Medya

Sektör çalışanlarının gözünden: Türk dizileri neden bu kadar uzun?

''Hem para kazanmaya çalıştım hem de kazandığım parayı almak için başka bir savaş vermenin gerekli olduğunu gördüm, bu bence sektörün en rezil yanı.’’

02 Haziran 2021 00:00

İrem Ağkoç

2010 yılında dizilerin 90 dakikaya çıkarılması sebebiyle yapılan ‘yerli dizi yersiz uzun’ eyleminden bu yana, Türk dizilerinin süreleri daha da uzadı. Bazen 150 dakikayı bulan dizi süreleri, bu sektörün her alanındaki çalışanları etkiledi. Gittikçe uzayan dizi süreleri ve saatler süren reklamlar, son yıllarda birçok izleyiciyi internet platformlarına yöneltti.

Geçmiş yıllarda Haluk Bilginer, Bergüzar Korel, Engin Günaydın gibi isimler de uzun dizi sürelerine tepki göstermişti. Ancak yıllar geçse de yapılan eylemlere, imza kampanyalarına ve tepkilere rağmen süreler gittikçe uzadı. Bu durum birçok set emekçisinin ‘zor’ şartlar altında çalışmasına sebep olduğu gibi dizilerin kalitesi üzerinde de büyük etkiye sahip.

Zengin Kız Fakir Oğlan, Aşk Yeniden ve Kara Sevda gibi dizilerde reji asistanlığı yapmış Altay Gençler, bölüm sürelerinin uzunluğunun yarattığı zorlukları ve dizi sektörünün durumunu anlattı. Set çalışanları için dizi setinin ev gibi olduğunu anlatan Gençler, haftada 6.5 gün çalıştığını ve bu durumun insanları yorgun, uykusuz ve sinirli hâle getirdiğini belirtti. 

Reji asistanı, ''Çalışma şartları bazen gerçekten berbat olabiliyor, dağın başında öğle sıcağında susuz kalabiliyorsunuz mesela, koca bir tarla ortasında bir insanlık ihtiyacı olan tuvalet karavanı olmadığında... Dizide yemek aralarında bile oturamıyor insan çünkü yemek bittiyse işe dönme vakti... Ancak öyle bitebilir günde 25 sayfa’’ dedi.

Gençler şöyle devam etti: ''Çoğu sette bence çalışma koşulları birbirine benzer, büyük bütçeli film ve reklamlar hariç. Ama bunların en kötüsü ve en bütçesizi de sanırım dizi setleri. Kahvaltıda bize verilen poğaçaları köpekler bile yemiyor. Ama bütçe söz konusu tabi açık büfe kahvaltılı dizi setinde de çalıştım, bunu bir ayrıcalık olsun diye söylemiyorum normal olanı o diye düşünüyorum.''

''Yaptığınız işi artık kafadan ezbere yapmaya başlıyorsunuz, her şey otomatiğe bağlanıyor adeta bir zombi gibi herkesin suratı ifadesiz sessizce işini yapıyor, 20'li bölümlerde artık insanlar şikâyeti bile bırakıyor, daha kötü şartlarda çalışanların muhabbetini yapıp kendimizi avutuyoruz'' diyen Gençler, en son izlediği kaliteli yapımın 2004 yılında çıkan Avrupa Yakası dizisi olduğunu belirtti.

Gençler, ‘’Ödeme konusu aslında ilk çalıştığım Zengin Kız Fakir Oğlan dizisinde çok iyiydi, bölümün yayın günü paramızı alıyorduk. Ondan sonraki hiçbir işimde gününde alamadım kaşemi, ya telefonlarıma çıkmadılar çoğunlukla ya da çıkınca da ya dalga geçtiler , ''Ne yapacaksın sen parayı, amma paragöz çıktın sen' gibi laflar işittim veya bahsetmek istemediğim hakaret ve küfürler de söz konusu. Beni ilk başta çok şaşırtmıştı, kazanıp hak ettiğim bir para vardı ve bana verilmiyordu, bu bir şaka olmalıydı. Sonradan hem para kazanmaya çalıştım hem de kazandığım parayı almak için başka bir savaş vermenin gerekli olduğunu gördüm, bu bence sektörün en rezil yanı.’’ diye ekledi.

Senaristin gözünden televizyon ve internet dizileri

Vatanım Sensin ve bir Netflix dizisi olan Atiye gibi yapımlarda senaristlik yapan Nergis Otluoğlu ise konu ile ilgili, ‘’Benim bildiğim kadarıyla sürelerin bu kadar uzun olmasının en büyük sebebi reklam gelirlerinin dizinin maliyetini karşılamıyor olması. Çünkü bir dizinin maliyeti oldukça yüksek ve bunu karşılayabilmek için de çok reklam almak gerekiyor. Süre uzadıkça daha çok reklam alınabiliyor ve bu da daha çok kazanç demek." ifadelerini kullandı.

"Neredeyse haftada bir film çıkartmaya çalışıyorsunuz"

Otluoğlu, internet ve televizyon dizilerinin farkları konusunda ise, ‘’ İnternete artan talebin sebepleri çok açık, insanlar artık o kadar uzun süre dizi izlemek ve çok fazla reklama maruz kalmak istemiyor. Aynı zamanda istediğiniz yerde, istediğiniz zaman izleyebiliyorsunuz. Çalışma ortamlarını karşılaştıracak olursak televizyonda bir haftada neredeyse bir film çıkartmaya çalışıyorsunuz, bu da ekip kalabalık olsa bile çok yıpratıcı bir şey. Ancak dijitalde ince ince kurabiliyorsunuz, vaktiniz oluyor. Bu da çalışmanın daha özenli olmasını sağlıyor. Ancak tabii ki ücretler de süreden dolayı farklı olabiliyor.'' dedi ve ‘’Ben yaptığım işi çok seviyorum ancak buna rağmen sürelerin uzunluğu dolayısıyla yorulduğum ve zorlandığım oluyor çünkü gerçekten zor. Aslında kimsenin tercih ettiği bir durum değil çünkü yönetmenler de kreatif alanda çok sıkışıyor ve işin kalitesi de bu şekilde etkileniyor. Zamanında bunun için çeşitli eylemler de yapıldı ancak değişen bir şey maalesef olmadı.’’ diye ekledi.

Suskunlar ve BluTV'de yayınlanan internet dizisi 7YÜZ gibi yapımlarda rol alan genç oyuncu Ulaşcan Kutlu, dizilerin süreleri hakkında, ‘’ Diziler daha çok anadoluya hitap ediyor, ratingler daha çok oradan sağlanıyor. Şehir kitlesi 2015 den sonra daha çok internete kaydı, yani televizyondaki dizileri de internetten izledikleri için ratingler aynı olmuyordu. İnsanlar 2.5 saat dizileri izliyorlar, televizyonun da o süreyi doldurması lazım. Çünkü bu büyük bir para sektörü ve gelirini burdan sağlayan çok insan var, ekran süresi ve reklamlar çok para getiriyor. Halkımız aslında anlamaktan çok bakmayı, izlemeyi seviyor bence. Vakit geçsin diye bir şey açıyor ve altında çok bir şey aramıyor.’’ yorumunu yaptı.

Kutlu, ‘’Uzun bölüm sürelerinin getirdiği yorucu tempo ve uzun çalışma saatleri performansınızı ve yapılan işin kalitesini etkiliyor mu?’’ sorusuna şu cevabı verdi:

‘’Kaliteyi kesinlikle düşürüyor. Bir süre sonra diziler seri üretim gibi oluyor. Dijitalde 7-8 bölümlük bir iş izlediğimizde her bölümün ayrı bir konu işlediğini görebiliyoruz. Ama TV dizilerinde daha çok bölüm olması için konuları da olabildiğince birbirine bağlamaya çalışıyorlar, sürekli bir ileriye oynama ve rating kaygısı görüyoruz. Sürenin geçmesi için yapılan uzun süreli bakışma sahnelerini sıkça görüyoruz. Keşke böyle olmasa, ancak bir yandan da herkesi tebrik etmek gerekiyor çünkü resmen her hafta bir film çekiyoruz. Set çalışanları bu yüzden çok zorlanıyor. 120-150 dakika bir sinema filmi demek, dizi değil bu. Bunu 6 günde çekmek oldukça zor ve yorucu olduğu gibi 6 günde çekilen bir film ne kadar kaliteli olabilir zaten? Dünyanın geri kalanından oldukça farklı bir durum. Aynı zamanda kurallar biraz farklı işliyor, mesela kameramanın 12 saat kuralı varsa 12. saat geçince kamerayı kapatmazlar genelde. Bu gibi durumlar hem fiziksel hem de manevi açıdan oldukça yorucu olabiliyor. Diğer çalışanlar gibi oyuncuların da performansı bu durumdan etkileniyor. Mesela saat 8’de sete çıkacağız diyelim, senaryo 6.30’da geliyor ve 8 e kadar ezberlenmesi gerekiyor, bu gibi durumlarla çok karşılaştım. Tabii ki böyle olmayan da var, ancak genele vurursak bu şekilde. Bu durumda herkesin işi de aksıyor.’’

Kutlu açıklamalarına şöyle devam etti:  ‘’Bence şu an yavaş yavaş bir değişim yaşanıyor. Televizyonda göremesek de dijital platformlarla yapılan işler oldukça arttı. Aynı zamanda buna adapte olan bir nesil oluştu. Sürelerin kısalması durumu oldukça iyi etkileyebilir, ancak bence çat diye yapılırsa olmaz. Çünkü seyirci buna hazır olsa bile televizyon hazır değil. Sektörde bununla değişecek çok şey var. Aynı zamanda izleyicinin gerçekten talep etmesi gerekiyor, çünkü bu durumda sektör mecbur kalacak, ama henüz böyle bir durum yok. Buna alışıldığı için örnek olarak çok iyi yönetmenlerin, senaristlerin, oyuncuların çok komik işler yaptığını görebiliyoruz. Çünkü bir şekilde üretmek gerekiyor, işin içinde para kaygısı da var. Bu yüzden çok da yargılamamak gerekiyor, çünkü sektör böyle’’ diye ekledi.

''İnsanların sömürüldüğü bir düzen var''

Bana Sevmeyi Anlat, Cinayet Süsü ve Sadakatsiz gibi birçok yapımda görüntü yönetmenliği yapmış olan Ahmet Bayer de sektörü şöyle yorumladı:

‘’Açıkçası tam olarak bir şey söylemek çok güç. Ancak bildiğim kadarını söyleyecek olursam 2000'lerde bu işe başladığımda diziler 50 dakika civarındaydı. Daha sonra dizilerin daha çok talep görmeye başlaması, oyuncuların şöhret olması, internet ortamına yayılması gibi durumlar dizilerin etkileşim oranını arttırdı ve süre uzun olmaya başladıkça reklam kuşakları ile birlikte kazanç da yükseldi. Süreler yavaş yavaş arttı, 90 dakikaya çıktığında Taksim’de çok büyük bir yürüyüş yaptık. O zaman 90 dakika herkes için çok büyük bir sorundu ve ilginç bir şekilde daha sonra sürelerin 120-150 dakikaya çıktığı bir sürece girdik. ''

Bayer, bu kadar çok kanalın ve içeriğin olduğu bir yerde kişiyi ekranda tutmanın yolu bölümleri uzun yapmak ise, televizyona 'aptal kutusu' denmesinin doğru olacağını söyledi.

Yönetmen daha sonra, ‘’Bu sektör, 3-5 tane şirket ve kanalın arasında dönen inanılmaz büyük bir pasta. Bir şekilde çok büyük bir para dönüyor, insanların sömürüldüğü bir düzen var. Pastanın düzenini ve alınan paraları düşündüğümüzde gerçekten vahşi bir sistemden bahsediyoruz.  Ancak geçmişe göre yine de şimdi iyi bir sistemdeyiz diyebilirim.’’  diye ekledi.

Bayer, bu durumun yapılan işin kalitesine ve çalışanların performansına yansıması hakkında ise, ‘’Kalite ve performans tabii ki etkileniyor, asıl mesele de bu. Bu işi yapan herkes, özellikle de yaratıcı kadro birebir etkileniyor. Çalışma saatleri çok uzun ve haftada yalnızca 1 gün tatil  verilen 10 ay gibi uzun süreler devam eden projeler var. Kamera bunun en rahat kısmı bile denebilir, reji ve prodüksiyon gibi alanlarda çalışanlar için tam bir kabus, çünkü genelde o bir gün tatili bile yapamıyorlar. Bazı şirketlerde süre kuralları oluyor, mesela 5 gün 12 saatte o projeyi bitirmek zorundasın. Mecburen bitiriyorsun ancak doğal olarak kaliteli olmayabiliyor. Performansı etkileyen en önemli şeylerden biri saatler. İş bittikten 9-10 saat sonra yeniden settesin, eskiden bu süre 4-5 saat civarında da olurdu. Bu da çok performans düşürücü bir durum. Aynı zamanda bir kişinin performans düşüklüğü de herkesi etkileyebiliyor. En azından çok kötü işlere hayır diyebilecek finansal güvence çok büyük bir şans, çünkü para kazansan bile projeyi içselleştirmek önemli, birazcık seviyor olmak lazım. Ancak insanları da asla küçümsememek ve yargılamamak gerekiyor çünkü herkes para kazanmak zorunda'’ yorumunu yaptı.

''Sık sık iş kazaları yaşıyoruz''

Alef ve Saygı gibi internet dizilerinde makyözlük yapan Arzu Görücü ise çalışma şartlarından bahsetti:

‘’Ödemeler konusunda televizyon ve internet arasında farklılık var. Biz proje boyunca haftalık ücretler üzerinden çalışıyoruz, ve çalıştığımız her haftanın bitiminde ödemelerimizi alıyoruz. Genelde herhangi bir gecikmeyle karşılaşmıyoruz ,ancak TV dizilerinde genellikle ücretler bildiğim kadarıyla bölüm başı olarak belirleniyor ve bir çoğunda içeride alacakları kalarak işlerine devam ediyorlar. Ödemelerini 8-10 bölüm geriden alan arkadaşlarım vardı. Çalışılan şartlar düşünüldüğünde bu gerçekten büyük haksızlık. ‘’

Görücü daha sonra, ‘’Her şeyden önce tehlikeli sınıf çalışanlarıyız ve iş güvenliği hayati önem taşıyor. Sık sık iş kazaları yaşıyoruz ve ne yazık ki bazıları son derece ciddi oluyor, hatta ölümle sonuçlanabiliyor. Her ne kadar iş güvenliği uzmanı bulunsa, eğitimler alınsa dahi zamanla yarışılan bir ortam düşünün. En ufak dikkatsizlik ağır sonuçlar verebiliyor. 

Ayrıca uzun ve günün her anına denk gelebilen çalışma saatlerimiz var. 3 gün sabahtan akşama kadar çalışmışken, sonrasında kendimizi dağ başında geceden sabaha kadar çalışırken buluyoruz. Bir süre sonra bu şekilde çalışmak aşırı yorucu oluyor, bünyeler kaldıramıyor ve motivasyonumuz düşmeye başlıyor.’’  diye ekledi.