Yaşam

Sedat Ergin, Osman Kavala için yazdı: Büklüm Sokak’taki çalar saatin öyküsü

Dostları 705 gündür tutuklu olan Osman Kavala'ya 62'nci yaşı için kitap hazırladı

06 Ekim 2019 15:55

Dostları, 705 gündür tutuklu olan Osman Kavala'ya 62'nci yaşı için lise ve üniversite döneminden arkadaşlarının, sanatçıların, yazarların ve sivil toplum kuruluşlarından isimlerin yazdığı mektuplar, makaleler, şiirler, resimler, fotoğraflar ve kolajlardan oluşan bir kitap hazırladı.

TIKLAYIN - Osman Kavala ‘doğum günü’ kitabını böyle aldı: Cezaevinde yattığıma değdi!

TIKLAYIN - Ömer Laçiner, Osman Kavala için çocukluk anısını anlattı: O pür iyi insanlara kasten kötülük edenlere bir parça haddini bildirse...

TIKLAYIN - Murathan Mungan Osman Kavala için yazdı: Zulmün hükmü şimdiki zamana geçer, resmî tarihin ömrü dünyanın her yerinde kısadır

Kitabı götüren CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Kavala'nın tepkilerini "Çok duygulandı. Kitabı aldı eline baktı. Gözlüğünü takmamıştı. Kendi gözlüğümü verdim. İnceledikten sonra kitabın kapağını kapattı, duygularını 'Cezaevinde yattığıma değdi' sözleriyle ifade etti" dedi. 

Hürriyet yazarı, gazeteci Sedat Ergin de kitap için kaleme aldığ ı yazıda Osman Kavala ile Ankara’da ev arkadaşı oldukları dönemdeki bir anısını anlattı. Her kesimden insanın bir araya geldiği öğrenci evinde kullandığı ve Osman Kavala’nın sesinden hiç hoşlanmadığı çalar saatin öyküsünü anlatan Ergin, yazısını “Silivri’den çıktığında çalar saatin artık senin çalışma odanda misafir olması gerektiğini düşünüyorum, Ankara yıllarımızın bir hatırası olarak. Merak etme, sadece bir süs eşyası olarak…” sözleriyle tamamladı.

Sedat Ergin’in Osman Kavala için hazırlanan kitapta yer alan yazısı şöyle:

Osman “Bu ne böyle” sorusunun asılı durduğu dehşet dolu bir yüz ifadesiyle bakıyordu. Şok içinde sabah sabah evin içinde kopan bu gürültüye bir anlam vermeye çalışıyordu.

Hadise İstanbul’dan Ankara’ya getirdiğim çalar saatin sabahın bir saatinde bütün evi titreten kulak tırmalayıcı bir sesle çalmaya başlamasıydı.

Burası 1976-77 döneminde Ankara’da kaldığımız öğrenci eviydi. Kavaklıdere’de Büklüm Sokak’la Kennedy Caddesi’nin birleştiği köşedeki apartmanın ikinci katındaki dairede İstanbul’dan gelen Robert Kolej 1975 dönemi mezunu üç arkadaş kalıyorduk.

Ekipten Aytun Demirsoylu o dönemde Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okuyordu. Evin sahibi Aytun’un ailesiydi. Osman ODTÜ Ekonomi’ye, ben Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne devam ediyordum. O yıl aynı zamanda Türk Haberler Ajansı’nın Ankara bürosunda gazeteciliğe de başlamıştım. Evin öğrenci olmayan bir de dördüncü sakini vardı: o yıllarda TRT ekranlarının ünlü spor spikeri Ümit Aktan…

Öğrenci evi dediğime bakmayın, aslında bir öğrenci evinden çok fazlasıydı. Herkes kendi çevresinden birilerini davet ettiğinden çok farklı kesimlerden insanların bir araya geldiği bir büyük buluşma mekânına dönüşmüştü. Tabii, Osman’ın ‘networking’ alanındaki doğal yetisini de göz ardı etmeyelim. Sonuçta evin ziyaretçileri Ankara’da okuyan liseden dönem arkadaşlarımız, yeni üniversite arkadaşlarımız, öğrenci hareketi içinden temsilciler, gazeteciler, TRT mensupları, müzisyenler, tiyatrocular gibi muazzam bir çeşitlilik gösteriyordu.

Kapının sürekli çaldığı, insanların buluştuğu, akşamları uzun yemek sofralarının kurulduğu, sol siyaset tartışmalarının, edebiyat sohbetlerinin yapıldığı bir evdi. Sizin anlayacağınız, yaşayan bir evdi. Fırsat kaldıkça da ders çalışılırdı.

İşte bu evde istikrarı, disiplini sağlayan en önemli faktör benim çalar saatti.

Uzun yıllar sonra Osman’la okulda düzenlenen bir sınıf toplantısında bir araya geldiğimizde bana “Senin o saat duruyor mu?” diye sorduğunu çok iyi hatırlıyorum. Saatin cayırtısını hâlâ unutmamıştı.

Bu yazı için bilgisayarın başına oturduğumda zihinsel hazırlık için yapmam gereken bir egzersiz vardı. Artık kullanmasam da çalar saat hayatım boyunca nereye gitsem bana eşlik etmişti. Şimdi sessiz bir şekilde çalışma odamda kitaplığın üstünde duruyordu. En son ne zaman kullandığımı hatırlamıyorum bile. En az 30 yıl önce olmalı.

Tozla kaplı saati elime alıp zembereği çevirerek çalıştırdım. Birden düzenli bir tıkırtıyla işlemeye, zamanın akışına eşlik etmeye başladı. Ardından arkasındaki yuvarlak aparatı çevirerek yakın bir saate kurdum ve merakla beklemeye başladım. Bakalım çalacak mıydı? Birazdan teneke bir sesle yine cayırtıyı kopardı. Bunun Osman için tasarlanmış bir deneme çalışı olduğunu bilmiyordu.

Mesajımı alıyorsun herhalde sevgili Osman. Silivri’den çıktığında çalar saatin artık senin çalışma odanda misafir olması gerektiğini düşünüyorum, Ankara yıllarımızın bir hatırası olarak. Merak etme, sadece bir süs eşyası olarak…