Dünyaca ünlü piyano sanatçısı Fazıl Say, “Bahsettiğim iki cümleyi o kadar manipule ederek medyaya taşıdılar ki, sanki yeni Ogün Samast’lar yaratmak, beni hedef göstermek ister gibiydiler. İyi hissetmiyorum. Yaşamım da değişti, memleket de... ” dedi.
Fazıl Say, Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar’a konuştu.
Say, “İnançlı insanlarla hiçbir derdim yok. Pek çok dostum dindar insanlardır. İnançlarına saygı duyarım. İnanç, zaten yaşamımızda en mühim konudur. Bu kimisinde dine inançtır, kimisinde yaşamaya ya da aşka, sanata veya bilime inançtır. Ama ‘din sömürüsü’ başka bir konu. Dini kullanarak insanlara sataşanlar, baskı uygulayanlar var. Bunlar bence hem dinlere çok zarar veriyor hem de gerçek dindarlara... Farklı düşünenler sindiriliyor” dedi.
“1000 yıl sonra Türkiye’de Hayyam cezalandırıldı” diyen Fazıl Say, “Ne asıl tweet’i atanlar ne de diğer 160 kişi hakkında dava açıldı. Dolayısıyla benimkisi, özelinde beni cezalandırmaya yönelik bir emsal davadır. Ama sanal medya kullanan herkesi ilgilendiren bir cezadır” ifadelerini kullandı.
Say sözlerini şöyle sürdürdü:
“‘Hislerin incinmesi’ konusunu bir de başka açıdan düşünsenize: Her gün ne kadar çok kere hislerimiz inciniyor; ne kadar çok konuda inciniyoruz yaşamımızda... Bunların hepsiyle ilgili mahkemelere çıkmaya kalksak bütün Türkiye adliye sarayından oluşsa, yine yetmez... Hislerin incinmesi konusunu başka mecrada tartışmamız lazım. Belki de tamir edilir o incinen hisler... Peki ya bizlerin incinen hisleri ne olacak? Benim davanın emsal olması dolayısıyla başlayan otosansürün hayatımızdaki birçok hissi incitmesine nasıl çare bulunacak?”
'Sosyal medyanın özgürlük adası zannı yıkıldı'
Dündar’ın “Sosyal medyada otosansür var mı” sorusuna, “Başladı bile... Bu, bir emsal dava haline geldi” diyen Say, “Ben ceza aldıktan sonra birçok twitter kullanıcısı, söylemek istediklerini söyleyemez, düşündüklerini yazamaz hale geldi. Kazanan kim oldu? Kazandılar da ne oldu? Bir korku iklimi yayıldı. Nasılını bilmiyorum ama bunu yenmemiz lazım. Aslında bu ceza, sosyal paylaşım alanlarının bir özgürlük adası olduğu zannını da yıktı, öyle değil mi?” ifadelerini kullandı.
Aldığı 10 ay hapis cezasını eleştiren Say, “dünyaya Mevlana’nın hoşgörüsünü anlatanlar ne kadar inandırıcı olacaklar?” diye sordu.
Say şunları söyledi:
“Sormazlar mı? İnsanların Türkiye algısını çok değiştiren bir olay oldu bu... Türkiye’nin imajı için berbat bir durum oluştu. Bundan böyle, Türkiye’de yapılan diğer haksızlıklara da dikkatleri çekmeye başlayacaktır. Dünya, ürktü bu işten... Eğer Türkiye’ye haksızlık olsun istemiyorsak, bu yaralarımızı tedavi etmeliyiz.”
“Diğer haksızlıklar” sözüyle ilgili, “Madımak katliamı, Kars’taki heykelin yıkılması, Emek Sineması’nın yıkılması, baleye ‘belden aşağı sanat’ denmesi, tiyatroculara uygulanan baskılar, klasik müziğin umursanmaması, Fazıl Say’ın konserlerine sansür uygulanması” diyen Say, “Zaten bütün bunlar birikmişti. Türkiye’de sanata dönük baskılar ne benle başladı, ne de sonuncusu benim” dedi.
'Sanki Ogün Samast'lar yaratmak istediler'
Sözlerinin manipüle edilerek medyaya servis edildiğini vurgulayan Fazıl Say, “Bahsettiğim iki cümleyi o kadar manipule ederek medyaya taşıdılar ki, sanki yeni Ogün Samast’lar yaratmak, beni hedef göstermek ister gibiydiler. İyi hissetmiyorum. Yaşamım da değişti, memleket de... ” dedi.
Eleştirilerine devam eden Fazıl Say, “İnsanlığı ileri taşıyan yüksek kültürün her türlüsü benim için kıymetlidir; doğuda olsun, batıda olsun. Hayyam, Mevlana, ney, kudüm, saray musikisi çok iyi bildiğim konulardır; bütün eserlerime yansır. Ait olduğum topraklardan müzisyen olarak hiçbir zaman uzaklaşmadım. Ama maalesef Türkiye’deki kültür kavgası yüzünden hepimiz kendimizi lüzumlu, lüzumsuz birçok tartışmanın içinde bulmak zorunda kalıyoruz. Bundan dolayı ne suçluyuz, ne de suçsuz” ifadelerini kullandı.
'Tanrı korku ve cezayla anılır hale geldi'
“İftar akşamlarında ‘Ey bağışlaması bol Rabbim’ diye anılan Tanrı, giderek korkuyla, cezalandırmayla anılır hale geldi” diyen Say şunları söyledi:
“İnsan tanrıya inanırsa tanrıya inanır, korkuya inanırsa korkuya inanır. Bazen kendilerini öyle şeylerle korkutuyorlar ki, bir psikolog gibi dışarıdan seyrederken, onun bundan nasıl kurtulacağına kafa yoruyorsun; hatta ona üzülüyorsun. İçinde sevgi olmayan inanç, pozitif sonuç vermez.
Gezegenimizin ve evrenin tarihi, bilimsel keşiflerin ışığında, kutsal kitaplarda anlatılanlardan çok farklı yazılmaya başladı. Hepimiz insanız. Seçimlerimiz var. Ona inanan ona inanır, buna inanan buna inanır. Kanımca, insanlık, bilim ve sanatın ışığında yükseliyor. Bir aydınlanma yaşanıyor. Daha da evrenle ilgili merak edilen, keşfedilecek çok şey var. Zamanla hepsi cevabını bulacaktır.
Benim gözlemime göre, dinler artık bir moral ve ahlak ögesi olarak varlar; hukuk ve kural koyucu olarak değil. Hele cezalandıran olarak hiç değil... Din, insan gözünde pozitif olmalı... Tersi, artık bu dünya üzerinde hoş karşılanmıyor. İnsanlar korkuyor. Korktuğu için korkutuyor. Soğuklaşma başlıyor. Din bence böyle bir şey değil. Bu şekilde kullananlara izin verilmemeli.”
'Sinirlerime hakim olamadığım oluyor'
Fazıl Say özeleştiride de bulunarak, “Ben de insanım, sinirlerime hakim olamadığım oluyor belki... Burada hatalı olmakla, suç işlemek farklı şeyler. Bu retweetlerin mahkemelik olacağı aklıma gelmedi o yüzden... Ama o geceki tartışma sırasında bizlere ne hakaretler edildiği, konu bile edilmedi. İnsanlar o geceki yazışmaları incelesinler, bir AKP’li milletvekilinin bana ne dediğini okusunlar da, kendilerini dindar gösterip beni edepsizlikle suçlayanların nasıl küfür ettiğini, nasıl belaltı vurup gizlediğini, bu hararetli tartışma ortamından hem suçlu hem güçlü çıktıklarını görsünler” dedi.