Bağımsız Gazetecilik Platformu P24
Editoryal
27 Ekim 2015, Türkiye gazeteciliğinin en kara günlerinden biri olarak tarihimize geçti bile. Ama önce 12 yıl öncesine, Rusya’ya bakalım:
2003 yılında, çoğunluk hisseleri Putin iktidarına muhalif işadamı Mikhail Khodorkovski’ye ait olan Yukos petrol şirketi, hükümetin emriyle bir vergi denetimden geçmiş ve sonrasında şirkete milyarlarca dolar vergi cezası kesilmişti. Rus hükümeti daha sonra Khodorkovski’ye ait şirketlerin tümünün aktif malvarlığına el koymuştu. Bu sürecin sonunda 2007 yılında Khodorkovski’ye ait şirketler iflasını açıklamış; şirketlerin Sibirya bölgesinde bulunan petrol yataklarını da içeren varlıkları devlet petrol şirketi Rosneft'e, gaz rezervleri ise Gazprom'a satılmıştı. Bu karardan sonra Rusya, Batılı ülkeler tarafından sert bir şekilde kınandı ve Devlet Başkanı Putin’in giderek otoriterleştiği, yargıyı ve muhalifleri yok etme aracı olarak kullandığı tespitleri yapıldı. Kremlin ise mal varlıklarına el koyma işlemlerinin hukuki olduğunu savundu. Khodorkovski bu karardan sonra on yıla yakın parmaklıklar arkasında tutulacak, uzun yıllar sürecek bir hukuk savaşına başlayacak ve malvarlığına el konulmasının siyasi saiklerle, hukuksuzca yapıldığını tüm mecralarda ifade edecekti.
Khodorkovsky, Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ne başvurarak hak mücadelesini orada devam ettirdi. Tahkim Mahkemesi nihai olarak Yukos'a el konması kararını haksız ve hukuksuz bularak Rusya’nın Khodorkovski'ye 50 milyar dolar tazminat ödemesini karara bağladı.
Gelelim bugüne, Türkiye’ye...
Dün akşam saatlerinde, Rusya’daki olaya benzer, hatta belki daha da vahim bir şekilde Türkiye’de de büyük bir sermaye grubuna Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliği’nin verdiği bir kararla kayyum atandığını öğrendik.
Herhangi bir yargılama olmaksızın, tek bir hâkimin imzası ile ve gerekçesiz bir şekilde Türkiye’nin önemli bir medya grubunu içinde barındıran İpek-Koza Holding'e ait şirketlere kayyum atanmış, böylece mülkiyet hakkı ihlal edilmiş, basın özgürlüğü yok sayılmış, seçim arifesindeki Türkiye’de muhalif kesimlerin seslerini duyurabildiği televizyonlar ve gazeteler susturulmuştur.
Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği'nin kayyum atama kararına dayanak gösterdiği Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) 133. Maddesi ancak suçun bir şirket faaliyeti çerçevesinde işlenmesi ve işlenmeye devam edilmesi, kuvvetli şüphenin olması ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için kayyum atanmasının gerekli bulunması halinde mahkemelere ya da hakimlere kayyum atama yetkisini vermektedir. Mahkeme kararında ise; İpek-Koza grubunun yöneticilerinin mahkemelerce tescil ve tespit edilmiş suçu olup olmadığının, suç oluşmuşsa niteliği, suçun nasıl işlendiği, şirket ile suç/suçlular arasındaki illiyet bağı ile ilgili delil, dayanak göstermemiş, suçun işlenmeye devam edileceğine dair kuvvetli şüphenin var olduğuyla ilgili ikna edici gerekçeler sunmamış ve de en önemlisi kanunda önemle altı çizildiği üzere İpek-Koza grubuna kayyum atanmasının neden gerekli olduğu ile ilgili herhangi bir açıklama yapmamıştır.
Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği yetkisini; uluslararası metinlerle, anayasayla ve yasalarla güvence altına alınmış mülkiyet hakkı ve de ifade / basın özgürlüğü hakkının ihlalinin aracı olarak kullanmıştır. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği’nin kararı CMK’ya aykırı olduğu gibi Anayasa'ya da aykırıdır. Anayasa’nın ‘Basın Araçlarının Korunması‘ başlıklı bölümü 30. Maddesi şöyledir: “Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, Cumhuriyetin temel ilkeleri ve milli güvenlik aleyhinde işlenmiş bir suçtan mahkum olma hali hariç, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere ve işletilmekten alıkonamaz.”
Darbe Anayasası diyerek eleştirdiğimiz, değiştirilmesini talep ettiğimiz 1982 Anayasası bile basın araçlarının müsadere edilemeyeceği, basın araçlarına el konulamayacağını açıkça hüküm altına almıştır.
Uluslarüstü hukuk kurallarına aykırılığı bir yana, birçok aydın ve hukukçunun yetersiz bulduğu, AİHS’e uygun olmadığı şeklinde eleştirilerine konu ettiği Ceza Muhakemeleri Kanunu'na, Anayasa'ya bile aykırı bir kararla ülkenin en büyük medya/sermaye gruplarından birinin yönetim kuruluna kayyum atanmıştır.
Türkiye’de son yıllarda devlettin bürokratik hiyerarşisine artık iyice dahil olan, tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirdiğini gizlemeyen yargı mensuplarının mülkiyet hakkı, ifade ve basın özgürlüğü gibi temel hakları yok sayan, kişilere/sermaye gruplarına zarar veren tüm bu hukuksuz işleri ve hak ihlalleri; Tahkim Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi kurumların önüne gidecek ve Rusya kararında olduğu gibi Türkiye de yüklü miktarda tazminat ödemek zorunda kalacaktır.
İpek-Koza Holding'in iktidara muhalif ve etkili medya kurumlarına da sahip olduğu, kayyum atama kararının seçimlere bir hafta kala alındığı dikkate alındığında, basın ve ifade özgürlüğüne ve mülkiyet hakkına yapılan saldırının ağırlığı daha da iyi anlaşılmalı ve bu saldırının telafisi imkansız zararlara neden olacağı, çıkacak tazminatı da yurttaşların cebinden ödeyeceği bilinmelidir.
Yargı mensupları ve iktidar yetkililerinin Anayasanın 90. Maddesi ile bağlı bulundukları uluslarüstü hukuk kurallarına hatta ulusal hukuk metinlerine bile uygun davranmaması sonucunda uluslarüstü hukuk kurumlarının karara bağlayacakları yaptırımların/tazminatların bedelini toplumun tüm bireyleri ödeyecek.
Bu bilinçle tüm yurttaşların yapılan bu hukuksuzluğa itiraz etmesi ve hukuka uygun davranması konusunda yetkilileri derhal ihtar etmesi gerekmektedir.
P24 Bağımsız Gazeteciler Platformu olarak iktidarın yargı eliyle muhalif bir medya grubunu yok etmesi girişimine sessiz kalmayacağımızı, bu hukuksuzluğa ortak olmayacağımızı, ortaya çıkacak bedeli ödemeye razı olmadığımızı ve de tüm birimlerimizle bu gaspa karşı Bugün ve Kanaltürk'ün de dahil olduğu Koza-İpek Grubu ile dayanışma içinde olduğumuzu kamuoyuna saygıyla bildiririz.