Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, bugünkü köşesinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'ya açık mektup yazdı. Uluç, Sağlık Bilim Kurulu üyelerinin 'sokaktaki sıradan adam' konumuna düştüğünü ileri sürdü. Uluç, "Her çağıran televizyona koştular. Her gazeteye durmadan demeç, durmadan söyleşi verdiler. Hem de ne saçma sapan, ne birbirlerine ters şeyler söylediler." düşüncesini dile getirdi.
Uluç mektubunda, "Sayın Koca, korona günlerinin başından beri yaptığınız açıklamalarla, milletimizin kendini iyi hissetmesini, devlete güvenmesini sağladınız. Tüm dünya uzmanlarının ortak görüşüydü, virüsle savaşta en büyük silahın insanın kendini iyi hissetmesi, kendine, devletine ve medyasına güvenmesi.. Siz kendinize düşeni fazlasıyla sağladınız ama, medyamız, her türlüsü ile medyamız, virüsün en büyük silah arkadaşları, korku, endişe ve kafa karışıklığını pompalamak için her şeyi yaptı ve yapıyor. Hem de sizin 'Bilim Kurulu' üyeleriniz doktorları da kullanarak... Devletin Bilim Kurulu Üyesi, sokaktaki sıradan adam durumuna düşer mi? Bunlar düştüler. Her çağıran televizyona koştular. Her gazeteye durmadan demeç, durmadan söyleşi verdiler. Hem de ne saçma sapan, ne birbirlerine ters şeyler söylediler.. Bilim Kurulu, tartışma kuruludur, tamam. Gerçek güneşi, fikirlerin tartışmasıyla doğar mutlaka.. Ama artık bir 'Bilim Kurulu' imzalı karar çıktı mı, zaten korku ve endişe içinde kıvranan insanlara artık hepsi o ortak karar paralelinde konuşur. Yani öyle olmalı..." görüşünü savundu.
Uluç, "Bilim Kurulunuz kendi arasında birlik olamazsa, biz kendi aramızda onlara inanıp nasıl birlik oluruz? Onların, tarafınızdan açıklanan kararlarına uymayanlara, nasıl kızarız 'Ben sokağa çıkarım, maske falan da takmam' dedikleri ve yaptıkları için... Cumartesi günü, bizim gurubun Takvim gazetesinde manşet.. İzmir'de bir iş adamı 'kâğıt para'dan virüs kapmış. Plazma tedavisi bile yapıldığı halde, ölmüş. Kardeşi de hastalanmış. Kağıttan kapılmış virüs ve en ileri, en pahalı tedaviye rağmen ölüm.. Ve Sayın Bakan, buraya dikkat. Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hüsnü Pullukçu 'Covid -19 kağıt parada günlerce dayanıyor' demiş. Sizin Bilim Kurulu Üyeniz Prof. Dr. Tevfik Özlü de fetva vermiş.. 'Para en büyük tehlike, virüs paraya temasla vücuda taşınıyor' Bu ne demektir Sayın Bakan? Bilim Kurulu'nun görevi panik yaratmak mı? diye sordu.
Uluç mektubunda şu ifadelere yer verdi:
"Kâğıt para kadar elden ele dolaşan şey var mı? Peki o zaman gazeteler.. Kitaplar.. Kese kâğıtları..
Paket kâğıtları. Kâğıtta virüs yaşasa ve taşınsa, şu ana dek, en az 60 milyonumuz virüs kapmaz mıydık?
Sadece bu olsa iyi. Bir de gazetelerin sağlık(!) köşelerinde halkı endişelendirmek için ellerinden geleni yapanlar var. 'Cilt kanseri belirtileri' yazmış Milliyet'te 'Bilim Günlüğü' başlığı altında Prof. Berrin Pehlivan. Belirtiler saymış; kızarıklık, çil.. Normal bir günde tamam ama milletin zaten endişe etmek için bahane aradığı günlerde, yüzde kızarmaya 'kanser olabilir' demek insanı kanser yapar asıl. Beyin kanseri. Yaz başlıyor. Güneş çıktı. Ultraviyole ışınlarında güneşin D vitamini var. D vitamini virüsün ilacı. D eksikliği hastalığın tedavisini güçleştiriyor. Millet fırsat buldukça kendini güneşe atarken, Prof. Dr. yumurtluyor...
'Dikkat güneş kanser yapar' Gaz çıkardın bağırsak, öksürdün akciğer, miden bulandı mide, başın ağrıdı beyin kanseri olabilirsin. Koş doktora ama hastaneler virüsle dolu mecbur kalmadıkça koşma doktora. Peki ne yapsın bu millet Sayın Bakanım.. Delirsin mi, çıldırsın mı? Bu ekranlara bakan, bu gazeteleri okuyan millet nasıl paniklemez? Nasıl korku ve endişeye düşmez? Nasıl size, devletine, kendine güvenir de, virüsle savaşır, bir onu anlatır mısınız? Lütfen!"
Yazının devamı için tıklayın