi. 

 

"Recep İvedik'i beğeniyorum"

 

“Recep İvedik’i beğeniyorum. Bazı şeyleri çok gülünç. Ben soğuk bir insanımdır ama onun bazı esprilerine gülmeden duramıyorum. Karizmatik bir tarafı var. Çok kaba. Ama o da bir tarzdır, grotesktir. Bizim hayatımıza dair yakaladığı bazı anlar var. Mesela bir sahnede lüks bir otele gidiyor. Duş almayı beceremiyor. Sadece sıcak suyu açınca  yanıyor, çırıl çıplak bağırarak banyodan kaçıyor. Bu sahneyi gördüğümde gülmeden duramam.”

 

Benim için edebiyatın unutulmazları

 

“50 yılllık yazarlık hayatıma baktığım vakit, Türk edebiyatında Oktay Rıfat’ın ‘Bir Kadının Penceresinden’ romanı son yıllarda en düşündüğüm eserlerdendir. Kemal Bilbaşar’ın ‘Denizin Çağırışı’  romanını da çok önemsiyorum. Bunların arasında Yusuf Atılgan’ın ‘Anayurt Oteli’ni de koymak mümkün. Şair olarak en çok sevdiğim hiç değişmedi; Cumhuriyet Dönemi şairi Behçet Necatigil. Ama Edip Cansever, Oktay Rıfat, Gülten Akın, Necip Fazıl da var. Hikayeci olarak da Sait Faik Abasıyanık ve Sabahattin Ali diyebilirim.”