Gündem

'Şah Fırat'ta askere ateş açılsaydı, karşılık verip bölgeyi kontrol altına alacaktık'

Davutoğlu: Tüm dünyaya Türkiye bir gecede Suriye’ye girer mesajı verdik

05 Mart 2015 09:10

ABD’ye giderken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Süleyman Şah operasyonunun, Türkiye’nin bölgedeki hareket kabiliyetini artırıp artırmadığının sorulması üzerine “Askerlerimize ateş açılsaydı o bölgeyi tamamen kontrolümüze alacaktık. Ordumuza bir ay önce operasyon ile ilgili yazılı talimat verdik” dedi.

Davutoğlu, “Eğer bir zayiat verseydik, bir saldırı ile karşılaşsaydık, karakola kadar olan alanı tümüyle kontrol altına alacaktık. Karakolu taşımayacaktık. Türkiye ile karakol arasındaki alan askeri olarak kontrol altına alınacaktı. Kimseden izin almadık, ‘şurası’ dedik ‘yeni yer.’ Orayı kontrol ettik, 5-6 saatte iki yerde Türk bayrağı oldu. Bu arada saldırıya uğrasaydık, Karakozak’ta ya da başka bir yerde. O zaman girip, saldırıyı kim yaptıysa tasfiye edip, o bölgenin tümünü kontrol altına alacaktık. ‘B Planı’mız buydu. Orada tek kurşun atılsaydı, o kurşunu atabilecek tüm hedefler belliydi, nereden gelebileceği, o hedeflerin olduğu her yer kontrol altına alınacaktı” diye konuştu.

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila’nın haberine göre, Davutoğlu’nun Musul harekâtı, Süleyman Şah operasyonu ve çözüm süreci başlıklarıyla ilgili dikkati çeken yanıtları şöyle:

 

Yatırım bekliyoruz

 

2013-2104’te yabancı yatırımlar azaldı. Yabancı yatırımcıyı tekrar çekmek için 20-21 Ocak’ta Londra’daydık, şimdi New York’ta dünyanın dört bir yanındaki yatırımcılara Türkiye’yi anlatacağız. Hedef dikkatleri Türkiye’ye çekebilmek, heyecan uyandırmak. Portekiz Başbakanı ‘ekonomiyi toparladık’ diyor ve sadece yüzde 1 kalkınma bekliyor. Avrupa ekonomisi ciddi bir durgunluk içinde. İşte böyle bir ortamda yabancı yatırımcılara Türkiye’deki ekonomik dinamizmi anlatacağız. Hem finans sektörüne hem reel ekonomiye yatırım bekliyoruz. Bizim tercihimiz kalıcı yatırımdır. Gelip fabrika kurmalarını destekliyoruz. Açıkladığımız teşvik paketleri hep bu direkt yatırımı almak için.

 

Tek Parametre Olarak Görülmemeli

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz indiriminde ısrarcı olması ve görüş ayrılıklarının aşılıp aşılamadığının sorulması üzerine...) G20’de Almanya’nın enflasyon duyarlı ekonomik modeli ile ABD’nin kalkınma ve yatırım odaklı ekonomik modeli arasında ciddi fark var. Türkiye’de de tartışılıyor. Enflasyon ile mücadele ederken kalkınma hedefleyen bir ülkeyiz. Merkez Bankası’nın geçen yıl enflasyon hedefinin tutmamasının sebeplerinden biri tarım fiyatlarındaki artıştı. Kuraklık vardı. Bu bize şunu gösteriyor; enflasyonu sadece Merkez Bankası’nın faiz ya da kur politikaları belirlemiyor. Burada işi kutuplaştırıp, iki kutup gibi değerlendirmek doğru değil. Yatırımlar için enflasyon ve faiz oranları kadar siyasi istikrar da önemli. Geçen yıl Cumhurbaşkanı, Başbakan değişti, o dönemde Ak Parti içinde kriz olsaydı, bu faizleri yukarı çekerdi. Burada çok dikkatli bir şekilde para politikaları ile enflasyon arasındaki ilişkiyi yönetmek gerekiyor. Bu sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde tartışılıyor. Bu doğal. Önemli olan bunun tek unsur, tek parametre olarak görülmemesi. Türkiye’nin ne doğalgazı, ne petrolü, ne birikmiş sermayesi var. Dışarıdan sermaye çekmek zorundayız. Burada faizle enflasyon beklentisi arasında sağlıklı bir ilişki kurmazsak, dış yatırım düşmeye başlıyor.

 

Paranın kaçmaması lazım

 

Dünyada şu an en uygun yatırım ortamını araştıran, ciddi bir sermaye var. Ya sıcak para şeklinde, finans piyasalarına gelip kâr etmeye çalışıyor ya da kalıcı olarak fabrika kurmaya geliyor. Biz tabii doğrudan yatırımı, sanayi kurmak için gelenleri tercih ederiz. Ama kısa vadede Türkiye’den paranın kaçmaması lazım. Dünyadaki reel faiz oranlarıyla karşılaştırıldığında Türkiye cazip olmalı. Burada denge bulmamız gerekiyor. Hem sermaye kaçmasın, hem de yatırıma gelecek sermaye için kalıcı bir yatırım ortamı olsun. Bu sağlanabilir. İyimserim. Enerji giderlerimiz düşüyor. Avrupa Merkez Bankası’nın parasal genişleme politikası da bize fırsat sunuyor. Ortaya çıkacak para için en önemli limanlardan biri Türkiye. Brezilya krizde, Arjantin krizde, Japonya durgunlukta. AB durgunluktan çıkmaya çalışıyor. Japonya’daki rezerv fazlasını çekebiliriz. İyimserim.

 

Eğit-donatı 3 yıl önce söyledik

 

Suriye’de uluslararası toplum dediğimize 3 yıl sonra geldi. Yaptığımız uyarıları uluslararası toplum yanıtsız bıraktı ve gelinen noktada Suriye’de olup bitenler ulusal güvenliğimizi tehdit ediyor. Biz eğit-donatı 3 yıl önce söyledik. 3 yıl içinde DEAŞ bölgede yerleşti. 3 yıl önce Suriyeli ılımlı muhalifleri eğit-donat ile destekleseydik DEAŞ bu noktaya gelemezdi. Biz Suriye’de ‘3. seçenek mümkün’ diyoruz.. Ilımlı muhalifler ile Suriye yeniden inşa edilmeli tezini savunuyoruz.

 

Sıcak çatışmaya girmeyiz

 

(Musul’u IŞİD’den kurtarmak için yapılacak operasyona Türkiye’nin katılıp katılmayacağının sorulması üzerine) Irak’ta 4 temel politikamız var. Merkezi hükümetle çok sıkı bir şekilde görüşüyoruz. Onları çeşitli yardımlarla destekliyoruz. İki uçak malzeme gönderdik. Irak’ın istikrarı için merkezi hükümete büyük önem veriyoruz. İkinci olarak Kuzey Irak Kürt Bölgesi’nin istikrarını önemsiyoruz. TSK, peşmergeyi eğitiyor. Üçüncü olarak Türkmenler’in güvenliğini temin edecek şekilde onlara destek veriyoruz. Ve son olarak Musulluların, kendi şehirlerini kurtaracakları, dolayısıyla Sünni-Şii çatışmasına yol açmayacak, bunu engellemeye yönelik politika yürütüyoruz. Türkiye, Irak’ta ya da Suriye’de sıcak bir çatışmanın tarafı olmaz. Musul’a desteğimiz olur ama doğrudan çatışmayız. Türkiye’ye doğrudan saldırı olursa anında cevap veririz. Buna potansiyelimiz de kudretimiz de var. Halktan destek alan yapılara desteğimiz olur. Seçilmiş Musul Valisi Nuceyfi bizim için hala Musul’un valisidir.

 

DEAŞ çekilince Şii milisler gelmemeli

 

Suriye’de de ılımlı muhalefeti güçlendireceğiz. Rejim ve DEAŞ’ın barbarlığına Suriye toplumunu sıkıştırmayın. Halep ne DEAŞ’ın ne de rejimin eline düşsün. Her iki durumda da Türkiye’ye yeni bir mülteci akını olacaktır. Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin kaygıları koalisyondan farklı. Sınıra yakın yerlerde istikrar unsurlarının varlığını önemsiyoruz. Örneğin Erbil düşseydi bizim için ulusal güvenlik sorunu çıkardı. Sınıra yakın bölgede terörist tehditlerin olmaması lazım. Musul Valisi’nin de en büyük kaygısı, DEAŞ çekilince Şii milisler gelmemeli. Musul’da böyle bir tehlike var. Sünni ulusal muhafız güçlerinin girmesi lazım. Koalisyon DEAŞ Musul’dan çıkarsa bunu başarı görüyor. Doğru, bu şart ama bizim için ‘DEAŞ çıkınca ne olacak sorusu’ önemli. DEAŞ’ın boşalttığı yere Suriye rejimi girmemeli, Irak’ta Şii milisler girmemeli. Koalisyon bunları bir öncelik olarak görmüyor. Biz bir adım ötesini görecek şekilde koalisyona destek vermek durumundayız. Koalisyon ‘DEAŞ’ı temizleyelim, sonrasına bakarız’ diyor. Bu yanlış bir strateji. Ateş bizim sınırımızda yanıyor ve en çok  bizi yakıyor. Sınırımızda risk azalsın istiyoruz. Bazı istihbarat örgütleri de bu çatışma ve kaos ortamının devamını istiyor. Takip ediyoruz. Bir tarafta Rusya’dan silah destekli rejim var diğer tarafta DEAŞ’ın elinde Musul’dan ele geçirdiği ABD silahları var. Ilımlı muhalefetin elinde sadece hafif silahlar var.

 

Suriye’nin bütününü kapsayan planlar vardı

 

(Süleyman Şah operasyonunun, Türkiye’nin bölgedeki hareket kabiliyetini artırıp artırmadığının sorulması üzerine) Askerlerimize ateş açılsaydı o bölgeyi tamamen kontrolümüze alacaktık. Ordumuza bir ay önce operasyon ile ilgili yazılı talimat verdik. İftihar ediyorum, getirdikleri plan aynen işledi. Hiçbir aksama olmadı. Herkese şu mesaj verildi; ‘Türkiye isterse bir gecede Suriye’de 40 km içeriye anında girer.’ Eğer bir zayiat verseydik, bir saldırı ile karşılaşsaydık, karakola kadar olan alanı tümüyle kontrol altına alacaktık. Karakolu taşımayacaktık. Türkiye ile karakol arasındaki alan askeri olarak kontrol altına alınacaktı. Kimseden izin almadık, ‘şurası’ dedik ‘yeni yer.’ Orayı kontrol ettik, 5-6 saatte iki yerde Türk bayrağı oldu. Bu arada saldırıya uğrasaydık, Karakozak’ta ya da başka bir yerde. O zaman girip, saldırıyı kim yaptıysa tasfiye edip, o bölgenin tümünü kontrol altına alacaktık. ‘B Planı’mız buydu. Orada tek kurşun atılsaydı, o kurşunu atabilecek tüm hedefler belliydi, nereden gelebileceği, o hedeflerin olduğu her yer kontrol altına alınacaktı. Çünkü o ana kadar Karakozak bizim toprağımız, oraya saldırı Türkiye’ye saldırı anlamına gelecekti. Karakozak’ı Eşme’ye taşıdığımızdan itibaren Eşme bizim toprağımız. Önemli olan karakol değil, Süleyman Şah’ın üzerinde bulunduğu toprak.. O gece kapsamlı bir harekat için bütün planlamalar yapılmıştı. Suriye’nin bütününü kapsayan planlar. Bize saldıran kim olursa olsun, hedef olacaktı, bütün saldırı unsurları yok edilecek, orası kontrol altına alınacaktı. Suriye rejimi Türk birliğine bir saldırıda bulunsa bütünüyle ilgili tedbir alınırdı. Düşünün 15 km’lik bir konvoydan bahsediyoruz. 57 zırhlı, 40 tank, uzun bir konvoy. Biri bir füze atsa, o andan itibaren nereden gelmişse o saldırı, nereden gelirse, o saldırının geldiği bütün odaklar hedef haline gelecekti.

 

Barış ortamından rahatsız oluyorlar

 

(Çözüm süreci) Silah bırakma çağrısı tarihi bir dönüm noktası. Her şeyin demokratik siyaset içinde tartışılabileceğini ortaya koyuyor. Silahlı yöntemlerle bir yere ulaşılamayacağını herkes görüyor. Silahlı yöntem pek çok acıya sebebiyet verdi. Bizim için ölçü, silahlı yöntemlerin tümünün terk edilmesi, talep neyse, tartışılacak konu neyse, bunların şiddetten uzak konuşulması. Bu ortam bazılarını rahatsız ediyor. Bu çatışma ortamı ekonomik sektör oluşturuyor, değişmesi ihtimali pek çok çevreyi rahatsız ediyor. Sadece içeride değil yabancı istihbarat ve bazı dış odaklar da rahatsız oluyor barış ortamının başlamasından. Elinde silah olanlar ‘Barış olursa ben ne yapacağım’ diyor. Kürt ve Türk ulusalcılar rahatsız oluyor. Ulusalcılardan kastım Baasçılar. Bu durumun düzelmesi bu Baasçılar’ın elindeki argümanları aldı.

 

Bir tweet attın, sokağa döktün

 

(HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın sözlerinin sorulması üzerine) Biz siyasiler güçlü olsun isteriz. Ama siyasiler de ‘siyaset’ yapmalı. Demirtaş ‘neden 7 ay önce bu çağrı yapılmadı’ diyor. Çünkü sen bir tweet attın, halkı sokağa döktün. 6-7 Ekim’de provokasyon ile yapılan şey bu işin 7 ay önce yapılmasını engelledi. Habur’da olmamasının nedeni gövde gösterisi haline getirilmesi. Ama halk artık bu olaylarda devlete döndü. Çünkü gördü ki artık eski devlet yok. ‘Senin hakların gasp ediliyor’ denilince halk buna prim vermiyor. Herkesin nihai sonucu düşünmesi ve provokasyondan kaçınması lazım. Tüm dünyada etnik, dil, mezhep temelli bölünmeler olurken; işte Ukrayna.. Türkiye 30 yıllık bir sorunu çözüyor. Hem de çevre istikrarsızken.. Bu çok büyük başarıdır. Irak, Suriye istikrarlı olsa daha kolay olurdu. Hem de seçime giderken yapıyorsunuz.

 

Dağdan indi, annesi düğününe çağırdı

 

Oğlu askerde olduğu halde rahat uyuyabilen anne ya da oğlum yarın dağa kaçırılır korkusu olmadan uyuyabilen anne baba. Şimdi bu sağlandı. Bu atmosfer yayıldı mı, bundan daha fazla barışı teşvik edecek bir şey yoktur. Katılamayacağım muhtemelen ama, Diyarbakır annelerinden biri, oğlu dağdan inmiş, dağdan inen çocuğunu evlendiriyor, düğününe Sare Hanım’la bizi de davet etti. Vaktim olsa katılmayı arzu ederdim. Ne zaman dağda öleceği belli olmayan bir çocuk dağdan indi ve bir düğünle evleniyor. Bu güzel bir şey. Geri dönüp aile kurması, sosyal hayata katılması... İnşallah bir dönem kapanır. Umutluyum. Artık şiddete tekrar başvuran kaybeder.

 

Süreçten her parti kazanır

 

(Süreci seçim yatırımı olarak kullandığınız söyleniyor sözü üzerine...) Seçim yatırımı olsa, Allah aşkına yatırım yapılacak başka konu yok mu? Hamasi nutuklarla aynı oyu yine alırız. Çözümden herkes kazanır. Desteklerlerse oy CHP’ye de gider, MHP’ye de, HDP’ye de gider. Hamaset olmamalı. Zarar verir. Kazancımız ne? İstikrar. Seçime suhuletle gitmekten daha büyük kazanç olur mu? Seçimde yüzde yarım, yüzde 1 oy almaktan daha önemli olan şey, seçimin sağlıklı şartlarda, barış içinde yapılabilmiş olması. Çevredeki ülkelerde seçim yapılamadığı için problem var. Kılıçdaroğlu vahim ama bilinçli hata yapıyor, sandığa değil sokağa çağırıyor. Basiretsiz devlet adamının tipik bir yaklaşımı. Siz muhalefetsiniz, ‘Biran önce sandığa gidelim, değiştirelim’ demeniz lazım.

 

Perinçek genel başkan olsa şaşırmam

 

Kılıçdaroğlu ‘yüzde 35 hedefliyorum’ demiş. Türk siyasi hayatında böyle zillet içeren ifade görmedim. Geçen yıl paralel çete ‘Ak Parti yüzde 35’e düşecek’ diyordu, paralelcilerin bizi en fazla düşürdüğü yer CHP’nin nihai hedefi olmuş. CHP’nin 11 ilde aday adayı yok. Kimse başvurmamış. Üç büyük ilde (Erzurum, Van, Mardin) ise birer aday çıkmış. Çünkü vatandaşın CHP’den umudu yok. Bakınız sadece iki parti gitti Esad’a; CHP ve Vatan Partisi.. Belki de Doğu Perinçek CHP liderliğine oynuyor. İleride bir ad daha değiştirirler, Perinçek genel başkan olursa hiç şaşırmam. O zaman taşlar yerine oturur, CHP gerçek anlamda Türk Baasçı rolünü üstlenebilir.

 

 

İlgili Haberler